Artık biliyoruz ve eminiz hayatımızdan iki yıl (şimdilik) çalan Corana ile mücadelede en büyük silahımız aşı. Hatırlayın geçen yıl bu ayları. Hepimiz, tüm dünya panik halinde ne yapacağımızı bilemez bir halde aşının bulunması için dua ediyorduk. “Bir an önce şu aşı bulunsa da bu illetten kurtulsak” diye sızlanıyorduk. İnsanlık tarihinin en hızlı sürecinde Covid aşısı bulundu. Hem de bir değil, bir çok ülkede. Aşılar denemelerden geçti, acil kullanım onayı aldı ve yaklaşık altı aydır da dünyanın dört bir tarafında insanlara uygulandı. Aşılanan insanların koruyculuğu ispatlandı. İsrail gibi bir çok ülke neredeyse normale döndü.
Türkiye’de ise aşı üstünden fırtınalar estirildi. Siyaset malzemesi yapıldı. Bakanlar, iktidarlar suçlandı. Türkiye, aşı üretmediği halde insanlarına en çok aşı yapan ülke konumuna geldi. İçinde bulunduğumuz hafta itibari ile 35 milyon civarında insan ülkemizde aşı ile tanıştı. Sivas ölçeğinde ise bu rakam 270 bini buldu. Artık aşılama sırası kırk yaş bandına kadar indi. Turizmciler, sanatçılar, öğretmenler gibi bazı meslek kuruluşları yaş sınırlamasına takılmadan aşı olabiliyor. Bu tablo bizim açımızdan son derece önemli ve sevindirici. Bu hızla ilerleyip bu yaz bu işi sorun olmaktan çıkarmak istiyoruz. Ancak gfelin görün ki bu işin merkezinde insan var. Hem de her türden, her yaştan, her ırktan, her inançtan, her eğitim seviyesinden. Haliyle bu kadar çok çeşit insanın içinden her çeşit insanlar da çıkıyor.
Bu çeşitler her şeye olduğu gibi aşıya da karşı. Neymiş aşı olmayacaklarmış. İnsanın içinden “canınız cehenneme” demek geliyor ama neyse her şeye rağmen beddua etmek bize yakışmaz. Sadece şunu söyleyelim. Behey kardeşim anladık can senin, beden senin, sen kendini düşünmüyorsun, en azından sevdiklerini düşün. Bu hastalık sana buluştıktan sonra sadece sende kalsa bize ne, senin aşı olup olmamandan ama sadece sende kalmıyor. Senden ailene ve bana geçiyor. Bunun sorumluluğunu, vebalini nasıl üstleniyorsun. Bu toplumsal bir bela ve sen sadece kendine karşı değil, insanlığa karşı da sorumlusun. Saçma sapan fikirlere inanmayı bırakıp bilimin ışında ilerle ve aşını ol.
Bize yakışan bu çağrıyı bıkmadan, usanmadan tekrarlamak ama ben biliyorum ki bu çağrıları duymazdan gelecek sürüler var. Onlar için devletin caydırıcılığını kullanması lazım. Örneğin güç erki demeli ki "sırası geldiği halde aşı olmayanlar, alışveriş merkezlerine, stadyumlara, sinema salonlarına, halı sahalara, spor merkezlerine, kahvehanelere, restoranlara, camilere giremez. İşyerlerinde kartları geçersiz olur. İşe gidemeyeceği için maaş da alamaz", demeli... Hatta yetinmemeli demeli ki “eğer aşı sıranız geldiği halde aşı olmaz ve hastalığa yakalanırsanız tedavi masraflarını sizden alırım". Bakalım kimler gerçek aşı karşıtı görelim. Yani İnsanların canını hiçe saymanın bir bedeli olmalı. İnsanlık sorumluğunu taşıyamayanlar da bu bedeli ödemeli....Başka türlü bu salgın aşılama ile de bitmez.