Rabbime ne kadar hamd-ü sena etsem az. Bu aklı, vicdanı, yeteneği, birikimi, heyecanı, gücü ve kuvveti veren Yüce Mevlaya sonsuz şükürler.. Birçok şey zihnimden geçiyor, bilmiyorum hangisini yazacağımı, her zaman olduğu gibi yüreğim nereye götürürse ben oraya gideceğim muhtemelen. Aklım bazen yüreğimden farklı kanaat veriyor, ikilemde bırakıp...
Ah son zamanlarda nasıl duygusallaştım, bir bilseniz?! Her zaman olduğundan daha fazla duygusalım, mükemmel işime yarıyor ama kendinle dertleşmek.. Her ne kadar bir dönem duygularımın yıprandığını, duygusal zekamın köreldiğini, insanlıktan uzaklaştığımı düşünerek aklımla vicdanım arasında ikilemde kalsam da buhranlarımdan kendi çırpınışlarımla çıktım.
Aklımla vicdanım arasındayım demiştim. İkisinden de şüpheye düştüğüm hususlar çok desem yeridir. Bir delinin deneyimlerinin zaman bükülmesi bu olsa olsa. Geçmişte ne kadar istediğim, hayalini kurduğum, dilediğim, zihnimin ucundan geçirdiğim her ne varsa hepsiyle yüzleştim. Yüzleştim diyorum ki, bazıları naif ruhuma fazlaca yara verdi, ancak kanattığı yer en iyisi, en harikası, en renklisi, en yaşanılası.. Hayat böyle bir şeymiş sanırım, deneyimlerin, anıların, yaşanmışlıkların, derslerin, öğrendiklerin...
O gün, o sıralar neyi kendimde sorguluyorsam; en değer verdiklerin gelip tak diye suratına çarpıveriyor. Hiçbirinin bundan haberi yok. Neden herkes görevini yapıyor, zira. Tanrı sana söylemek istediklerini çevrendekiler sayesinde iletiyor. Mesajı alabilmek için, dikkat kesilmen, anda kalman gerekiyor.
Geçmiş bir köşe yazımda çam ağacına sevdalıyım diye ilanı aşk etmişim. O yazı beni tekrar fitilledi. Çam ağacına sevdalıyım demiştim hani! İşte şimdi, her gün çam ağaçlarını seyreyliyorum. Müthişler nefes alıyorum. Fakat bazen çamların dikenleri o kadar canımı acıtıyor ki! Eskiden durup üzerinde düşündüğüm kısımları, her ne ise verilen mesajı aldım, haydi yolumuza bakalım, ilerleyelim, yapacak çok şey var, seninle uğraşamam diyorum. Sonra bir bakıyorum çam ağaçları selvi olmuş, çınar ağacı olmuş, ayaklarımın altına çiçekler sermiş, güneş açmış, meyve vermiş.. Neye niyetin varsa kader ona razı kılınıyor. Kendi yolunun inşacısı sadece sensin. Yaradan da, senin çizdiğin çizgiye destek oluyor. Son derece güvenli bir yol... Rahmanın güvencesinde...
Öyle bir yerden, noktadan başladım ki, bu başlangıçları önceden yaşamış gibiyim. O günlerdeki sabrım bugünlerde yok mu acaba? Eskiden yaşamın kıymetini bilmeyen birisi olarak çektiği ızdıraplara sabır göstermenin bedeli, şimdilik bu eşiğin düşüşü oldu sanırım. Yahut bu hikayeyi çok gördüm, kapatalım konuyu, yeni bir şey gerek, aşamasında mıyım? Önceden deneyimlediği ve tekrardan karşıma çıkan hiçbir şeye tahammülüm kalmadı, en sevmediğim şey tekrara düşmek. Temennim ise, bitmek bilmez yenilikken; bir gün her şeyin tekrara düşeceğinden endişeliyim.
Bu aşamaya gelişim korkularımla çoktan yüzleşmek olsa gerek. Derine dalma korkusu.. Boğulur muyum? Su yutar mıyım? Yüzeye çıkmam uzun süre mi?.. Sahi denizin dibindeki güzelliklerin keyfini niye sürmüyoruz ki? Yer yüzünün oksijen kaynağı kimdi, denizin dibindeki yosunlar, algler değil miydi? Kim demiş, çam ağaçları oksijen deposudur, diye. Sanırım, biraz da deniz altındaki ihtişamlı balıklara sevdalandık. Bardağın neresinden bakarsan öyle görüyorsun işte..
Şimdi ne mi bekliyorum, ara sıra denizin dibini seyreylemenin keyfini sürüyorum. Hoş, orası kesmiyor artık, yeni bir arayış içindeyim. Ne mi? Çiçek bahçesi hayalim var, her renk güllerle çevrili bir bahçenin ortasında kitap okuyorum. Ve bekliyorum...