18 Mart Çanakkale Zaferi, belki de Anadolu halkının yaşadığı en büyük zafer; ama aynı zamanda yaşadığı en büyük acıdır. Tarihimize büyük bir zafer olarak geçse de, hepimizin yüreklerinde büyük bir keder bırakmıştır. Bu kutsal mücadele uğruna Çanakkale’de 250 bin şehit verdik. Çanakkale toprakları çeyrek milyon şehidimizin kanı ile sulandı. Nice çocuklar yetim, nice kadınlar dul ve nice analar evlatsız kaldı. Herkesin yüreğine bir kor düştü. Bir kor ki yüzyıllar geçse dahi sönmeyecek… Bir kor ki acısı hiç dinmeyecek.
Düşman bir olmuştu, geçecekti Çanakkale’yi. Ama kolay mı? ”Çanakkale geçilmez!” diyen askerimizi ezip geçmek, Anadolu topraklarına göz dikmek o kadar basit mi? Elbette ki basit değil ve olmadı da. Düşmanın hevesi kursağında kaldı. Topraklarımız üzerinde kötü emelleri olan kirli eller, tek tek geri çekilmeye başladı. Bir kere yola çıkmıştı halkımız. Dönmek olmazdı. Ölmek olurdu; lakin dönmek olmazdı. Olmadı da.
Belki birçok askerimiz şehadete kucak açtı; ama elimizde kutsal topraklarımız, şanımız, onurumuz ve namusumuz kaldı. Bugün bu toprakların bereketinden yaralanabiliyorsak bu, şehitlerimizden dökülen kanlardandır. Bugün özgürlüğün ve bağımsızlığın tadını doyasıya çıkarıyorsak, ölümü göze alanlardandır. Çanakkale azmin, fedakarlığın, onurun zaferidir. Bağımsızlığın ve özgürlüğün, direnişin zaferidir. Atalarımıza ne yapsak haklarını ödeyemeyiz. Bu yüzden onların kemiklerini sızlatmayacak şekilde yaşamalı, onların bize bıraktığı toprak, bayrak, vatan gibi kutsal değerleri kanımızın son damlasına kadar korumalıyız.