Çobanların ücreti hayvan başına göre karşılıklı anlaşmayla yapılır. Parasına olduğu gibi buğdayına, hayvanına da olabilmektedir. Eğer hayvanına ise temmuz ayında, kuzu iken malsahibi ile anlaşır. En iyi erkek kuzuların bir kaçını koçluk için kendine ayıran malsahibi, çobanın kalan kuzulardan seçim yapmasını ister. Çoban hakkı olan bu kuzuya kimse dokunamaz.
Ağalar tarafından çobanlara yün, peynir, yağ gibi ikramlarda da bulunulur. Öğlen öğünü için karnını doyuracak kadar sütü çoban bakracına sağıp içmek, başına bir kaza gelen hayvanın murdar gitmemesi için kesmek, (hatta pişirip yemek) salahiyeti de verilir.
Başlığımıza konu olan çoban bakracı ya da diğer yörelerdeki adıyla çoban helkisi bir çeşit ölçüdür. Küçük ebatta olan bu bakraca sağılan süt, köpüğüyle içildiği gibi çeşitli lezzetlere dönüştürülerek de çobana gıda olur. Keçiden sağılıp, bir pınarın yalağında buz gibi olana kadar tutulup öylece, çiğ olarak içilen süte köremez adı verilir. Kimileri de eşit miktarda süt ile yoğurdun karıştırılmasından elde edilen içeceğe köremez demektedirler. “Çobanın canı isterse tekeden köremez çıkarır” sözü böylesi bir pınar başı hatırası olsa gerek.
Son derece sadık olarak bilinen çobanlar sabah ve akşam yemeklerini sıra hesabıyla hayvanını güttüğü evde yiyip, öğlen öğünlerini de azıklarında götürürler. Karınlarını doyurma işlemi mal sahibiyle yapılan anlaşmaya bağlı olarak son yıllarda değişiklik göstermeye başlamış, kimi yerlerde yemek vermek yerine parayı fazla vermek şeklini almaya da başlamıştır.
Saatler boyunca hayvanların doyması için taban tepen çobanlar, öğlen vakti olunca bir pınar başında hayvanları dinlendirmeye aldıklarında kendi karınlarını doyurup, biraz yatarak istirahat ederler. Bayır bir yer olması icap eden bu yerde, çobanın en sadık yardımcısı çoban köpeği de alt başı tutarak hayvanların sürüyü bozmalarına, dağılmalarına izin vermez. Bayırın üst başından yaklaşacak olan kurt ise görülecek bir pozisyonda olmuş olur. Boğaz gibi bir yerde veya çökekte sürüyü istirahata çekmiş olan çoban, eğer bu inceliği bilmiyorsa, her an için tehlikeyle karşı karşıya demektir.
Koçkatımı
Koçkatımı, tekekatımı gibi adlarla bilinen bir de süreç vardır ki ekim-kasım aylarına tekabül eder. Sivas köylerinde aşağı yukarı aynı tarihlere gelen koçkatımı günlerini köyün büyükleri belirler. (Koçlar Zara köylerinde 6 Kasım’da, Divriği köylerinde Yalnızsöğüt’te Kasım ayının ilk iki haftasında, Yağbasan’da 28 Ekim’de, Kangal köylerinde Ekim ayının 10. günü, Gemerek civarında Ekim’in 15-20’si arası katılır) Köy meydanı, harman yeri ya da ahbunluk adı verilen gübrelikte yapılan bu katım işlemi köyün coşkulu olduğu günlerdir. Mal sahiplerince temmuz ağustos aylarında sürüden ayrılıp içeride beslenen erkek hayvanlar, temizlenip süslenerek bugüne hazır edilirler.
Boynuzlarına elma armut takılıp, boyunlarına mendil, eşarp, havlu, elbiselik kumaş gibi hediyelikler takılan, üstlerine boya ile işaretler, nakışlar vurulan, kınalanıp, en iyilerine nazar boncuğu takılan koçlar/tekeler sıra ile köylünün toplandığı yere getirilir.
Üstlerine oturtulan küçük kız çocukları, hayvanların dişi doğuracağına, küçük erkek çocukları da erkek doğuracağına işaret eder. Bu şekilde sürünün yanına getirilen koçlar, çobanlar tarafından koyun sürüsüne katılır. (Kimi yerlerde çobanlar koçlara birer şaplak vurarak koyunların içine salarlar, kimi yerlerde de köyün ağası havaya silah sıkarak bu katımı gerçekleştirir. Davetli misafirlerden, çobanlardan da silah sıkanlar görülür.) Katım yapılmadan önce çobanlar, hayvanların başlarına boyunlarına dolanmış, kendileri için ayrılmış armağanları alırlar. Koçu olmayanlar, fazla koçu olanlardan daha sonra iade edilmek şartıyla koç alıp, kendi sürüsüne katabilirler. Katım yapıldıktan sonra halaylar çekilmeye, çalgılar çalınmaya başlar.
Bir gün önceden mal sahiplerince yumurta haşlaması, hedik, kavurga, kömbe türü yiyecekler pişirilir. Herkes katımdan sonra neşe ile yer içer, çobanlara da yiyeceklerden pay verilir. Kavalların sazların çalındığı, duaların edildiği (kimi yerlerde imamlar da bulunur), hayırların dilendiği, çocuklara para dağıtıldığı bu gün bayram havası içinde, birbirine benzer âdetlerle geçer.
Büyük, zengin köylerde köyün ağası bir koç kesip, pilav ve kavurma yaptırıp herkesi ağırlar. Zaten bir gün önce çoban aracılığıyla davar sahiplerine haber göndermiş, sağılan sütlerden yoğurt yaptırıp katım gününe hazır ettirmiştir. Bu yoğurda koç yoğurdu adı verilir. Yöremizde, bazı yerlerde ayrıca koç helvası pişirilme geleneği mevcuttur ki katım günü sürü köye indirildiği saatte pişirilir ve sıcakken yenilir. Sürünün bereketli olması için çobanın o gün boy abdestli olması şarttır.
Hayvanların içinden en iyilerin koçluk olarak ayrıldığı, bedence bir takım üstün özelliklere sahip olması gereken, hususi bakım yapılırken dahi dikkat çeken hayvanlar için Gürün civarında şu söz söylenir: Koçluk kuzu çığda belli olur. (Çığ, ağılın içinde, kuzuların ayrıca kaldığı, ince değneklerle derme çatma yapılmış bölüme denilmektedir.)
Koçkatımından, koç karından sonra yavruların doğum zamanları beklenmeye başlanır. (Koç karı, yılın ilk karı olup, bu tarihten sonra koç katımı yapılmamaktadır.) Koçlar/tekeler dişi hayvanlarla 20-30 gün kaldıktan sonra yeniden ayrılır, ayrı çobanla ayrı sürü halinde otlatılıp beslenirler. *(4)
Şarkışla yöresindeki rençberler koçkatımını yılbaşı olarak kabul ederler. Kasım ayının biri ve onüçü arasında yapılan katım diğer yerlerde olduğu gibi bayram havasıyla kutlanır. Nişan, düğün ve çoban tutumu bu ayda yapılır.*(5)
Saya
Koçkatımından yüz gün sonra, takriben şubat ayının sonlarına mart ayının başlarına isabet eden günlerde saya geleneği başlar. Davarın yüzü, koyunun yüzü, kışyarısı, kelentos, aynagaldi gibi adlarla bilinen bu gün, çobanların eğlence günüdür. Köyün gençleriyle birlikte hazırlanılan bu şenlikte, çobanlar başı çekerler. Gençlerden kimisi dede, kimisi deve, kimisi gelin, kimisi de tilki ya da ayı olup, ona göre post, yün, kadın elbisesi giyip köyü gezmeye hazırlanırlar. Saya gezme denilen bu turda, zengin fakir bütün evlerin kapısı çalınır. Çeşitli manilerle birlikte evlerden yiyecek istenir:
Hay hayadan hayadan
Yılan aktı kayadan
Bir kaşıcık yağ verin
Adet vardır sayadan
Elimi attım çatmaya
Çatma yere batmaya
Bir kaşık yağ vermeyen
Yün yatakta yatmaya
Koyunun yüzü geldi
Gün çaldı kuzu geldi
Çobana taze keçe
Ağaya kuzu geldi
Yer altından gidelim
Yedi deve güdelim
Verin ahbaplar bahşişi
Evimize gidelim
Saya gelir sakının
Demir tarak takının
Koyunun pisliğini
Kına diye yakının
Sayacı başı mısın
Karanfil kaşı mısın
Sana bir laf söylesem
Cebinde taşır mısın
Saya geldi duydun mu
Selam verdim aldın mı
Almayanın alığına
Duymayanın duluğuna
Ayna galdi ne galdi
Döle elli gün galdi
Elli günü sayarsın
Küpecüğe koyarsın
Kız Fatma Fatma
Kapıyı cıngırdatma
Koyun ürker kocan korkar
Cıv deli kız cııııv
Saya Türküsü:
Hey ne galdi ne galdi
Döle elli gün galdi
Elli günü sayasın
Yayasın çalasın
Küpeciğe koyasın
Şu oğluma
Şu kızıma diyesin
Hey de uşağım hey!
Kara koyun kuzuludur
Kulakları yazılıdır
Çok bekletmeyin hanımlar
Ayaklarım sızılıdır
Hey hayadan hayadan
Yılan inmez kayadan
Acımızdan gelmedik
Töremiz var sayadan
*
DEVAMI YARIN