Bugün, vatandaşlarımızdan biz hukuk uygulayıcılarına gelen beklenti ile mevzuat ve içtihat hükümlerinin uyuşmadığı bir kısım hatalı soruları ve bu sorulara yönelik cevaplarımızı siz değerli okuyucularımıza sunacağım.
Vatandaşımız yaşanılan ihtilaflarda yargı içerisinde hangi makamın tam anlamı ile görevsel olarak yetkili olduğunu bilemeden bazen özel hukuk alanı kapsamındaki yönelik ihtilaflarda Cumhuriyet Savcılarımızdan, bazen de cezai ihtilaflarda tersine Mahkeme Hâkimlerinden somut ihtilafa karar vermelerini ummakta ve bu yönlü sorular tarafımızca biz savunma kanadı ile yapılan görüşmelerde bazen şaşkınlıklar ile cevaplarımızı karşılamadığına defaten tanık olduk.
Tabi her geçen gün de bir derya gibi geniş olan hukukun her alanında vatandaşımızın somut hukuki ihtilaflara yönelik farklı beklentileri hususunda hep yeni sorulara maruz kalmaktayız.
Tabi konumuzu örneklendirerek bu somut yaşanılanları daha anlaşılabilir kılabiliriz.
En sık karşılaştığımız soru, bireyler arasındaki borçlanmalara ilişkin konularda karşımıza çıkmaktadır.
Anayasamızın 38. Maddesi uyarınca; Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.
Anayasamızın bu temel hükmü karşısında vatandaşlarımız alacaklı olduğu her bir bono, senet veya kambiyo evrakı sonucunda direkt Devletin müdahil olmak yetkisini ve Cumhuriyet Savcılarımızın borçlu bireye yada tüzel kişilik yetkilisine cezai müeyyideler uygulanması gerekliliği yönlü beklentilere girmekte, bizler de vatandaşlarımıza BU İHTİLAFIN BİR ÖZEL HUKUK İHTİLAFI OLDUĞUNU, BİR CEZAİ HÜKMÜN UYGULANAMAYACAĞINI belirtmemiz durumunda beklenti ötesinde yaşanılan şaşkınlığı açıkça gözlemlemekteyiz.
Evet belki halk arasında borç ödememe bir dolandırıcılık gibi algılansa da Yargıtay Ceza Daireleri verdiği bir çok emsal kararlar ile; Borç ödememe yükümlülüğünün bir özel hukuk ihtilafı olduğunu, borcu ödememenin dolandırıcılık teşkil etmeyeceğini, icrai işleme konu olarak tahsil cihetine gidilebileceği ya da alacak davasına dönüştürülebileceğini belirterek yapılan ceza hukuku içerikli başvurulara karşı cezai takibe gerek bulunmadığına ilişkin Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair karar vermektedir.
İşte tam bu noktada hep karşımıza HUKUKİ İHTİLAF MI CEZAİ İHTİLAF MI sorusu gelmektedir.
Hukukta teknik kurallar uygulanmaktadır.
Her ne kadar vatandaşımız somut ihtilafların halli cihetine gidilmesi için Kolluk Kuvvetleri, Savcılık Makamı, Hâkimlik Makamlarının her birisinin yetkili olması beklentisi içerisindedir.
Bir diğer örnek ise, Aile Hukuku ihtilafları, Kira Hukuku İhtilafları / Tahliye davalarında beklenti olarak karşımıza çıkmaktadır.
Üzülerek ifade etmek isterim ki, gayrimenkullerde mülkiyet sahibi vatandaşlarımız kiracıları ile kira ilişkisini kurmakta iken hukuki bir danışmanlık alıp sözleşme imzalamayıp, şifahi şekilde hukuki ilişki kurduğunu düşünür iken, kiracısı ile bir sürse sonra yaşadığı ihtilafta karakola başvurup polisin kiracıyı tahliye etmesini beklemektedir.
Yine, Aile Hukukunda ise tarafların evlilik birliğini sonlandırmak amacı ile fiili ayrılık sürecine girdiğinde müşterek olarak yaşadıkları evdeki eşyaların bölgesine göre kolluk kuvveti olan polis yada Jandarma tarafından teslim alınarak kendilerine teslim edileceği beklentisi içerisine girmektedir.
Esasen hiçbirisinde cezai bir ihtilaf olmadığı için vatandaşımızca başvurulduğunda Kolluk Kuvvetlerince böyle bir yetkinin bulunmadığı beyanı ile başvuru geri çevrilmekte, Cumhuriyet Savcılıkları tarafından ise halk arasında anlaşılan şekli ile takipsizlik kararı verilerek dosya sonlandırılmaktadır.
Özetle, yazımız içeriğinin özü, yaşanılan somut vakıalara göre ihtilafın cezai ihtilaf mı yoksa hukuki ihtilaf mı olduğu yönündeki teknik durum vatandaşımızın zihninde sehven hatalı olarak canlandırdığı ve veya beklentilerinin üzerine çıktığı bir durum olup, hukuki danışmandan yardım alınması problemin çözülmesi için ciddi manada katkı sağlayacaktır.