İslâm, çağlar üstü ve evrensel boyutta bir ahlâk anlayışına sahiptir. İslâm ahlâkı, Kur´ân ahlakıdır; Kur´ân-ı Kerim buyruklarına uygun yaşayıştır. İslâm ahlâkının en üst düzey örneğini Hz. Muhammed (s.a.s.) temsil eder. Kur´ân-ı Kerim, O´nun yüksek bir ahlâka sahip olduğunu bildirir. Hayatı boyunca doğruluğun, dürüstlüğün, sevgi ve şefkâtın timsali olmuştur. Henüz Peygamber olmadan önceki hayatında da toplumda ?doğru ve emîn!? olarak tanınırdı.
İslâmın, diğer dinlerden en önemli farklarından birisi, asli günah öğretisiyle insanı doğuştan günahkâr kabul eden dinsel geleneklerden ayrılmasıdır: İslâma göre Allah insanı en güzel surette fıtrat üzere yaratmıştır; yani insanın doğasında saflık, temizlik ve masumiyet bulunmaktadır. İnsan; ilerleyen yaşamında iyi ile kötü, güzel ile çirkin, doğru ile yanlış, sevap ile günah, iyilik ile kötülük v.b. arasında seçimini yaparak kendi temayüllerinin, eğitiminin veya çevrenin etkisi ile iradesini şu veya bu yönde kullanacak, tercihlerine göre ahlaklı-iyi bir fert veya kötü-ahlâksız bir kişi olacaktır!
İslâmî inanışa göre bütün insanlar birbirine denktir, etnik aidiyete, cinsiyete, zenginliğe, fakirliğe, ırkına, rengine veya benzeri durumlarına göre kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur; insanların üstünlüğünü veya seçilmişliğini, yüksek ahlâkî değerleri, erdemleri ve takvâsı teşkil eder! Takvâ, Allah´ın emir ve yasaklarına uyma konusunda gösterilen içtenliği ve bağlılığı ifade eder. İnsanlar arasındaki üstünlüğün ölçütü işte takvâ derecesidir!( Yaşayan Dünya Dinleri, s.70)
Güzel ahlâk, insanlığın erişebileceği bir hedef, bir gayedir. Bu gayeye vâsıl olamayanlar için insaniyeti ve islâmiyeti anlamak zordur.
Nasıl ?Ben namaz kılmıyorum, ibadet etmiyorum ama kalbim temiz, kimseye zararım yok, ahlâkım iyi? diyen insan İslâmiyeti anlayamamış ise;
Namazı kılıp, orucu tutup da ahlâksızlık yapan bir adam da İslâmiyeti anlayamamış demektir. İslâmiyet ahlâk ilkeleri üzerine dayalı bir dindir (Hacı Ahmet Kayhan, İrfan Okulunda Oku. s.244). Ar, haya, edep; terbiye, utanma duygusu İslâmın ruhudur!
Bu sebeple Allah ve Resulüne imân eden bir kalbin yapacağı ilk iş, ahlâkını düzeltmekten ibarettir. Bir insanın ahlâkı kötü ise, dünyalar dolusu ilim ve ibadeti olsa faydası yoktur. Yukarıda belirtildiği üzere Kur´ân-ı Kerim, bize baştan başa ahlâktan, hayâdan, edepten bahseder; Resulullah (s.a.s) da ?İslâm güzel ahlâktır !?(Kenzül-Ümmâl, 3/17,H.No:5225) ve ?İçinizde, en çok sevdiklerim ve kıyamet gününde bana en yakın olanlarınız, ahlâkı en güzel olanlarınızdır.(Tirmizi) buyurmuştur.
Hz. peygamber (s.a.s.), güzel ahlâkı, İslâmın bizatihî kendisiyle özdeş saymış ve ? Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim! ? (Ahmet Bin Hanbel, 2/381) buyurmuştur.Esasen, bizzat Cenab-ı Hakk da, ?Şüphesiz Sen yüce bir ahlâk üzeresin? (Kalem, 68/4) buyurarak O´nun ahlâkını övmüş ve ayrıca, ?Andolsun, Allah´ın Resûlü´nde sizin için güzel bir örnek vardır.?(Ahzâb, 33/21) Ayeti ile Hz. Peygamber Efendimizin ahlâkını örnek almamızı istemiştir.
İslâmiyetin dayandığı ahlâk ilkelerini-düsturlarını birkaç grupta toplayabiliriz:
1- Birinci düstur, aşağıda özel bir bölümde ayrıca açıklayacağımız üzere, insanın her türlü tutum ve davranışında, iş ve işlemlerinde amacın Allah´ın rızasını kazanmak olmalıdır. Allah´ın rızasını kazanmak, insan için en son mertebedir, her şeyin üstündedir, her şeyden büyüktür. İnsanın, bir eğitim yeri olan bu dünyada bu saadete erişmesi gereklidir.
2- İkinci düstur, insanın niyeti iyi olmalı, hâlis olmalıdır. İnsan, ameli az da olsa niyetini yükseltmelidir, ulvîleştirmelidir. Niyeti hâlis olan kişiye, Yüce Rabbimiz, o işi yapmışcasına sevap ihsan eder. Ne tekim, Resulullah(s.a.s.) ?Müminin niyeti amelinden hayırlıdır!?( Enes bin Malik; Behakî) buyurmuştur.
3- Ahlâkın üçüncü düsturu da, kendin için arzu ettiğini başkaları için de arzu etmen; kendin için arzu etmediğin şeyi başkaları için de arzu etmemendir.
Başka bir bakış açısından İslâmiyetin 8 esasa dayandığı da söylenir. Bunlara ?Sekiz Cennet kapısı? denilir. Bu Cennet kapıları şunlardır:
1-Merhamet ve şefkât; 2-Doğruluk ve dürüstlük; 3- Sadakât; 4- Cömertlik; 5-Sabretmek; 6- Sır tutmak, 7- Fakirliğini ve acizliğini bilmek, 8- Rabbine şükretmek.
Diğer taraftan insanı alçaltan, Cehenneme doğru sürükleyen, dolayısıyla insanın kurtulması gereken, kurtulduğu ölçüde ahlâklı olduğu tutum ve davranışları yani kötü-fena ahlâkı da şöylece sayabiliriz:
1-Allah´ın emirlerini bilip tatbik etmemek: Kendi akıl ve hevesine dalmaktır.
2-Öfke:Sinesinde öfke yaşadıkça insan rahat olamaz. Bundan dolayıdır ki ?öfkesini yenen, nefsini yener? demişlerdir. Resulullah (s.a.s.) ?Asıl pehlivanlık başkalarının sırtını yere getirmek değil, öfkeli zamanında nefsini zaptederek yenmektir !? (Buhari, Edep 76) buyurmuştur..
3-Şehvet:İnsanı felaketlere götüren kötü ahlâklardan birisi de şehvettir.
4-Hırs ve haset:Başkalarının malında gözü kalmak, başkalarını kıskanmak, saadetlerini arzu etmemek en kötü ahlâklardan birisidir .Kul bir şeye karşı ne zaman hırs gösterirse, hırs onu kör ve sağır eder.O zaman şeytan fırsat bulur; insan hırslandığı zaman onu arzusuna götürecek her şeyi, kötü ve çirkin olsa da güzel gösterir.İnsanları hırs ve haset helak eder: İblis haset yüzünden mel´un olmuş, rahmetten kovulmuştur;hırs da, kendisine bir ağaç hariç bütün Cennet serbest edilen Adem´i helak etmiştir! (İmam-ı GAZELİ, a.g.e.s. 91) Belirtmeliyiz ki, birisinin durumuna imrenmek, özenmek, onun gibi olmaya çabalamak haset değildir. Olumlu bir tutum ve davranıştır. İnsanın gayretini artıran, maddi veya manevî durumunu düzeltmeye, özenip imrendiği kişinin durumunu yakalamaya sevkeden bir davranıştır.
5-Cimrilik: Mal toplamaya hırslıdır ve başkalarına yardım etmeyi istemez. Cimrilik, insanı hayır yolunda harcamaktan alıkoyar. Cimri ile güzel huylu gece ile gündüz gibi bir araya gelmezler.
6-Kendini beğenmek: Herkesi hakir görmek, âciz-ahmak görmek; kendisini her şeye kâdir ve akıllı görüp beğenmektir.
7-Kibir: Kendisindeki kuvvet ve kudrete, mal ve varlığa, sağlık ve afiyete mağrur olmaktır; büyüklenmektir. Kibirli olmak, insanları kendisinden soğutan-uzaklaştıran kötü bir davranıştır. Resulullah (s.a.s.) ?kendisinde zerre kadar kibir bulunan, cennete dahil olamaz !? (Ebu Davud, Libas 26-29) buyurmuştur.
İşte dünyada ne kadar kötü huy ve ahlâk varsa, onlar bu saydığımız tutum ve davranışların içinde yer alır.
Diğer taraftan toplumsal ahlâk kavramı, bireysel ahlâkı da kapsadığından daha kapsamlıdır. Şüphesiz ki bireylerin ahlâklı olmalarının amacı ve ana hedefi toplumsaldır; toplumun düzgün bir ahlâkî yapı içerisinde yaşamasıdır. Bu bakımdan Kur´ân´ın getirdiği bütün ahlâk kuralları, toplum hayatı için ve bu hayatın sürekliliği açısından zaruri olmaktadır( Doç Dr. Halil ALTUNTAŞ, Başkaları İçin Ağlayabilmek, D.İ.B. Yayını, 2011, s.43). Ahlâk kuralları toplumu ayakta tutan unsurdur: Toplumu ayakta tutan unsurlar ilâhî mesajın gösterdiği şekilde, yani Kur´an ahlâkına uygun şekilde oluşturulur ve sürdürülür ise o toplum hayatı, uzun ömürlü ve mutlu olur ( ´râf, 7/ 35). Şurası bir gerçek ki, sosyal hayatımızın her alanında ahlâki olumsuzluklar giderek artarak çoğalmıştır; özellikle bazı kesimlerde, gençler arasında toplum hayatı çekilmez bir duruma gelmiştir. Çürümüşlük her alanda kendisini göstermektedir. Bireysel ve toplumsal güzelliklerin paylaştıkça, olumsuzlukların da görmezden gelindikçe arttığı bir gerçektir. Bu bakımdan İslâmın dinî bir yükümlülük haline getirdiği oto-kontrol sistemi, yani (iyiliğin emir ve tavsiye edilmesi, kötülükten alıkonulması) toplumda bir görev halinde yerine getirilmelidir.(Halil Altuntaş, a.g.e.s45)
Dinin ve ahlâk kurallarının amacı, insanoğlunun ?dosdoğru olmasıdır ? Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar! (Hûd, 11/112).
Sahabiden Abdullah es-Sekafî, ?Ey Allah´ın Resulü, sıkı sıkıya tutacağım temel bir prensip söyleyiniz!? deyince Hz. Peygamber (s.a.s) Efendimiz, ?Rabbim Allah´tır de, sonra dosdoğru ol!? demiştir.( Tirmizi´den aktaran, Halil Altuntaş, a.g.e. s.66)