Yaklaşık on yıl kadar önceydi, zaman zaman sohbet etiğimiz iş insanlarımızdan biri Avrupa turuna çıktı. Şehre döndüğünde yine sohbet ettik. O iş insanına doğal olarak “Avrupa’da ne var ne yok” diye sorduk o da anlatmaya başladı. Tur çerçevesinde komşumuz Yunanistan’a uğramıştı. Yunanistan başlığındaki sohbette ilginç bir cümle sarf etti. “Yunanistan yakında batar” dedi. Biz gülümsedik tabi, “nereden çıkardın ağabey? Yunanistan dediğin ülke AB üyesi, kişi başı geliri bizden daha yüksek, turizm geliri neredeyse bizimle aynı” dedik. “Batar batar” dedi, çünkü “Yunanistan sınırları içinde çok dolaştım ama yollarda bir tane bile kamyon görmedim”. Yollarda kamyon yoksa fabrikalarda çarklar dönmüyor demektir. AB Yunanistan’ın bu halini bir yere kadar tolore eder.
Aradan fazla zaman geçmedi, o iş insanı haklı çıktı. Yunanistan iflasını açıkladı ve AB’ye kurtar çağrısı yaptı. Almanya kurtarma karşılığında adaları satın almayı teklif ederek Yunanlıların onuru ayaklar altına aldı.
Bu hikâyeyi şimdi günümüze getirip son günlerdeki bizim ekonomik tartışmalarımıza bağlayalım. Şimdilerde moda ya ekonomimiz bitti, ekonomimiz iflas etti. Ekonomik buhran yaşıyoruz deniyor ya ona bağlayalım. Evet, kabul edelim ki son aylarda ekonomik olarak tüm dünya ile birlikte bir sıkıntı yaşadığımız doğru. Kur, faiz, enflasyon dengesinin şaştığı doğru, hayatın her geçen gün biraz daha zorlaştığı ve fiyatların yükseldiği de doğru. Ancak bunların hiç biri bir ülke ekonomisinin battığını, bittiğini göstermez.
Biz hiçbir zaman Yunanistan gibi olmadık. Bizde çarklar hiç durmadı, aksine hızlandı. Zira çıkın yollara bakın Şehirlerarası yollarımızda otomobil sayısı kadar kamyon göreceksiniz. Sınır kapılarımızın her birinde kilometrelerce tır kuyruğu göreceksiniz. Kamyonların yollarda olması demek bir yerlerden bir başka yerlere mal taşınıyor demektir. Üretim de, istihdam da, arz da, talep de var demektir.
Bugün ülkemizin 325 organize sanayi bölgesinde bulunan 50 binden fazla fabrikada 2 milyondan fazla insan çalışıyor. Çarklar hiç durmuyor ve karşılığında bu ülkeye 225 milyar dolarlık ihracat girdisi sağlıyorlar. Birçok ülkede yaşanan tedarik sıkıntısı hiç yaşanmıyor. Market raflarında hiç boşluk oluşmuyor. Böyle bir ekonomiye battı, bitti denir mi?
Pandemi döneminde IMF dünyanın bütün ülkelerine karşılıksız para basma hakkı tanıdı. ABD dâhil birçok ülke bu hakkı kullanarak para bastı. Türkiye Cumhuriyeti devleti bunu yapmadı. Halen o hakkı olmasına rağmen para basmamak için mücadele ediyor. İşçisinin, memurunun maaşını sıkıntısız ödüyor. Borç çevirmede sıkıntı çekmiyor. Yatırımdan vazgeçmiyor. Yani Türkiye emin adımlarla yoluna devam ediyor. Ekonominin bittiği, batığı dönemler, ay sonu geldiğinde memur maaşlarını ödemek için IMF memurlarını beklediğimiz dönemlerdi. Şükür henüz o noktaya gelemedik ve gelmeyeceğiz de.
Kıssadan hisse, yollarda kamyonlar, fabrikalarda işçiler çalışmaya devam ediyor. Bugün iktidarda olanlar veya gelecekte iktidara gelecek olanlar bu ülkeyi üretim modeli ile ihya etmeye mecbur. Başka çaremiz de yok. Aksi takdirde faiz, kur, borsa, yani Osman hocanın tabiri ile üçkâğıt ekonomisi ile geleceğimiz bir yer yok. Gideceğimiz IMF kapısı olur o da borç verdiği zaman emir verir. Bugününüz dünden, yarınınız bugünden güzel olsun.