Tevhid ilkesinin ve tek Allah´a inanmanın tersi-zıddı da Allah´a şirk koşmaktır.
Şirk, Allah´ın yanında, O´na denk olan başka ilâhlar olduğuna inanmaktır. Bu inanış İslâm dinine tamamen aykırıdır, dinden çıkmaktır; Cenab-ı Allah´ın asla affetmeyeceği, belki de tek affetmeyeceği en büyük günahı işlemektir! ?Allah´a ibadet edin ve O´na hiçbir şeyi ortak koşmayın? !?( Nisa,4/36). Allah´a başkasını ortak koşmak(Şirk), birisi inançta, diğeri amelde ve davranışta olmak üzere iki çeşittir. İnançta şirk, Allah´tan başka bir varkığın tanrı olduğuna veya Allah´a mahsus sıfatlardan bir kısmını taşıdığına inanmakla olur. Amelde şirk ise, ibadeti ve kulluğu Allah´a tahsis edip yalnız O´nun için yapacak yerde başka varlıkları da O´na ortak kılmakla gerçekleşir. Kur´an´ı Kerimin bir çok ayetinde kibir, cimrilik, gösteriş yapma duygu ve eylemleri kınanmaktadır. Bunun sebeplerinden birisi de bu duygu ve eylemlerde iki çeşit şirkin izlerinin bulunmasıdır. Kibirlenen kimse, Allah karşısında bağımsızlığını ilân ediyor ve nefsine tapıyor demektir. Cimrilik eden kimsede ise Allah´ın lütfuna karşı nankörlük ve güvensizlik vardır. İyiliği insanlar görsünler ve kendisini övsünler diye yapanlar ibadet ve kulluğa Allah rızasından başka unsurlar katmaktadırlar; müşriklere ait bazı duygu, düşünce ve davranışların içine sokmaktadırlar.(Kur´an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, D.İ.B.Y. Ankara 2006, Cilt:II, s.64)
? Doğrusu Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz ! Bunun dışında dilediğini mağfiret buyurur. Kim Allah´a ortak koşarsa pek büyük bir günah işlemiş olur ve iftira etmiş olduğunda şüphe yoktur!?( Nisa,4/48.). Bu Ayette Allah Tealâ´nın şirk dışındaki bütün günahları dilerse affedeceğini bildirmesi üzerine, bazı tefsirciler buradaki mağfiret (bağışlama) kavramının ne mânaya geldiği sorusuna cevap aramışlardır. Bu konu üzerinde en ayrıntılı şekilde duran İbn Âşûr´un yaptığı açıklamaya göre bağışlanma şansı bakımından insanları dört gruba ayırmak gerekir:
Büyük İslâm Alimi İbn Aşûr´a göre Allah Tealâ tarafından bağışlanma şansı bakımından insanların gruplandırılması:
1) Hak dinin inkârında ısrar ederek ölen kâfirler: Bunlar ebedî olarak Cehennemde kalacaklardır.
2) Günahı olmayan müminler: Bunlar Allah´ın vaadine göre kesin olarak doğrudan Cennete gireceklerdir.
3) Günah işledikten sonra usulüne uygun olarak tövbe eden ve tövbesinde sebat ederek ölen müminler (Tövbenin usulünü ileriki günlerde açıklayacağız) Bunlar da yani usulüne göre tövbe edenler de bir öncekiler gibi doğrudan Cennete gireceklerdir.
4) Günah işleyip tövbe etmeden ölen müminler: Bunların durumu mezheplerin anlayışına göre değişmektedir:
a- Murcie mezhebine göre bunlar da mümin olduklarına göre Cennete girerler günahları buna engel olmaz.Allah Tealâ´nın ceza tehditleri kâfirlerle ilgilidir.
b-Mu´tezile´ye göre, büyük günah işleyip de tövbe etmeden ölenler Cehennemliktir.
c- Hariciler´e göre, büyük veya küçük günah işleyip de tövbe etmeden ölenlerin imanı yoktur, kendileri ebedî olarak Cehennemliktirler.
d- Ehl-i sünnete´e göre yani Peygamber gidişatına ve ashabına inanan ve buna göre amel eden Müslümanlara göre ise, iki türlü ayet vardır: Birincisi, vaad ayetleri yani mükâfât sözü veren, mutluluk ve esenlik müjdesi veren ayetlerdir ki bunlarla günahsız Müminler ile günahkâr olmakla bereber bunlar içinden Allah´ın dileyip affedeceği, ceza vermeyeceği grup kastedilmiştir. İkinci tür ayetler ise, vaîd ayetleridir yani ceza tehditleri içeren ayetlerdir ki bunlarla kâfirler ile Allah´ın dileyip cezalandıracağı günahkâr müminler kasdedilmişlerdir. Allah´ın hangi kullarına ceza vermeyi, hangi kullarına ceza vermemeyi dileyeceği ise yine kendisi tarafından diğer ayetlerde açıklanmıştır: Buna göre tövbe eden kimse, daha önce müşrik, Ehl-i kitap, günahkâr Müslüman olsa da Allah Tealâ tarafından bağışlanacak ve tövbesi kabul edilecektir. Çünkü O, Kur´an´da böyle vaad etmiştir. Tövbe etmeden ölen günahkâr müminler ise,- şayet günahlarını karşılayan ve aşan sevapları, hayırları, iyi işleri, eserleri bulunmuyor ise - ebedî olarak değil, günahlarının cezasını çekecek kadar Cehennemde kalacaklardır.( Kur´an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, C.II, s.78-79)
?Allah´a ibadet edin ve O´na hiçbir şeyi ortak koşmayın !?( Nisa,4/36). ? Allah´a ortak koşmaksızın ona yönelerek pis putlardan kaçının, yalan sözden çekinin. Allah´a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgarın bir uçuruma attığı şeye benzer!? ( Hac, 22/31)
Kısaca yinelemek gerekirse, yalnızca Allah´a bağlanmak ve O´nun üstün güç olduğunu kabul etmek varken başkasını/başkalarını da üstün güç olarak görüp onlara da bağlanmak veya herhangi bir konuda herhangi bir varlığı ya da şeyi Allah´a denk tutmak şirk olarak görülür( Yaşayan Dünya Dinleri, s58)
GÖNÜL GÖZÜ İLE GÖRMEK.
İnancı olmayanların sorunu inkârcılıktır; imân edenlerin bazılarının sorunu da düşünmemek, tefekkür etmemek, gönül gözü ile görmemektir, dolayısıyla şükretmemektir:
Gönül gözü ile görse, ana rahmindeki bir bebeğe veya bir yumurta içindeki kuş yavrusuna can veren; bütün organlarını onun yaşayışına uygun bir şekilde inşa eden; her türün vücut organlarını ve yeteneklerini onun özel yaşantısına göre düzenleyen; görme, işitme, kendisine has lisanla konuşma, uçma, yüzme yeteneği veren Cenab-ı Allah´ın kudret, ilim ve hikmetinin sonsuzluğunu, kuşatıcılığını görecektir! Ve sarsılmaz bir imânla şükredecektir!Ancak, tekrar edelim ki, insanoğlu çoğunlukla düşünmemekte ve görmemektedir!. Cenab-ı Allah; yukarıda kısmen bahsettiğimiz ve doğadaki-yerdeki-gökteki-sudaki-havadaki ve bizzat insanın bünyesindeki mucizeleri, delilleri görmeyen, duymayan, anlamayanları ?gafil? olarak nitelemekte ve bunları Cehennem için var ettiğini yemin ederek buyurmaktadır: ?Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını Cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.?( A´râf, 7/179)
Ve en önemlisi de insanoğlu, her gün hemcinslerinin akın akın ölüp uhrevî hayata göçüp gittiğini; hiçbir yaşta üzerine kondurmasa da er veya geç bir gün sıranın kendisine de geleceğini biliyor, buna ister istemez inanıyor!
Dünya üzerinde hayat var olduğundan beri hiç kesintisiz şekilde sürüp giden bu rahmet hakikatinin nereden kaynaklandığını, her canlının rızkının düzenli ve sürekli şekilde veriliş zincirinin kim tarafından ayarlanıp, denge içinde sürdürüldüğünü düşünmemiz, bulmamız, idrak etmemiz ve O Yüce İlâh´a imân etmemiz gerekmez mi?
Kur´anı Kerim; akla, akıl etmeye, ibret almaya, düşünüp tefekkür etmeye çok değer vermektedir.
İslâm Akıl dinidir: Hristiyanlık, sadece îmân etme dini olduğu halde İslâm dini îmân etme ve akıl dinidir: Yukarıda belirtildiği üzere, İslâm, aklın, fikrin, idrakin yolundan gitme dinidir; düşünme, tefekkür etme dinidir. Cenab-ı Allah, Kur´anı kerimde 47 ayette, olayları, doğal oluşumları, gelişmeleri, davranışları, mucizeleri anlattıktan sonra çarpıcı bir şekilde sorular sorup insanoğlunu sarsmaktadır! Hatta bazı ayetlerde söz tutmadığı için insanı ağır şekilde azarlamaktadır:
- ??Yaptığınızın çirkinliğini anlamıyor musunuz??(Bakara,2/44)
- ??(Bu kadarcık şeye) akıl erdiremiyor musunuz??(Bakara,2/76)
- ??O, diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takip etmesi de O´na aittir. Halâ aklınızı kullanmıyor musunuz?? (Mü´minûn,23/80)
- ??Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?? (Mü´minûn,23/85)
- ??Halâ aklınızı kullanmıyor musunuz??( Kasas,28/60)
- ??Halâ görmeyecek misiniz??(Kasas,28/72)
- ??Halâ düşünüp ibret almayacak mısınız??(Câsiye,45/23)
Şu halde, bu ayetlerin gereği olarak İnsanoğlunun Allah Tealâ´nın verdiği akıl ile düşünmesi, tefekkür etmesi ve şu sorulara cevap vermesi gerekir: Ben nereden geldim, nereye gidiyorum? Beni yaratan, canlı-cansız tüm varlıkları, sistemleri yaratan kimdir? Yaratılışın esası ve sebebi nedir? insanoğlunun, ortalama 60-70 sene gibi kısacık bir hayat için dünyaya getirilmesinin, yaşatılmasının sebebi-hikmeti nedir?