Behlül-i Dânâ tenha yerlerde Allah´a ibadet eder, mezarlıklarda uzun uzun ölümü tefekkür eder, insanların arasına karışmazdı. Abbasi halifesi Harun Reşid bir gün ona haber gönderip yanına çağırttı. Sonra;
-Ey Behlül! Neden böyle insanlardan uzak durup ıssız yerlerde yaşıyorsun. Sana kıyafetler alayım, sarayımda bir oda ve hizmetçiler vereyim. Sen de insanlar arasına karış, dedi. Behlül-i Dânâ biraz sükût etti, sonra;
? Müsâde ederseniz karar vermeden önce bir istişare edeyim, dedi. Sonra Harun Reşid´in huzurundan çıktı. Harun Reşid, kendi kendine ?Acaba kime danışacak? Kimsesi de yok ki?? diye düşündü. Adamlarını peşinden gönderip, kimlerle konuştuğunu öğrenip haber getirmelerini emretti.
Behlül saraydan çıkıp, şehrin çöplüğüne vardı. Bir süre orada dolaştı. Pisliklere eğilip, sanki onlarla konuşup cevabını dinliyormuş gibi yaptı. Sonra oradan ayrılıp saraya doğru yola koyuldu.
Onu takip eden adam hemen koşup ondan evvel Harun Reşid´in huzuruna çıktı ve gördüklerini bildirdi. Behlül huzûruna gelince Hârûn Reşîd; sordu:
? Eee, söyle bakalım; istişare ettin mi? Behlül;
? Evet, bu işi iyi bilenlerle görüşüp kararımı verdim, insanlar arasına karışmamı tavsiye etmediler, dedi.
Harun Reşid;
? Sen hiç kimseyle konuşmamışsın ki? Sadece şehrin mezbeleliğine gitmişsin, dedi. Behlül de;
? Doğru, ben mezbeleliğe gittim ama orada bu işte tecrübeli olanlarla konuştum. Sizin teklifiniz konusunda çöplere danıştım. Onlar bana şöyle dediler, ?Ey Behlül! Biz de vaktiyle en güzel ve nefis yiyecekler, giyecekler, binekler, kap kacaklar idik. Bütün güzellikler bizde idi. Ne zaman ki insanlar arasına karıştık, bu hâle geldik ve çöpe atıldık. Sen de sakın insanların arasına karışma!?