Hey! Kayadan kayadan
Yılan aktı kayadan
Açlığımızdan gelmedik
Susuzluğumuzdan gelmedik
Oyunumuz vardı Saya’dan
Alahey diyelim arkadaşlar!
-Alahey!...
Hey! Hu muydu bu muydu
Ayran mıydı su muydu
Elden ele geldiğimiz
... ağanın evi bu muydu
Alahey diyelim arkadaşlar!
-Alahey!...
Davarın yüzü yetti
Kuzunun tüyü bitti
Ne kaldı ne kalmadı
Elli gün kaldı kalmadı
Alahey diyelim arkadaşlar!
-Alahey!...
Elli günden sonra
Gümbür gümbür yayarlar
Hoşur hoşur sağarlar
Alahey diyelim arkadaşlar!
-Alahey!...
*
Ey selamün aleyküm
Selam verdim aldın mı
Salyan koçu saldın mı
Salyan koçun annesi
Bir küçücük kuzusu
Hey sire hey sire
İndi gitti çay sıra
Ütmeğinin ağı var
Böbreğinin yağı var
Sağan gelinlerin
Şıngırdaklı kolu var
Hey ne kaldı ne kaldı
Sağmaya elli gün kaldı
Elli gün sonra
Foşur foşur sağarlar
Gümbür gümbür yayarlar
Bir yesin neylesin
İki yesin neylesin
Bedenleri küt küt eylesin
Elim vurdum çatmaya
Çatma yere batmaya
Birazcık bir şey vermeyen
Yatağında yatmaya
*
Cıngır cıngır yayasın
Gümbür gümbür sağasın
Şu oğluma şu kızıma diyesin
Kara kazanın dibini
Kocakarıya veresin
Kus kus kütülüye
Hey biz iken biz iken
Ebemgarı kız iken
İğne çuvaldız iken
Yediyüz koyun güttüm
İndi gitti tömsüye
Dolandı geldi kürsüye
Sağına yattı yozladı
Soluna yattı kuzladı
Bir dişi kuzu kuzladı
Yüreğinin yağı var
Böbreğinin bağı var
Bunu sağan gelinin
Cığıştaklı kolu var
Cığış cığış sağasın
Gümbür gümbür yayasın
Kara kazanın dibini
Kocakarıya veresin
Bir yiye iki yiye
Güm güm gümbürdeye*(6)
Yüz elli gün kuznayıcı/kuzulayıcı dönemi geçiren dişi hayvanın karnındaki kuzunun, bu tarihte tüylendiği inancı yaygın olup, doğumun yaklaştığının sevinci hakimdir.
Oldukça eğlenceli geçen bu gezmenin neticesinde çobanlarla köyün gençleri geniş bir evde toplanıp, topladıkları nevaleyle pilav, helva vs. pişirip yer, maniler türküler söyleyerek güle oynaya vakit geçirirler.
Saya gezmelerinden elli gün sonraya denk düşen kuzuların doğma zamanına yöresel olarak döl adı verilir. Sivas civarında kış aylarının uzun gecelerinde yenilen yemekten bahisle şu sözler söylenir: Yatsılık koçtan döle, o da varlığa göre. Çoban bayramı ya da eğlencesi kabul edilen saya ve döl, meşakkatli geçecek yaz günlerine geçişin başlangıcı kabul edilebilir. Doğumların bahara yakın olmasına dikkat edilir, koç katımı ona göre ayarlanır ki anasını emmekten biten kuzu ve oğlaklar yeşermiş taze otlarla karnını doyurabilsin. Daha erken günlerde doğacak olan yavrular bu nimetten faydalanamayacak, dolayısıyla da telef olacaklar, istenilen seviyede gelişemeyeceklerdir.
Koyunun yüzü olunca, yani saya vakti olunca, malsahipleri bir takım inceliklere uymak zorundadırlar. Ateş, tuz, maya, yüntarağı, kırklık (yün makası), bıçak, kazan gibi şeylerin evden çıkmasına iyi bakılmaz. Davarın, doğacak yavruların başına kötü bir şey geleceğine yorulur. Yün tarağı verilmesi halinde, doğacak kuzunun kati surette çolak olacağına inanılır.
Gene Kangal, Divriği köylerinde davarın yüzü olunca, (mümkünse ocak sahiplerinden alınan) çiçektası ile davarın içmesi için helkelere su doldurularak dua okunur. Bu işlemle nazardan, kuzunun zayından korunma amacı güdülmektedir. Gene su dolu helkelere çiçektası ile su dağıtılır, sonra da süpürge bu suya batırılarak yavrulayacak olan davarın üstüne serpilir. Nazar ve çiçek hastalığından korunması içindir bu davranış da. (Çiçektası, Kâbe’den getirilen, içi Arapça dua yazılı tasa yörede verilen ad. Kimi yerlerde tıhtap/tiktap diye de bilinir)
Gemerek’te davarın doğumu bahara, 5-10 Nisan arasına denk gelir. Kırk gün analarını emen kuzuların sütüne kimse dokunmaz, yani anadan süt sağamaz. Kırkbirinci gün sütten kesilen yavrular kıra bırakılır. İlk sütü sağan kadınlar bu süt ile yoğurt yaparlar. Kısır bir koyunun kesilip etinin pişirilmesiyle, elde edilen yoğurtlarla birlikte bütün halkla birlikte, eğlence içinde yenilmesine Yoğurt Bayramı adı verilir. Davul zurnaların çaldığı, halayların çekildiği, kıştan çıkmış insanların türkülerle eğlendiği bir gündür.
Kırküçüncü gün kadınlar gene sağıma gelirler ama çoban davara kadınları yaklaştırmaz. Hediye veren kadınlara, “bugün de kuzuların bayramı, siz davardan çekilin” der, kadınlar da çekilirler. O günü kuzular akşama kadar son kez doya doya analarını emerler. Yoğurt bayramı 16 Mayıs’ta başlar, 17 Mayıs akşamında biter. 18 Mayıs’ta da Kuzular Bayramı olur. Sonraki günlerde davar sağımı normal düzenini alır. *(7)
“Benzeri bir bayram olan ‘yeni yoğurt bayramı’ da Kayseri’ye bağlı Akkışla’da kutlanır. Önceden önemli kişilere ve yaylalara haber gönderilir. Sütler bayramdan bir gün önce ‘teş/teşt’ denen büyük bakır kaplarda mayalanır. Yanına bir iki çeşit yemek hazırlanır. Bayram komitesi kasabadan gerekli yiyecekleri yaylaya gönderir. Gelenler davul zurna ile karşılanır ve konuklara önce ayran ikram edilir. Ardından evlerde hazırlanıp üzerine çörek otu serpilmiş yoğurtlar çimenlerin üzerine dizilir. Genç kızlar ve gelinler o gün için özel giyinirler, herkes birbirinin bayramını kutlar. Duanın ardından yoğurtlar yenir. Kalanlar evlere geri götürülmez, fakirlere dağıtılır. Ardından yemekler yenir, yeniden dua edilir ve misafirlere yoğurt hediye edilip gönderilir. Bu bayramda çocuklar da sevindirilir. Her evde çerez denen nohut veya buğday kavurgası veya üzüm, leblebi gibi yiyecekler hazırlanır ve çocuklara dağıtılır. Çocuklar da çiçek demetleri yapıp herkese dağıtırlar. Bu bayramda koyun yünleri çeşitli renklerde boyanır, 2-3 renk birleştirilip küçük püsküller halinde koyunlara bağlanır. Bu yünlere ‘barut’ denir.” *(8)
Kangal köylerinde kuzuların sütten kesildiği zaman köyün genç kızlarınca düzenlenen dağana çıkma geleneği vardır ki hayli eğlenceli, neşeli geçer. En güzel elbiselerini giyip, yiyecekler hazırlayarak kuzuları da önlerine katıp kırlara doğru açılan kızlar halaylar çeker, türküler maniler söyleyip eğlenirler. Bu özel günde içlerinden nişanlı olanların, nişanlısıyla buluşmasına diğer kızlar göz yumarlar. Yazın, işlerle güçlerle oldukça yoğun geçecek günlerine bir nevi hazırlık, bir çeşit gönül eğlendirmedir. Tıpkı kış aylarında ihtiyar kadınların ön ayak olup, uğut hazırlayıp, köyün gençlerinin gönlünü açmaları gibi…
Kış ortalarına denk düşen günlerde yaşlı kadınlar bir torba buğdayı tekneye boşaltıp su içinde şişmeye bırakırlar. Genç kızların eline dibek verip iyice dövdürüp özünü çıkartırlar. Elde ettikleri bu öz ile tandır üstünde karıştıra karıştıra uğut pişirip, genç kızlar aracılığıyla bütün köye dağıttırırlar. (Uğut, Fadime Ana Helvası olarak da bilinen, Anadolu’nun birçok yerinde kutsiyet atfedilerek yapılan bir çeşnidir. İçine şeker konmadığı halde tatlı olan bu eski gelenek kimi yerlerde hâlâ sürdürülmektedir.) (Nezaket Polat’tan derlenme.)
Koçkatımı, tekekatımı, yoğurt bayramı, kuzular bayramı, dağana çıkma, yağmur duasında hayvanlarla ziyarete gitme, öküz koşumu ve benzerleri, hayvanı merkeze alan Türk yaşayış biçimi olup, sevinç, coşku ve umudun harmanı olarak asırlardır süregelen medeniyetin uzantıları olarak karşımıza çıkmaktadır. (Öküz koşumu, Mart sonu, Nisan başında köy halkının iştirakiyle yapılan duaların da yapıldığı, baharın kutlandığı bir eğlencedir. Koşuyu kazananlara gılik, yumurtalı gılik armağan edilir. Çok sayıda hazırlanan gıliğin artanı seyircilere dağıtılır.)*(9) DEVAMI YARIN