Sağlık ve hastalık denilince nedense akla ilk olarak biyolojik ve tıbbi süreçler, fiziki hastalıklar gelmektedir. Fiziksel hastalıkların bireyin psikolojik durumunu etkilediği inkâr edilemez bir gerçektir elbette. Ancak insan bireysel davranışları da sosyal bir davranış olarak bir manevi hastalık şeklinde değerlendirilir ki birçok kişi bu hastalıklara yakalandıklarının farkında bile olamamaktadır.
Günümüzde tıptaki olumlu gelişmeler nedeniyle fiziki hastalıklardan korunma yolları mevcut olup birçok hastalığa da çare bulunabilmektedir. Ancak “kıskançlık, yalan, riya, haram” gibi hastalıklara derman olmak, çare bulmak her zaman pek de kolay olmamaktadır.
“Kıskançlık, yalan, riya, haram” gibi hasletlerden kurtulmanın yolu da insanlığı küfrün, şirkin ve ahlaksızlığın karanlıklarından kurtarmak için gelen İslâm dininin Kur’ân ve Sünnet gibi iki önemli kaynağına uygun olarak dosdoğru yaşayarak, söz ve hareketlerde dürüst davranarak, hilekârlığa sapmadan bir hayat yaşamakla olabilir.
Fiziksel hastalıklar ile manevi hastalıkların gıdaları farklı olduğu gibi, hayata yansımaları da farklılık göstermektedir haliyle. Bedenin gıdası yemek, ekmek, su… ise ruhun gıdası da ilim, iman, takva ve salih amellerdir. Bedenin gıdası kesildiği zaman, çeşitli hastalıklara yakalanma ihtimali arttığı gibi ruhun gıdası ve bakımı da ihmal edildiğinde ise o da manevi hastalıklara yakalanabilmektedir. Hastalıklar neticesinde bedenin ölmesi kaçınılmaz olduğu gibi ruhun da manen ölmesi söz konusudur.
Bedeni hastalıklardan birine yakalanan bir kişi bu hastalığının belirtileri ortaya çıktığında hemen çare arayabilir, tedavi olabilir. Ama manevi hastalığa kapılan kimseye hasta olduğunu kabul ettirmek neredeyse imkânsızdır. Çünkü kıskançlık, yalan, riya, haram, gurur, kibir, inat gibi birçok manevi hastalık birbirini besleyerek, kişiyi adeta aklen felç etmekte, bu olumsuz hastalıklar artarak devam etmektedir. İşte bu durumda bu çirkin hastalıklara kapılan kişi kendini gayet sağlıklı kabul etmeye devam edebilmektedir. İşte bu yüzden manevi hastalıkların teşhisi ne yazık ki zordur.
Üzücü olan, fani dünyayı tehdit eden bedensel hastalıklara yönelik çok büyük harcamalar yapılırken, ebedî olan ahireti tehdit eden hastalıklar nedense pek umursanmamaktadır. Oysa kişi kalbinde hiçbir insana karşı kin, nefret, kıskançlık, taşımamalı, yalan söylememeli, asılsız isnatta bulunmamalı, gıybet etmemeli, riyakâr olmamalı, harama el uzatmamalı ve Allah’ın kendisine ihsanda bulunduklarından dolayı hiç kimseye haset etmemelidir.
Gıybet, kıskançlık, kibir, bencillik, iftira, yalan, riya, haram, açgözlülük, öfke, kin, inat, önyargı, haset gibi söz, hal ve davranışlar, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya sıkı sıkıya bağlanma arzusu, kendini beğenme, her duyduğuna araştırmadan inanma, tembellik, işlerde aşırılık gibi manevi hastalıklar insanın kalbinin kırılmasına, saygınlığının, onurun incinmesine, zedelenmesine, toplumda dargınlığa, düşmanlığa, kine ve nefrete sebep olduğu için ayet ve hadislerle insanlar sık sık uyarılmaktadır.
Toplum olarak dilimizi yalandan, iftiradan, yalan söylemekten, riyadan, gıybetten; kalbimizi hasetten, kıskançlıktan, tüm bedenimizi haramdan, Hak yoldan çıkıp her türlü günahı işlemeyi huy hâline getirmekten, ahlâksızlıktan kısaca maddi ve manevi kirlerden kendimizi arındırmalıyız.
*
“Kıskançlık, Yalan, Riya, Haram” ile ilgili bir kıssa ile noktayı koyalım.
*
Dört kişi, karanlık ve kasvetli bir ortamda oturmuş hararetli bir şekilde sohbet ediyordu.
İçlerinden biri, ben olmasam insanoğlu kendini anlayamaz, dedi. Konuşan Kıskançlık’tı.
Sonra şöyle devam etti: Çünkü ben, insanın bir şeyi başkaları için değil, en çok kendisi için istemesini sağlarım.
Onun hemen ardından o da bir şey mi, diye söze girdi Yalan.
Ben olmasam, insanoğlu hiç mutlu olamaz ve hiçbir problemini çözemez.
Kıskançlık ve Yalan’ın bu sözleri üzerine, ben olmasam sizler onun aklına bile gelmezsiniz, hatta ben insanoğlunun fiillerinin tek kaynağıyım, dedi Riya gururla.
Kıskançlık, Yalan ve Riya’nın bütün konuşmalarını sessizce dinleyen ve bıyık altından gülen Haram ise sonunda söze girdi ve…
“Ben olmasam sizin varlığınız hiçbir işe yaramaz, zira ancak ben insanoğlunun içine girdiğimde sizi ona hatırlatır ve çağırırım. Benim olmadığım yerde sizin isminiz okunmaz.” diyerek bitirdi sözünü.
Ve insanlar gördü ki aslında her kötü haslet, kaynağını harama meyletmekten alıyordu.