Tarihsel ve kültürel değerler de dikkate alınarak geçmişte yaşananlardan ders alındığı takdirde hayat daha anlamlı, bir o kadar da kıymetli olacaktır. Çünkü kişilerin ve toplumların içinde bulunduğu zamanın şartları değişse de mazide yaşananlara benzer olaylar bir şekilde yaşanabilir.
Herkes yaşadığı sürece bu hayatta iyi ya da kötü bir şeyler öğrenmektedir. Ama yaşantı süresince gerçekleşen olgu ve olaylardan, yaşananlardan ders çıkarmak, hayatta başarılı ve mutlu olmanın en önemli şartlarından biridir. Ancak herkes yaşananlardan, yaşadıklarından ders almıyor veya doğru dersi almıyor ya da aldığı doğru dersi hayatına uygulamıyor ne yazık ki!..
Yapılan hatalarda ısrar etmek, yanlış davranışları sorgulamamak, yolu aydınlatacak değişimlere kapalı olmak, yaşananlardan ders çıkarmamak demektir. Oysa hayat, öğrenme ve gelişme üzerine kurulu bir düzendir.
Hayat boyunca inişli, çıkışlı anlar mutlaka olacaktır ama her birinden mutlaka bir ders çıkarmış olmak gerekmektedir. Bazen yaşanan, bazen gözlemlenen ya da dinlenen bir olay, bazen de okunmuş olan bir kitap kişiye çok önemli bir ders verebilmelidir.
Yaşanılan her şeyden bugün ve yarınlar için mutlaka bir ders çıkarmak gerekir. Pes etmeden, yorgunluk hissetmeden, umutsuzluğa kapılmadan, çok geç olmadan öğrenilmesi gereken dersler mutlaka öğrenilmeli, alınması gereken dersler de alınmalıdır. Çünkü hayatın gerçeğini genç yaşta kavrayan bireyler, içinde bulundukları topluma, çevrelerine daha çok katkıda bulunabilen, yararlı olabilen kişilerdir.
Pek çoğumuzun duyduğu, dinlediği, belki de çok iyi bildiği ibretle dolu günümüzde yaşananlara da ışık tutacak meşhur bir hikâye vardır. Osmanlı döneminde gerçekleştiği rivayet edilen ve hayır sahibinin Müslümanların tepkisizliğini dile getirmeye çalıştığı için hayır olarak yaptırdığı çeşmeden Müslümanların su içmesini yasakladığı günümüz için de çok uygun olduğunu düşünülen güzel bir menkıbe.
“Geçmişte yaşanmış, olmuş, bitmiş bir olayı neden paylaştın?” diye merak edenler olabilir.
“Geçmişte yaşananlardan ders alınması gerekir” diye yazımın başında da belirtmiştim hatırlarsanız!..
Yaşanan herhangi bir olay karşısında hiçbir araştırma yapmadan, işin aslını astarını öğrenmeden, peşin hükümlü davranarak bir insanı suçlayanlar, karalayanlar olduğu gibi işin aslını öğrenene kadar o insana sahip çıkanlar da var elbette…
Yaşananlar kimi olaylar karşısında insanlar neden tepkisiz kalırlar, haklıyı savunacak gücü kendilerinde bulamazlar? Yaşananlardan ders almayı pek bilmiyor ya da sevmiyoruz sanırım…
İnanç olarak tercih ne olursa olsun ahlaki değerleri yalnızca din ile irtibatlı görmek ya da dine karşı mesafeli duruştan kaynaklı olarak ahlak olgusuna da mesafeli durmak pek akıllıca olmasa gerek…
Her yazımda olduğu gibi burada da hedefim insanımızı biraz düşündürmek, yazıyı okuyan herkesin kendisini değerlendirmesini arzu etmemdir. Çünkü bugün hâlâ Müslümanlar birbiriyle uğraşmakta, birbirine sahip çıkmamaktadır…
*
Her Kula Helâl, Müslümana Haram Çeşmesi!..
Bursa’da zamanında Müslüman bir zat bir çeşme yaptırmış. Eski adı Yahudilik yol ağzı, bugün ki adı Arap Şükrü muhitinde ve başına bir kitabe eklemiş, “Her kula helâl, Müslümana haram “… Tabii başkent, Osmanlı karışmış, bu nasıl fitnedir diye…
Efendime söyleyeyim, gitmişler kadıya şikâyete, yaka paça yakalanmış adam huzura getirilmiş, bu nasıl fitnedir, dini İslam ahalisi Müslüman olan koca devlette, sen kalk hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslümana yasakla… Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin? diye çıkışmışlar adama…
Adam müsaade buyurun sebebi vardır, lakin ispat ister, delil şarttır der… Kadı kızar: “Ne delili, ne ispatı, sen fitne çıkardın Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın katlin vaciptir!” der. Ama bir yandan da merak eder, nedir gerekçen diye sorar, adam bir tek Sultan´a derim diye cevap verince, karışır yine ortalık. Söz Sultan´a gider, adam saraya yaka paça götürülür…
Padişah sinirlenir ama diğer yandan da meraklanır: “De bakalım ne diyeceksen, bu nasıl iştir ki hem çeşmeyi yaparsın hem de her kula helâl, bir tek Müslümana haram yazarsın…”
- Adam başı önünde delilim vardır, lâkin ispat ister
- Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?
- O zaman hükme kıldan incedir boynum sultanım
- Eeee…
- Sultanım herhangi bir havradan (sinagog ´tan) bir rastgele haham ı izahsız yaka paça tutuklayın, bir hafta bakın neler olacak.
Dediği yapılmış adamın, tüm azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler, “Ne oluyor, bu ne zulüm, bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” efendim çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş,
Bir hafta dolunca: Sultan´ım artık bırakmak zamanıdır demiş adam, haham bırakılmış, azınlıklar mutlu, bu sefer sultana teşekkürler, hediyeler, az zaman geçmiş ki adam Aynı işi herhangi bir kiliseden bir papaz için yaptırınız sultanım demiş.
Aynı işlemle, aynı usulle bir papaz derdest edilmiş, yaka paça alınmış pazar ayininden, aynı tepkiler artarak devam etmiş. Haftası dolunca da serbest bırakılmış. Mutluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar… Levantenler din adamlarına kavuşmanın mutluluğu ile daha bir sarılmışlar birbirlerine.
Sultan: “Bitti mi?” demiş adama.
- “Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş.
- Şimdi nedir isteğin?
- Efendim başkentimiz Bursa’nın en sevilen, en sözü dinlenilen, itimat edilen Âlimini alınız minberinden.
Dedikleri gibi olmuş, Ulucami’nin imamını, cuma hutbesinin ortasında almışlar… Yaka paça götürmüşler…
Ve ne olmuş bilin bakalım?
Bir Allah’ın kulu, tek bir olumlu kelâm etmemiş, ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz hiç olmasa vaazı bitene kadar bekleyeydiniz, dememiş, peşinden giden olmamış, arayan soran olmamış…
Çeşmeye yazılan “Her kula helâl, Müslümana haram” yazısı üzerine galeyana gelen halktan Ulucami’nin İmamı tutuklanınca kimseden ses çıkmıyor, kimsenin kılı bile kıpırdamıyor.
Geçmiş bir hafta, nerde imam diye gelen giden olmamış… Aptal ve cahil bir imam atanmış yerine, ne konuştuğunu kulağının duymadığı yobaz cinsinden, halk halinden memnun, başlamış bir dedikodu, o geçen hafta derdest edilen koca âlim için;
-Bizde onu adam, hoca bellemiştik,
- Kim bilir ne haltlar etti de tutuklandı…
- Vah vah acırım arkasında kıldığım namazlar…
- Sorma sorma…
Padişah, kadı ve adam izlemişler olanı biteni, padişah;
- eee… ne olacak şimdi adam.
- Bırakma zamanıdır, bide özür dileyip helallik almak lazımdır hocadan.
- “Haklısın” demiş padişah, denilenin yapılması için emir buyurmuş ve adama dönmüş, adam başı önünde;
- Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böylesi Müslümanlara SU HELÂL edilir mi?
Sultan acı acı tebessüm etmiş;
- “Hava bile haram, hava bile…” demiş.
*
Bencillik duygularını besleyen “Bana dokunmayan yılan, bin yaşasın” mantığı ile hayat yaşayanlardan olmayalım kesinlikle… Aksi takdirde o yılan bir gün mutlaka bize de zarar verecektir. Ayrıca geçmişten ders almak için birtakım olumsuzların yaşanmasını da beklemeyelim ve yaşanılanlardan ne öğrendim diye sorgulamayı da unutmayalım lütfen.