Neydi bizi ıssız sokaklardan kalabalık caddelere taşıyan karanlık sokaklardan parlak ışıklar altında buluşturan.
Sahi neye ihtiyacımız vardı bizim tuttuğumuz eli loş ışıklar altında mı görmemiz lazımdı.
Peki ya yıldızların altında gözlerinin parıltısı ne olacaktı?
Karanlık sokakların sadakatli lambaları altında umuda diz çökmüş kaldırımlar tın tın gelen bir iki baston sesine kulak verirken.
Hayal meyal bir dünya hatırlıyor zihnim oynadığımız gölge oyunlarının bir gün hayatımız olacağını nereden bilirdik.
Evlenmek yuva kurmak çocuk sahibi, iş sahibi olmak?.. Oynadığımız oyunların mahalle arasında sokak ortasında dağda tarlada bostanda ne güzel günlerdi hayatı paylaşmanın yolunun hayali paylaşmaktan geçtiğini öğretirmiş aslında bizlere çocukluk oyunlarımız.
Hayal dururken biz hep hayatın peşinden koşmaya çalıştık oysa yanıldık.
Paylaşmayı unuttuk zenginleştikçe fakirleştik fakirleştikçe unuttuk unuttukça unutulduk.
Kalabalık kentlerde insanlar yalnızlaştı kırsal kesimlerde köylerdeki sokaklar boş kaldı.
Her evde üç beş lamba parıltısı bir iki titrek ihtiyar sesi öksürürken geceye aks ettirdiği tükenmişlik hissi kahır dolu yılların suçlusu gibi aaah anam ah deyişi sararken kulaklarımı hangi vicdanı törpüleye bilirim ki, (örsü öldüren çekiçler varken) kulaklarımda karanlık sokakları titreten gözyaşının sancısı varken.
Neyin şikayetini yapacak ihtiyar kadın tavan arasında bir oyana bir buyana giden fare patırtısı yoldaş olmuşken geceye hangi yalnız geçen akşamın sabahında suçlayabiliriz o insanları
Birbirimizden bu kadar uzakken cismimizde varlıkla yokluk arasında oyalanıp dururken.
Neydi huzur diye Anayı, Babayı doldurduğumuz evlerin amacı.
Varsın olmasın bir iki bayram ayda bir çalmasın telefon