“İslâm inancına göre Allah, bütün insanları, kendisinin yüce ve aşkın olan varlığını ve birliğini tanıma yeteneğine sahip biçimde yaratmıştır. Bu tüm insanlarda ortak olan bir doğal kabiliyet ve fıtrattır… Allah’ı biricik Tanrı, Râbb ve otorite olarak tanımak, her çeşit ortağı O’ndan uzak tutmak ve birliğini kararlı şekilde doğrulamakla gerçekleşen tevhit, İslâm dininin en önemli özelliğidir. İslâm, bu özelliğiyle hem İslâm öncesi cahiliye putatapıcılığından, hem Yahudilik ve Hristiyanlık gibi dinlerin sonradan bozulmaya uğramış şekillerinden, hem de Mecusilikten ayrılır” ( A.Saim Kılavuz, ,Gençliğin İslâm Bilgisi, Allah’ı Bilmek,s.42) . Oysa Hristiyanlıkta, üçlü bir inanç vardır. Yani Hz. İsa, hem Allah, hem Allah’ın oğlu, hem de kutsal ruh kabul edilir. Moderne dünyanın kültürlü ve bilinçli Batılı insanları, bir kişinin aynı anda üç “varlık” olamayacağını bilerek ve düşünerek, artık dinlerindan tatmin olmamakta ve İslâm’ı kabul etmektedirler. Bundan tedirgin olan Vatikan’ın öncülüğünde, CİA’nın, MOSSAD’ın ve özel olarak kurulmuş Alman Vakıflarının, Müslüman ülkelerde, özellikle de Türkiye’de, kendilerine yandaş menfaatperest ilahiyatçı hocaları da bularak İslam aleyhine yoğun şekilde propaganda yapmalarının sebebi budur.!
İSLAMİYETTE RUHBAN SINIFI YOKTUR.
İslâm inancına göre, Hristiyanlıkta olduğu gibi “ruhban sınıfı” adıyla kul ile Allah arasında bir zümre bulunmamaktadır. Din bilginlerinin görevleri sadece bildiklerini bilmeyenlere öğretmektir. Bunun dışında din bilginlerinin başkaları üzerinde, kendilerine din tarafından verilen “dinî” bir üstünlük ve hâkimiyetleri yoktur. İslâm’da her mümin doğrudan doğruya Cenab-ı Hakk’a muhataptır; doğrudan O’na tapar, O’na ibadet eder, O’na dua eder ve doğrudan O’ndan dilekte bulunur, .(Prof.Dr.Ferhat Koca, İslâma Giriş,Ana Konulara yeni yaklaşımlar, İbadet;İnsani varoluşun Anlamı, Diyanet İşleri Baş.Yayını, 2007, s.260).
İSLAM DİNİNDE BÜTÜN PEYGAMBERLERE İNANMAK ESASTIR.
Hiç bir ayırım yapmadan bütün peygamberlerin Allah’ın resulü olduklarına inanırız. İşte İslâm dininin diğer dinlerden, örneğin Hristiyanlıktan ayrıldığı önemli bir esas da budur! “Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene imân etti, müminler de (imân ettiler). Her biri; Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine imân ettiler ve şöyle dediler: O’nun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz…” ( Bakara 2/285)
Peygamberlerin evveli Adem Safiyullâh, ahıri bizim peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa Efendimiz olduğuna; bu ikisinin ve bu ikisi arasındaki gelip geçen peygamberlerin hak ve gerçek olduğuna; bunların cümlesine inanmak ve imân etmek; dilimizle ikrar, kalbimizle tasdik etmektir. Müslümanlar, peygamberler arasında hiçbir ayırım yapmadan hepsinin hak peygamber olduğuna inanırlar. Allah Tealâ böyle emretmiştir: “Şüphesiz Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah’a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayırım yapmak isteyenler, ‘(Peygamberlerin) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz’ diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçekten kâfirdirler…”( Nisâ,4/150-151)