Bugün hakkın karşısında susanlardan tüm alem-i İslam için hak ve niyaz talebinde bulunmak, delilikten öte gitmeyen bir durumdur. Kardeşinin ayağına diken batmış çırpındığını görüp sessiz kalıyorsa, yarın için dirençli müminler beklememek gerektiğini bir kez daha görmekteyiz.
Hak ve hukuktan yana olduğumuz ve genelimizce kabul edilmiş bir savunma iken kimsenin elini taşın altına koymaya cesaret edemediği hakkı icra etmek ne mümkün be kardeşim.
Peki, bu kardeşimizin hakkı icra edemeyip hak arayışı içerisinde olması kendisiyle çeliştiğinin göstergesi değil de nedir? Hakkı yerine getiremediği yetmiyormuş gibi haksızın yanında yer alıyor, haklıya kan kusturup etekleri zil çalar vaziyetinde çıkarlarınca oynuyor.
Halbuki yüreğimiz titrer haksızı görünce, neden senin kılın bile kıpırdamıyor kardeşim. Gözünün önündeki hakkı ve haklıyı göremiyorken, duyduklarıyla suizan ve iftiralara kanıyor ya da eteklerinin zillerini paslanmasın diye yağlıyorsun. Hatta bu zulmün karşısındaki kızıl ateşi fitilliyorsun.
Hatırla! Peygamber geleneği bu değildi. Kur´an böyle istememişti. Adalet haksızlığın temelleri üzerine yazılmamıştı. Bunları biliyor, okuyor, işitiyorsun ama üç maymun misali görmüyor, duymuyor ve konuşmuyorsun. Nerede o Hak deyince yürekleri çırpınan kandil çocukları, nerede Hak diye adını gösteriş misali diline doladığın o Rabbinin adı...
Bilmelisin; Allah Hak, Hak ise Allah´tı. "Hak! Bizi de unutma bülbül" diyen kasideyi duymadın mı kardeşim? Eteklerimizin zillerini oynatmak yerine mazlumun çaresizliğine karşı aklımızı oynatmamız gerekiyor mu?
Bugün eteklerinin zilleri oynayanlar, yarın Hakk´ın divanına vardıklarında eteklerinin tutuşacağından habersiz midir? Sesleniyorum size, gönülleri kararmış ve haksızlıklar karşısında susanlardan daha zalim kim vardır?
Sanmıyorum ki bunları bilmesinler, sanmıyorum ki çıkarlarını umursamaksızın ses getirsinler. Fakat sanmadıklarımın aksine haksızlığı şiar edinenlerin dünyada etekleri şıkır şıkır oynarken ahiret yurdunda çıtır çıtır yanacaktır. Biliyoruz ki Ekberi Rabbin hak terazisi elbette ki yerli yerindedir?