“ ŞUNA İNANMAK LAZIMDIR Kİ, DÜNYA YÜZÜNDE GÖRDÜĞÜMÜZ HERŞEY
KADININ ESERİDİR…”
M. Kemal Atatürk’ün bu övgü dolu KADIN tanımıyla başlamak istedim yazıma.
Kadın, insanca yaşamayı fazlasıyla hak eden bir hazinedir. Ne verirseniz onlara yüzle çarpar karşılığında. Duygularıyla görür, duygularıyla dinler, duygularıyla anlar ve duygularıyla dokunurlar dünyaya. Bu yüzden her güzel şeye KADIN eli değmiş gibi denir. Kadının dokunduğu her şey ne de güzeldir. Öyle saçı uzun aklı kısa da değildir kadınların. Zekidir, akıllıdır önsezilidir, beceriklidir. Anadır, bacıdır, dosttur, eştir, arkadaştır. Ve bunca şeyi aynı anda yapmayı becerendir. Yaptığını kendine de hayata da yakıştırandır. Aklına koyduğunu yapandır. İsterse gökyüzü olur, isterse deniz, güneş. Yüreği sıcaksa ısıtır, soğuksa dondurur. Sabırlıdır kadın. Tabi ki insanca davranışlara karşı. Mutlu olduğunda mutluluk saçandır. Sevindirilmesi en kolay varlıklardır. İyiliği ve kötülüğü yüreğiyle hissedendir. Yanlışları silen de o, eksiği tamamlayan da o.
Peki, biz kadınlar ne isteriz. Ya da ne istemeyiz. Aslında isteklerimiz karmaşık ya da çok zor değildir. Hep sanılır ki kadınlar erkeklerden üstün olmak çabasında. Biz üstün, ezen pozisyonda olmak istemiyoruz. Duygusal ve sezgisel olarak çok güçlü olan biz kadınlar bunlara bakılarak bütün psikolojik ve ailesel olayların bize yüklenmesini, temizlik yapan ütü yapan, yemek yapan, çocuk yetiştiren, evi çekip çeviren, aklı başında, zihnini hep açık tutması gereken, kısacası ev çocuk işlerinin direk üstümüze yıkıldığı, dışarının acımasızlığından da korkması gereken bir varlık olarak kalmak istemiyoruz. Büyüklerimiz bizlere hep “ hayat müşterek” derlerdi. Bende bu söze istinaden hayatı bölüşmeliyiz diyorum. Onlardan daha özel bir muamele beklemek ya da üstün ve öncelikli olmak yerine, eşit olmak, her konuda işbirliği yapmak daha adil ve daha az yorucu olmaz mı?
Her dediğimizi yapan bir eş değil de beraber konuşup, beraber kararlar aldığımız, ikimizin de isteklerini gerçekleştirdiğimiz ortak saygılı bir yolda yürünmesi biz kadınların en büyük beklentisi. Kadın da erkek te hem kendi başına, hem de beraber güçlü olduğu bir hayat yaşayalım.
Bir erkeğin bizi koruyacağı bir dünya olmasın, erkekler için güvenli olan dışarısı bize de güvenli olsun. Erkeksin, bilek gücün var diye kadını korkutup ezmeyeceksin. Erkek çocuğu doğuran kadın, sende çocuğuna, erkek ev işi yapmaz, erkek olan ağlamaz, ağamsın, paşamsın deyip şiddet yanlısı büyütmeyeceksin. Çocuklarını cinsiyet ayrımı yapmadan eğitip insanca değerleri öğretmelisin. Ki oda şiddetten uzak bir birey olabilsin.
Bu hafta yine kadınlar günü. Birer karanfil, bir gül, iki güzel cümle ile kutlanacak. Kadınların fedakârlığı, anneliği alkışlanacak. Bu kadar taciz, hor görülme, işkencenin yaşandığı toplumda bir tek günde kadına övgüler yağdırılması bizim içimize sinmiyor.
Kadın zaten toplumda eş rolü, anne rolü, çalışan kadın rolü, evin yapı taşı rolüyle hem kuvvetli hem de özenle yaratılmış olduğu bilinmekte. Bütün bu rollerin arasında kadının kendinin önde olduğu, zevklerinin, isteklerinin, hedeflerinin, onu mutlu eden şeylerin anlaşılıp, ona bunlar için değer verilmesi, diğer geleneksel rollerin arkasında kalmaması tek dileğimiz. Geleneksel kalıplaşmış rollerin altında ezilip kaybolmamalıyız. Ki mutlu, umutlu, huzurlu kadınlar çoğalsın. Mutlu kadın mutlu aile demek, mutlu aile mutlu toplum demektir.
Biz kadınlar var olmak var sayılmak istiyoruz. Ona bir gün değil her gün değer verip hayatınızın içinde yanınıza alırsanız, sevdiklerine, can olur, aş olur, eş olur, sırdaş olur ne verirseniz daha güzeli olur.
Kısacası kadın olmak bizim acizliğimiz ya da tek bir günle sınırlı özelliğimiz değil. Biz her gün kadınız hayatı siz erkeklerle paylaşıyoruz. Bizim de sizin gibi her gün her zaman değerli olmaya, güçlü olmaya, ezilmemeye, korkmadan yaşamaya, öldürülmeden, işkence çekmeden nefes almaya hakkımız var.
Kadının her gün kadın olduğu, insanca muamelenin eşit şekilde her daim kadının da hakkı olduğunun, toplumca kabul görmesi dileğiyle…