Kısa başlıklar halinde İlk çağlardan, Selçuklu çağına getirdiğimiz, Sivas tarihinde, geçen hafta itibari ile İlhanlılar döneminde yaşanan gelişmeleri, Sivas açısından değerlendirmiştik, dilerseniz bu hafta itibari ile yine şehrin İlhanlılar tarafından atanan valiler tarafından yönetildiği 1271 - 1272 yıllarına gidelim. Ancak zaman zaman ilerleyen bazı yazılarımızda konumuz itibari ile geri dönüp bazı olayları yeniden değerlendireceğimizi de eklemek isterim.
Neden 1271 - 1272 yılları dersek, o yıllarda aynı anda yapılan üç medreseden dolayı Sivas’ın bir şantiye görünümünde olduğunu hayal etmemiz gerektiği kanısındayım. Birde buna Sivas’ın, Selçukluların ve İlhanlıların Anadolu’daki belli başlı ilim merkezlerinden biri olmasını eklememiz gerekir. Ayrıca aynı zaman diliminde, farklı bilim ve ilim dallarında hizmet verecek olan medreselerin birbirine bu kadar yakın yapılmasında sanki bir kampüs meydana getirmek için, Vezirler ve emirler arasında bir yarış varmışçasına bir arada yapıldığı düşünülmektedir. Bu yarışa, Selçuklu veziri Sahib Ata Fahreddin Ali banisi olduğu Sahibiye Medresesini (Gök Medrese), İlhanlı veziri Şemseddin Muhammed Cüveyni Çifte Minareli Medrese'yi inşa ettirirken, emir ya da vezir olduğu da tartışılan İranlı Muzaffer Burucerdi’nin yaptırdığı Buruciye Medresesi ile katılır.
Aynı yıllar içerisinde yapılan Buruciye ve Cüveyni Medresesi, Aşağı Kale denilen alan içerisinde, Sahibiye Medresesi ise Yukarı Kale’nin surlarının hemen dışında Bağdat yoluna yakın bir alanda kalmaktadır. İlerleyen yazılarımızda Cüveyni Medresesi (Çifte Minareli Medrese) ile Sahibiye Medresesi (Gök Medrese) hakkında da daha detaylı bilgiler paylaşmaya çalışacağım.
Buruciye medresesi konum olarak, bu gün Selçuklu parkı dediğimiz Aşağı Kale (Paşa Kalesi) içerisinde, Şifaiye Medresesi’nin kuzeyinde, Çifte Minareli medresenin kuzeydoğusunda yer alır, hemen önünde 1584 tarihli Mahmud Paşa (Kale Camii) Camii ve cami ile birlikte yapıldığı düşünülen hamam kalıntıları vardır.
Hibetullah Burûcerdîoğlu Muzaffer Bey’in banisi olduğu Medrese, (H.670) 1271 – 72 yılında, Türkiye Selçuklu Sultanlarından III. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında yapılmıştır. Medrese ile ilgili vakfiye kayıtları günümüze ulaşmamıştır, ancak medresenin vakfiyeleri avlu revakların kemerleri arasına ustalıkla yerleştirilen madalyonların içerisine yazılmıştır. Döneminde matematik, astronomi v.b. pozitif bilimlerin öğretildiği medresenin mimarı bilinmemektedir.
“…Vâkıfın, İran’nın Hemedan şehrinin 100 km güneydoğusunda ki Barucird şehrinden geldiği anlaşılmaktadır. Celaleddin Karatay’ın Konya’da ki medresesinin 651/1253 tarihli vakfiyesinde, vâkıf ile kardeşi Mehmed’i şahit olarak görmekteyiz. Bu tarihten önce Anadolu’ya gelmiş olan vâkıfın hangi görevlerde bulunduğunu belirten bir kayıt yoktur.”(1)
“Tarihi kaynaklar da bu medrese için değişik adların verildiği görülmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğünün 72 nolu defterinde “Hacı Mesud Ali Selçuk” diye kayıtlıdır. Bu nedenle medreseye “Hoca Mesud Medresesi” adı verilmiştir. Yine eski kayıtlarda “Muzaffereddin Gazi,” bânisine ithafen “Burûciye Medresesi” (Burucerdi kelimesi zor söylendiğinden daha kolay söylenen Burûciye denilmiştir) gibi isimleri mevcuttur.” (2)
“1455 tahrir defterinde medresenin adı “Medrese-i Ürkürdi”şeklinde geçmektedir. (3)
Eski Orta Asya Türk medreselerinde olduğu gibi, ortasında açık bir avlu, dört eyvanlı, Kareye yakın, diktörgen tasarımında imar edilen medrese, eyvanlı ve açık avlulu medreseler kategorisinde değerlendirilmektedir. Yan eyvanların doğusunda ikişer, batısında üçer talebe hücresi bulunur. Ön cephenin köşelerinde yer alan hücrelerle giriş eyvanı arasında birbirine eş iki oda vardır. Kare biçiminde ve kubbelerle örtülü olan bu odalardan güneyde olan ve içinde mihrab bulunan oda mescid, diğeri ise medresenin bânisinin ve iki oğlunun sandukalarının yer aldığı türbedir ki, her iki odanın da kapısı doğrudan avluya açılır. Doğu yönünde yer alan ana eyvanın her iki yanında birisinin dershane, diğerinin ise kütüphane olduğu düşünülen kubbeli iki katlı odalar yer alır.
Buruciye Medresesinin geçirdiği onarımlar şöyledir; 1956 - 58 yılları arasında (Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından) onarılmıştır. 1960 - 67 yılları arasında müzeci, arkeolog ve restitüsyon uzmanı olan Mahmut Akok tarafından hazırlanan proje dahilinde restore edilmiş ve 1972 - 73 yıllarında yine bir onarım geçirmiştir. 1986 yılında ise etrafında bulunan ahşap evler ve porit hamamı gibi eklentiler kaldırılmıştır. 2005 -2006 ve 2011 yıllarında ise kısmi onarımlar görmüştür. Medrese, 1967 - 88 yılları arasında müze, 1988 - 92 yılları arasında da Müze Derneği olarak hizmet vermiştir.
Batı yönünde yer alan, son derece süslü taç kapı üzerindeki on bir sıralı mukarnaslı kavsaranın üstündeki mermere, Selçuklu sülüsüyle yazılan Arapça yapılış kitabesinin günümüze çevrilmiş hali şu şekildedir;
“Bu mübarek medrese, Allah mülkünü daim etsin. Kılıçarslanın oğlu dinin ve dünyanın yardımcısı, fetihlerin babası sultan Keyhüsrevin devletleri zamanında, (Allah’ın) zayıf kulu ve Rabbinin rahmetine muhtaç Hibetullah el-Burûcerdî oğlu Muzaffer tarafından bina edilmiştir. Allah onu onun ana babasını ve bütün Müslümanları affetsin.(H.670 yılının aylarında)” (4)
Buruciye Medresesi başlığı altındaki yazımız ile medreseye ait kısa bilgileri verip, son olarak taç kapısındaki yapılış kitabesi ile bu haftaya bir nokta koyalım ve devamını haftaya bırakalım, haftaya görüşmek umudu ile…
Kayakça;
(1) Osman Turan, “Selçuklu Devri Vakfiyeleri III, Celalleddin Karatay Vakıfları ve Vakfiyeleri”, Belleten
(2) N. Burhan Bilget, “Sivas’ta Buruciye Medresesi”
(3) Müjgân Üçer, “Sivas’ta Bir Medeniyet Burcu Burûciye Medresesi”
(4) N. Burhan Bilget, “Sivas’ta Buruciye Medresesi”