İslâmın temel ilkelerinden birisi de toplumun ve kişilerin birbirine iyiliği ve güzelliği tavsiye etmesidir. Bu tavsiye ne kadar çok ve yoğun şekilde yapılırsa insanlar arasındaki ilişkiler o derecede iyileşip gelişebilir ve ahlâklı ve erdemli bir topluluk meydana gelir. Kur’ân-ı Kerim’de, kurtuluşa erenlerin özelliği olarak, Cenab-ı Allah, “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü meneder ve Allaha iman edersiniz…” (Âl-i İmran,3/110); “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten meneden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” ( Âl-i İmran,3/104) buyurmuştur.
Hiç şüphesiz hayır üretme idealindeki insanlar arasındaki yardımlaşmalar, iyiliği yayma amacına yönelik yardımlaşmadır. Yüce Allah, iyilik yapmakta ve kötülükten sakınmada yardımlaşmamızı emretmiştir. Allah için iyilik yapan, Allah için maddi ve manevî yardımda bulunan kimsenin mükafatını da şüphesiz Yüce Mevlamız verecektir. (Dr.Yüksel Salman, İyilik ve Takvada Yardımşalmak 2, Kur’andan Öğütler, D.İ.B. Yayını, s.48)
Yüce dinimizde hayrın, iyiliğin sınırı yoktur. İnancımızda Rabbimizin rızasına vesile olan her bir davranış hayırlı ve güzel bir davranıştır. Şüphesiz hayır işlemenin hem maddi hem manevî birçok çeşidi vardır. Hayır herkesin gönlüne ve gücüne göredir. Hayır işlemek, kimine göre cami, hastane, okul yaptırmaktır; kimine göre mağdurlara, muhtaçlara el uzatmak, mahzun gönüllere neşe saçmaktır. Hayır, bazen bir yetimin, kimsesiz boynu büküklerin başını okşamak, bazen de bir kardeşimizin yüzüne tatlı bir tebessümle bakmaktır. Hayrın anahtarı bazen yolunu kaybetmiş birine yol göstermek, boynu bükük bir garibin ümidi olmak, bazen de mazlumun, mağdurun acısını paylaşmak, göz yaşlarına ortak olmaktır. Hayır kimi zaman da zalimlere, yakıp yıkanlara, terör estirenlere, cana kıyanlara, insanlara hayatı zinden edenlere karşı çıkmaktır.
Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, “Hayra vesile olan, o hayrı işleyen kadar sevap kazanır.” buyurmaktadır. Şuhalde hayır işlemek kadar hayra vesile olmak, hayrı teşvik etmek de önemli bir davranıştır.
Atalarımız, “iyilik yap denize at, balık bilmezse Hâlık bilir” diyerek daima iyilik yapmamızı öğütlemişlerdir. Kişilere, yere, zamana göre değil, herkese, her yerde, her zaman iyilik yapılması gerektiğini ifade etmişlerdir.
Mü’min kişinin, muhtaç olsun olmasın herkese iyilik yapmak, yardımlarda bulunmak ne kadar dinî görevi ve insanlık borcu ise yapılmaya tevessül edilen kötülükleri önlemek de o derecede dinî görevi ve insanlık borcudur. Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “Sizden kim kötü bir şey görürse onu eliyle önlesin, eğer buna gücü yetmezse dili ile önlesin, eğer buna da gücü yetmezse kalbi ile önlesin.Bu ise imanın en zayıfıdır!”.(Ebu Davud, Salat, 239, 242) buyurmuştur.
İslâm dininde, cebir ve şiddete başvurmak suretiyle inanç ve fikirlerin kabul ettirilmesi usulü yoktur. İnandırmak, sevdirmek, affetmek, hoşgörülü olmak, huzur ve rahatlık hissi uyandırmak yolu vardır. Kin, nefret ve ihtiras, huzursuzluk yaratır, yeis ve üzüntü yaratır, ruhî bunalımları derinleştirir. Hayat, ancak, iyi görüş, tatlı düşünce, cömert bir kalp, tatlı dil-güler yüzle tatlılaşır ve huzur bulunur. Şu kısa hayat, bir ses gibidir: Duyulması ile kaybolması arasında kısacık bir zaman vardır. Hüner, gönüllerde öfke ve kin dolu bir ses değil, faziletli-dost-sıcak bir ses bırakarak ebediyete göçmektir.
( A. Ragıp Akyavaş, a.g.e. s48-49).