Ne zaman Çin ile bir ticaret anlaşması imzalasak, ne zaman Çin´den bir silah sistemi almaya kalksak, ne zaman Dünya dengelerinde Çin ile aynı safa düşsek, Doğu Türkistan´da yaşanan acı olaylar eski yeni harmanlanarak Türkiye gündemine servis ediliyor... Sizce tesadüf mü?
Çin işgalindeki Doğu Türkistan yaklaşık yüz yıldır Türk Dünyası´nın içinde kanayan bir yaradır. Tarihdeki bir çok Türk devletine merkezlik etmiş Türkler´in ata yurdu olan o topraklar Asya´nın bilinen tarihinde başka ırka ait olmadı. Türk akıncılarını durdurmak için dünyanın yedi harikasından biri olan sınır seddini inşa eden Çin, Türk boylarının büyük bölümünü batıya göç etmesinden sonra gücüne katmış ve geçmişin rövanşını orada kalan Uygur Türkleri´nden çıkarmanın hesabı ile hareket etmiştir. Bu hesap sonucu 1750´de ilk kez Çin Türkistan´ı işgal etti..
13 yıl süren bu işgal süresinde esarete boyun eğmeyen Uygur Türkleri 42 kez isyan etti. Sonunda 1863 yılına gelindiğinde ikinci Abdulhamit´in desteği ile Yakup Bey tekrar bağımsızlığını ilan etti. Yakup Bey´in ölümünden sonra Rusya´nın desteği ile Türkistan tekrar Çin´in eline geçti. 1931 de iki yıl sürecek büyük isyan tekrar başladı. İki yılın sonunda Türkler´in büyük zaferi 1933 de Türkistan İslam Cumhuriyeti kuruldu. Bu durum Çin kadar Rusya´yı da tedirgin eti. İçinde Türk unsurlar barındıran Rusya isyanın kendi içine sıçramaması için Çin´e destek verdi. Rusya kuzeyden, Çin güneyden Türkistan´a karşı saldıya geçti. 1949 kominizm ittifakı ile Mau, Türkistan´ı tamamen Çin´e kattı. O günden bu tarafa özerk bir yapı olan Türkistan´da Türkler´in direnişi Çin´in zulmü hiç bitmedi.
Günümüzde 70 ayrı dilin konuşulduğu, onlarca etnik ve kültürel farktaki toplumun yaşadığı 1 milyar 400 milyonluk Çin´i komünist parti yönetiyor. Ülkeyi bütün tutmak için de son derece insanlık dışı yöntemlere başvururak azınlıklara zulüm ediyor. Türkistan dışında kalan azanlıklarını asimile eden Çin, 30 milyonluk Uygur Türkleri´ni dize getirmek için zaman zaman baskının, işkencenin dozunu da arttırıyor. Türkler´i asimile etmek isteyen Çin, dillerinde eğitim yapmalarına müsade etmiyor. İsimleri değiştiriyor. İbadetlerine müsaade etmiyor. Asimilasyonu tamamlamak için Tükler´in çocuklarını elinden alarak kamplara kapıtıyor ve devşirmeye çalışıyor. Direnenlere akıl almaz işkenceler ve ölümler tatttırıyor.
Çin´den gelen işkence görüntülerine dünyanın tamamı neredeyse sessiz kalıyor. Soydaşlarının orada gördüğü zulmü dert edinen sadece Türkiye oluyor. Ancak Türkiye´nin zulmün durması noktasında yapabilecekleri ise sınırlı kalıyor... Zaman zaman Türkiye´nin iktidarları Çin zulmüne etkili müdahale edemediği için eleştirilse de, yapacak çok fazla bir şeyin olmaması sonucu sadece yutkunuyoruz.
Eğer Türkistan Türkiye´ye sınır olsa; iktidarlar istemese dahi Türk milleti topu ile tüfeği ile soydaşlarının yanında olmaktan imtina etmez. Ancak şu anki Türkiye, gücü kıtalar arası bir mesafeden Çin´e tehdit teşkil edecek güçte değil.
Olay diplomatik girişimlerle çözme çabasından öteye gidemiyor. Diplomasi masasında ise Uygur Türkleri´ne karşılık Çin, kürt kartını masaya sürüyor. Maalesef şu an itibari ile Çin´e beddua etmekten başka bir şeyde yapılamıyor.
Olayın diğer bir boyutuna gelirsek;
Evet, Çin ucuza ürettiği malları dünyaya etkin bir şekilde satmak için emperyal bir ülke olmanın peşinde. Evet, tarihi ipek yolunu demir yoluna çevirerek ABD kontrolündeki deniz taşımacılığını Bypass ederek kendine Türkiye´nin de aralarında bulunduğu yeni bir hinterland oluşturmayı amaçlıyor. Evet, ülkeyi anti demokratik yöntemlerle diktatörce yönetiyorlar. Evet, Uygur Türkleri´ne akıl almaz işkenceleler yaparak insanlık şerefini ayaklar altına alıyorlar. Biz de gücümüz yettiği kadar bunlara karşı çıkıyoruz.
Yalnız güzel ülkemde son zamanlarda şöyle de bir şey oluyor. Ne zaman Çin ile bir iş yapmaya kalksak, ne zaman bir ticaret anlaşması yapmaya çalışsak, ne zaman füze sistemi veya silah alma yoluna gitsek, Doğu Türkistan´da yapılan görüntüler eski yeni harmanlanarak Türkiye gündemine servis ediliyor. Bunun tesadüf olma ihtimali de hiç yok denecek kadar az.
Yumuşak karnımızı vuran bu dezenformasyon karşısında da uyanık olmamız icab eder. Bu orada yaşayan soydaşlarımızın yanında olmadığımız anlamına gelmez...