İnsanoğlu, avcı-toplayıcı bir yaşam biçiminden yerleşik hayata geçmesiyle birlikte tarım devrimini başlattı. Bu geçiş hiç şüphesiz insanoğlunun var olduğu günden bugüne kadar yaşadığı en büyük devrimlerden biriydi.
Binlerce yıldır devam eden tarımsal faaliyetler büyük medeniyetlerin dünyada hüküm sürmesinde etkin bir rol oynamış, yine bu tarımsal faaliyetler zaman zaman büyük savaşların da nedeni olmuştu. Bugün ise dünyanın gelecekte sahne olacağı en büyük savaşların gıda kaynaklı olacağı ifade ediliyor.
Zamanda binlerce yıl geriye gitmeden ya da gelecekle ilgili çeşitli senaryolar yazmadan önce sadece 4 yıl önceye gidelim ve dünyayı kasıp kavuran pandemi sürecini hatırlayalım. İnsanların evlere hapsolduğu, üretimin durduğu bu süreçte dünyanın nasıl bir ekonomik buhrana girdiği, akabinde ise Türkiye’de enflasyonun ne derece yükseldiği ve bugün nerelerde geldiği herkesin malumu. Bu süreçte üretimin ve gıdanın önemi bir kez daha ortaya çıktı. Bu nedenle teknolojik gelişmeler bir yana tarım her zaman ülkelerin en temel güçlerinden birisi olacaktır.
Bu bilgilerden hareketle insanın varlığını sürdürebilmesi için en temel gereksinim olan gıdanın sürdürülebilirliğini sağlamak adına tarım politikaları büyük önem arz ediyor. Ancak ne yazık ki ülkemizde son yıllarda uygulanan tarım politikaları çiftçiyi toprağa küstürme noktasına getirdi. Artan maliyetler, düşük kazançlar çiftçinin toprağı terk etmesine neden oluyor.
Uygulanan tarım politikaları birileri tarafından gereksiz güzellemelerle olumlu anlatılsa da durum onların anlattığı gibi değil hiçte. Teknolojik gelişmeler ve değişen dünya düzeniyle birlikte tarımsal olanaklara ulaşmak kolaylaşmış gibi görünse de tüm bu imkanların sürdürülebilir bir tarım faaliyetine katkısı çok az. Verilen tarımsal destek ödemelerinin tarımı canlandırdığı iddia edilse de üretim maliyetlerinin verilen desteklerin çok çok üzerinde olması sebebiyle tarımda herhangi bir canlanma yaşanması mevcut tabloda pek mümkün gözükmüyor.
Özellikle kuru tarımla uğraşan çiftçiler girdi maliyetleri altında ezilirken mevcut haliyle tarımsal işleri sürdürmeleri her geçen gün imkansızlaşıyor. İzlenilen tarım politikalarında ki yanlışlar ve eksiklikler, çiftçiye kulak verilmemesi, büyük üreticilerin köylü ve çiftçilere göre daha fazla ve adaletsiz şekilde desteklenmesi tarımı bitirme noktasına sürüklüyor. Birileri verilen desteklerle çiftçilerin önünün açıldığını ve çiftçilerin ciddi paralar kazandığını iddia etse de verilen desteklerin kimlere ve ne şartlarda verildiği irdelenirse tarım politikalarının yanlışlığı apaçık ortaya çıkacaktır.
Esas desteklenmesi gereken köylü ve gerçek çiftçidir. Çünkü büyük üreticiler yatırım mantığıyla hareket eder. Bir gün tarımsal faaliyetlerini durdurarak başka bir sektörde yatırım yapma kararı alabilir. Hal böyle olunca verilen onca tarımsal destek heba edilmiş olacak. Ancak köylünün ve gerçek çiftçinin esas işi ekip biçmektir. Hayatı boyunca geçimini tarımsal faaliyetlerden kazanır. Muhtemelen ömrünün sonuna kadar da tarımsal faaliyetten başka bir işle uğraşmaz köylü. Atadan kalan toprakları işlemek köylünün tek işidir. Bu nedenledir ki desteği hak eden, desteklenmesi gereken esas kişiler köylüler ve gerçek çiftçilerdir, amacı tarım üzerinden sadece para kazanmak olanlar değil.
Geçmiş yıllarda “Çiftçinin Kara Gün Dostu” olan Toprak Mahsulleri Ofisi de bu süreçte izlenen yanlış tarım politikaları nedeniyle bırakın çiftçinin kara gün dostu olmayı her hasat döneminde çiftçinin kara belası oluyor. Çiftçi mahsulünü TMO’ya satamıyor, satsa bile bin türlü eziyet çekiyor, canından beziyor. Yine bir hasat dönemi yaklaşmışken açıklanan buğday alım fiyatları çiftçiyi hiçte memnun etmedi. Görevi çiftçinin köylünün hakkını savunmak, korumak-kollamak olan
STK Temsilcileri göstermelik birkaç açıklamadan öteye gidip de tepki gösteremiyor. Çiftçi kaderine terk ediliyor adeta. Çok fazla zaman geçmeden, dünyanın açlıkla boğuştuğu ancak ülkemizde tarımsal üretimin olmadığı, tabiri caizse yiyecek ekmek bulamadığımız zaman geldiğinde bu yazdıklarımız bir anlam kazanmış olacak. Ancak o zaman da iş işten geçmiş olacak. Birilerinin artık politik yaklaşmadan, siyasi çıkar ve menfaatlerini bir kenara bırakarak gelecekte tüm insanlığı bekleyen kara günler için harekete geçmesi lazım. Çiftçiyi dinlemeden, çiftçiye kulak vermeden tarım politikası gerçekleştirilemez. Çiftçiyi kenara atamazsınız, çiftçiyi bir köşeye itemezseniz. Bu politikalar bu anlayış devam ederse ülkemiz için pek de parlak bir gelecek görünmüyor maalesef.