Mâni bilirim altmış
Güle zencefil katmış
Şu benim nazlı yarim
Soğuk yatakta yatmış
Gül ektim hardal oldu
Açıldı dal dal oldu
Tez büyü emmim oğlu
Düşmanlar kol kol oldu
Karanfil oyulur mu
Güzele doyulur mu
Güzel seven yiğidin
Kolları yorulur mu
Karanfilim kırmızı
Yavru çok yaktı bizi
Beni mecnun eyledi
O yârin kara gözü
Çekmecemin kilidi
Üstünü gül bürüdü
Yol gözleye gözleye
Cahil ömrüm çürüdü*(21)
(***) maniler fazla ise azaltılabilir
Çeşitli İnanışlar:
Cinsiyet Tahmini: Eğer çevrede hamile bir kadın varsa, nevruzun çiçeği koparılır. Sap kısmından tutulup ters çevrilir. Bu vaziyette çiçek başparmak ve işaret parmağı arasında ovalanarak döndürülür. Bu ovalama esnasında şu sözler söylenir: “Kuzla kuzla kuzunu yeyim, dere tepe düzünü yeyim, oğlan mısın kız mısın, kuzla kuzla gözünü yeyim”
Biraz sonra çiçek çeneğinden kurtulup yere düşer. Eğer üç çatal olan taç yaprağı üstüne düşmüşse ve dik duruyorsa oğlan, yan düşmüşse kız bebek doğacağına inanılır. (22)
Nevruz çiçeği, nevruzun yani ilkbaharın başladığının habercisi olarak bilinir. Tıpkı Hz. Ali’nin kokusu olarak da kabul görüldüğü gibi... Nevruzu ilk bulup getiren çobana, sürü sahibinden hediye verme geleneği de hâlâ sürmektedir. (www.kutluozen.com)
Papatya çiçeğini sol eline alan gençler, sağ elleriyle “seviyor, sevmiyor” diyerek tek tek beyaz yaprakları koparıp kendince sevdiceği hakkında tahminde bulunmaktadır. Yahut da “geçtim, kaldım” diyerek kritik durumda olan derslerinin neticesini öğrenme yoluna gitmektedir.
Gene, özellikle de bahar aylarında şehrin kıyısında bir yere çadırlarını kuran Çingenelerin, mahalle mahalle gezerek elek, kalbur, gözer vs. satarak geçimlerini temin ettiklerine rast gelinmektedir. Elbette, birtakım çiçekleri suya atarak, bahtı bağlı kızların falına baktıklarına, eğer suya atılan o kuru çiçek kendini bırakıp salmışsa, açılmışsa iyiye, açılmamışsa kötüye yorulduğuna da.
Hz. Muhammed’in remzi olarak bilinen gül, ilk açtığında, dalından koparılmadan, salâvat getirilerek gözlere sürülünce göz ağrısı görülmeyeceğine inanılır. Misk-i gül, Türkmenî gül, Malatya gülü (yediveren), pembe gül, beyaz ve sarı güller, kendiliğinden yetişen yabani güller yani şişiratlar ile bahçeler avlular renklenir, şenlenir. Kutsal ağaçlar arasında yer alan gülün dibine dökülür loğusaların ilk sütü. Hıdırellezde bu güzel ağacın dallarına bağlanır beklenen bebeğin temsili beşiği. Gelinlik, ev, para, araba vs. gibi gönülden geçen ne varsa gül ağacı dibine yapılıp, bir gün bekletilerek medet umulur Hızır ile İlyas aleyhisselamın buluştuğu günden.
Bol olduğu demlerde, pembe pembe pencere önlerini süsler şişelere girmiş olan gül şurupları, gül reçelleri. Ve dahi kısık ateşte demlendirilerek elde edilmiş gülyağları.
İğde ya da yerli deyişle çalı bahçe ve tarla sınırlarında kendiliğinden yetişir çoğu kez. İlkbaharda baş döndüren kokusu ile açan minik sarı çiçekleri zamanla yemişe dönüşür. Çiçeğe durduğu zaman bu çiçeklerin koklanmaması gerektiği, yoksa feri fesi keseceği öğütlenir büyüklerce.
Leylâk ağacı eflatun/mor çiçekleri ve bahar aylarında bahçeleri, evleri gark eden oldukça güzel kokusuyla salım salım salınırlar dikildikleri köşeden. “Peygamber efendimizin burnunun kokusu böyle imiş” denir halk arasında. “Pembe gül yanağı, ak zambak da terinin kokusu” diye ilâve edilir.
Açma zamanı gelip tomurcuklar salkım salkım açmaya durduğunda, konu komşuya birer ikişer dal vazolarına koymaları için hediye gönderilir. Açma zamanı gelen ak zambaklar da aynen öyle hediye gönderilir; raflara, masalara yerleştirilen, içeride açması sağlanan zambakların kokusu evden günlerce çıkmaz.
Leylâk ağacının aslında arsız olduğu yani fazla emek çekmeden büyüdüğü söylenmekle birlikte, evinde leylâk yetiştirenlerin evlerinin dağılacağına inanılmaktadır.
Zakkum, pembe tonlarında ve oldukça güzel kokan çiçekleriyle güzel bir ağaç olarak bulunur bahçelerde. Daha çok büyük saksılarda yer alan zakkum için “Cehennem ağacı” denilir. Sevilip yetiştirilmekle birlikte, günah olacağı endişesi de taşınır.
Hindiba/arı çiçeğinin top şeklindeki tül gibi tüycükleri için bereket olacağı inancı beslenir. Güz işlerinde hanımların yanına gelen bu tüycükler sevinilen bir misafir gibi karşılanır. *(23)
Hülasa, dünyaya gözünü açtığı an içine belendiği kundaktan, başına dikilen şahide taşına kadar, hayatın her anında çiçeklerle iç içedir insanoğlu. Bu ülke genelinde de böyle olmuştur, Sultan şehir Sivas’ta da…
Kaynakça:
1-Kutlu Özen. (Sivas Yöresi Geleneksel El Sanatları. Sayfa:99-100. Kitapevi-2008 İstanbul)
2-Zehra Y. Göktaş. (Eskimeyen Güzellikler. Sultanşehir Dergisi. Sayı. 2. Sayfa: 100-105. 2007 Sivas)
3-İbrahim Yasak-Ahmet Kaleli. (Sivas İli. Seyran Yayınları-1988 Sivas)
4- Hüseyin Kaya. (Anılar Defterinde Navruz Yaprağı. Hayatağacı Dergisi. Sayı: 10. Sayfa: 102-103. 2008 Sivas)
5-Müjgân Üçer-Adnan Mahiroğulları. (Amerikan Hastanesi. Hayatağacı Dergisi. Sayı: 4, Sayfa: 68-72. 2004 Sivas)
6-Müjgân Üçer. (Anamın Aşı Tandırın Başı. Sivas Yemekleri. Sayfa:135-136. Kitapevi-2006 İstanbul)
7-Müjgân Üçer-Fatma Pekşen. (Divriği’de Mutfak Kültürü. Sivas Hizmet Vakfı Yay. 2001 Ankara)
8-Müjgân Üçer. (Hacer Hanım’ın Güllü Çayı. Anamın Aşı… Sayfa:715. Kitapevi-İstanbul)
9- Sabiha Tansuğ. (Türklerde Çiçek Sevgisi ve Sümbülnâme. Akbank Yay. 1988)
10-Ahmet Özdemir. (Cönklerden Günümüze Halk Şairlerimiz. Veli Yay. 1993)
11-Murat Türkyılmaz. (Suşehri Folkloru. Önder Matbaacılık. 2004 Ankara)
12-Müjgan Üçer. (Atalar Sözü Yerde Kalmaz. İstanbul 1998)
13-Kutlu Özen. (Sivas Efsaneleri. Dilek Ofset Matbaacılık. 2001 Sivas)
14-Âşık Kul Gazi. (Sıla Gözleri. Sivas Belediyesi Kültür Yay. 200 Sivas)
15-16-17- Alim Yıldız. (Sivaslı Şairler Antolojisi. İstanbul Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Vakfı Yay. İstanbul 2003)
18-19-Doğan Kaya. (Âşıkların Diliyle Sivas. Sivas 1000 Temel Eser. Sivas 2006)
20-Yavuz Bülent Bakiler. (Sivas’a Şiir. Sivas/Zara Karacahisar Köyü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Yayını:1 İstanbul 2002)
21- Sivas Maniler Hazinesi. Müjgân Üçer-Fatma Pekşen-Murat Türkyılmaz. (Yayına Hazırlanıyor)
22- Kadir Pürlü. (Sivas’ta İlbeyi Türkmenleri. Sivas Belediyesi Kültür Yay. 2002 Sivas)
23-Fatma Pekşen. (Ağaçlar Dile Gelse. Yeşil Divriği Gazetesi (Tefrika), Ocak-Nisan 2008 Divriği)
/ SON