Kâbe’nin doğu köşesinde, yerden 1,5 m. yükseklikte, gümüşten bir mahfaza içinde tavafın başlangıç ve bitiş noktasını belli eden Hacerül Esved bulunur. Arapça’da “siyah taş” anlamına gelen Hacerül Esved yaklaşık 30 cm. çapında ve yumurta biçiminde siyaha yakın koyu kırmızı renktedir. Hacerül Esved, Hz. İbrâhim tarafından, tavafın başlangıç noktasının belirlenmesi amacıyla yerleştirilmiştir. 605 senesinde Kureyşliler, Kabe’yi yeniden inşa ettiklerinde kabileler arasında, Hacerül Esved’i yerine kimin koyacağı ve şerefini kimin alacağı konusunda ihtilaf çıkınca, sonunda, Kabe’ye şimdiki 22 no.lu Beni Şeybe Kapısından ilk gelecek kişinin karar vermesi için uzlaştılar ve beklemeye başladılar. Bu kapıdan Muhammedül Emin geldiğinde ise herkes rahatladı. Çünkü, henüz Peygamberlik görevi verilmeden önce dahi “Doğru ve Emîn” lâkabıyla anılan Hz. Muhamed Mustafa’nın doğru karar vereceğine herkes inanıp güvenmekteydi. Efendimiz, hırkasını çıkarıp, yere serip, üzerine Hacerül Esved’i koyup, hırkanın her köşesinden bütün kabilelerin tutmasını sağlayıp, kendisi de altından tutarak bu Mübarek taşı kaldırıp yerine koymuştur. Böylece ihtilafı önlemiştir. Hacerül Esved ile ilgili bazı inanışlar da vardır: Örneğin, Hacerül Esved’e dokunan kimsenin Rahmân’nın eline dokunmuş gibi olduğu (İbn Mâce, “Menâsik, 32); Hacerül Esved’in, yeryüzünde Allah’ın sağ eli olduğu; Hacerül Esved’e dokunanın Allah’a biat etmiş olacağı (Heysemî, III, 242) şeklindeki rivayetler sayılabilir. Resûl-i Ekrem bir defasında dudaklarını Hacerül Esved’in üzerine koyarak uzun uzun ağlamış, daha sonra dönüp baktığında Hz. Ömer’in de ağladığını görünce: “Ey Ömer! Göz yaşları burada dökülür!” demiştir. ( Hicaz Albümü, s.27)
ALTIN OLUK.
Kureyşliler, 605 yılında Kâbe’yi inşa ederken, düz olan tavanda yağmur sularının yere akması için, kuzey duvarına yani Hicr tarafına bir oluk koydular. Kâbe’nin bu oluğu ilk defa Emevî Halifesi I. Velîd’in emri ile Mekke Valisi Hâlid bin Abdullah tarafından altınla kaplattırıldı ve bundan sonra da “Altın Oluk” adıyla anılmaya başlandı. Kıble, Mescid-i Aksâ’dan Kâbe’ye çevrildiğinde Medine’de bulunan Mescid-i Nebevî’ nin kıblesi tam altın oluğun bulunduğu tarafa isabet etmişti. Bundan dolayı burası Resûl-i Ekrem’in kıblesi olarak meşhur olmuş ve Mekke’de iken de buradan Kâbe’ye yönelmek âdet haline gelmiştir. “Hayırlı insanların içeceğinden için, seçkinlerin namazgâhında namaz kılın!” diyen İbn Abbas’a bunların anlamının ne olduğu sorulduğunda: “Hayırlıların içeceği zemzem, seçkinlerin namazgâhı da altın oluğun altıdır!” diye cevap vermiştir. Hz. Peygamber, tavaf sırasında altın oluğun altına geldiğinde: “Allah’ım senden ölüm anında rahatlık, hesap anında da af dilerim” diye dua ettiği bilinmektedir. ( Hicaz Albümü, s.30-31)
6-HİCR, HİCRU İSMAİL.
Kâbe’nin Kuzeybatı duvarının önünde bulunan ve “hatîm” adı verilen yarım daire şeklindeki 1,31 m. yüksekliğinde duvarla çevrili olan, yarım ay şeklindeki kısma “Hicr” veya “Hicru İsmail” adı verilir. Burası da başlangıçta Kâbe’ye dahil idi. 605 senesindeki yeniden inşası sırasında Mekke’liler, ellerindeki malzemenin yeterli olmayacağı düşüncesiyle Hicr kısmını göğüs hizasında bir duvarla çevirerek Kâbe’nin dışında bıraktılar ve Kâbe’ye dahil olduğu anlaşılsın diye burayı da taşla döşediler. Nitekim Hz. Aişe, Kâbe’ye girip namaz kılmak istediğini söylediğinde Hz. Peygamber’in ORAMAnu elinden tutarak Hicr’e soktuğu, “Kâbe’ye girmek istersen burada namaz kıl, çünkü o Kâbe’den bir parçadır!” buyurduğu bilinmektedir. (Tirmizî, “Hac”, 48; Nesâî, “Hac”, 1281). ( Hicaz Albümü, s.33-34)