Kader ve kazaya inanmak demek, hayır ve şer, iyi ve kötü, acı ve tatlı, canlı ve cansız, faydalı ve faydasız her ne varsa hepsinin, Allah´ın bilmesi, dilemesi, kudreti, takdiri ve yaratması ile olduğuna; Allah´tan başka yaratıcı bulunmadığına inanmak demektir. Dünyada meydana gelmiş ve gelecek olan her şey, Allah´ın ilmi, dilemesi, takdiri ve yaratması ile olur.
Bunu biraz açacak olursak:Yüce Allah, insanların hür iradeleriyle seçecekleri şeylerin nerede, ne zaman, ne şekilde seçileceğini ezelî ve mutlak ilmiyle bilir ve bu bilgisine göre diler ve bu dilemesine göre de takdir buyurur ve zamanı gelince kulun seçimine göre yaratır! Allah´ın ilmi, kulun seçimine bağlı olup, Allah´ın ezelî anlamda bir şeyi bilmesinin, kulun irade ve seçimi üzerinde zorlayıcı bir etkisi yoktur. Aslında insanlar, Allah´ın kendileri hakkında sahip olduğu bilgiden habersizdirler ve pratik hayatta bu bilginin etkisi altında kalmaksızın kendi özgür iradelerine göre seçimlerini yapmakta ve davranmaktadırlar.(İlmihal.s.133)
Yüce Allah insanı, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, hayır ile şerri, faydalı ile zararlıyı, güzel ile çirkini, günah ile sevabı ayırt edebilecek yeteneğe, akıl ve iradeye sahip olarak yaratmış; doğruyu, iyiyi, hayırlıyı, faydalıyı, güzeli ve sevabı seçmesi için eğitici-öğretici ?irşâd edici peygamberler göndermiş; ilâhî kitaplar indirmiştir. Sonuç olarak da aklı ile, fikri ile, özgür iradesiyle kulun yaptığı seçimlerine göre Yüce Allah, mutlak ilmiyle, bilmesiyle, kudretiyle o seçimleri takdir etmektedir.(İlmihal.s.133) .
Kader; bir işi, bir davranışı yapmaya bizi mecbur etmez, zorlamaz. İnsan, akıl ve iradesi ile iyi olanı seçecek, kötü olandan sakınacak ve kaçınacaktır: İnsanın bu iyiyi seçme ve kötüden sakınma-kaçınma gücüne ?irâde-i cüziye? denilir. Kader; kısaca, insanın irâde-i cüziyye´si ile seçmiş olduğu hal, hareket, tutum, davranış, iş, işlem ve kararların, esasen ,ezelden beri insanın nasıl-hangi davranışı gösterip-hangi kararı alacağını bilen Allah Tealâ´nın, bunları, insanoğlunun seçimine göre takdir etmesidir, yaratmasıdır.
Konuyu somut örneklerle anlatırsak daha anlaşılır olacaktır:
1-Çiftçinin birisi, tarlasını zamanında sürmüş, tohumunu ekmiş, gübresini saçmış, yağmur yağmayınca artezyenle su çıkarıp motorla sulamış ve büyük bir verim almış olsun. Diğeri de toprağa bakmadan ekim zamanını geçirerek ekmiş, gübre saçmamış, yağmur beklemiş yağmamış, sulama imkânı aramamış ve verimi düşük olmuş? ?Eh ne yapayım, her şey Allah´ın takdirine bağlı; Allah yağmur vermedi, rahmetini esirgedi, kaderimiz ?kısmetimiz bu kadarmış? diyebilir mi ? Tabii ki diyemez. Cenab-ı Allah, her ikisinin de seçimine, çalışmasına, gayretine göre durumu takdir etmekte ve yaratmaktadır.
2-Bir memur, çok çalışmış, âmirlerinin gözüne girmiş, terfi etmiş, maaşı yükselmiş, makam sahibi olmuş olsun.Diğeri de kaytarıcı, görevini savsaklayıcı, geçimsiz hal ve hareketleri nedeniyle iyi sicil alamamış, terfi edememiş, makam verilmemiş ise, ?ne yapayım kısmetten öte yol gitmiyor , Allah böyle takdir etmiş ,kaderimiz böyle imiş? diyebilir mi? Şüphesiz ki diyemez.Çünkü Cenab-ı Allah, her iki memurun da kendi iradesiyle yaptığı seçimini, gayretini,tutum ve davranışını takdir etmekte ve yaratmaktadır.
3- Bir öğrenci ciddi ve iyi niyetli şekilde derslerini çalışıp ayrıca dershaneye-kurs haneye giderek üniversite sınavlarına iyice hazırlanıp istediği çok iyi bir fakülteyi kazanmış olsun?Diğeri de çalışmadan, hazırlanmadan sınava girip kazanamayınca ? Eh, ne yapayım ,Allahın takdiri böyle imiş, bizim kaderimizde de lise mezunu olarak basit bir işte çalışmak varmış ? diyebilir mi ? Tabii ki diyemez, çünkü Cenab-ı Allah, o öğrencinin lise mezunu olarak kalmasını, basit işlerde çalışmaya mahkum olmasını kendi seçimine, çalışmamış olmasına göre tekdir etmiş ve yaratmıştır.
4- Bir kız, şayet tahsiline devam ederse, kültürünü artırırsa, bizzat kendisi bir meslek sahibi olabileceğini; yüksek tahsil yapmış, iyi bir meslek sahibi bir gençle evlenebileceğini bildiği halde, okumazsa , ?beni beğenen böyle beğensin ? deyip tahsilini ve kültürünü artırmaz ise, genel olarak ve büyük olasılıkla kendi seviyesinde eğitimsiz birisi ile evlenip sıkıntı içinde yaşarsa :? Eh, benim de kaderim böyle imiş !? diyebilir mi? Diyemez! Çünkü o hayat kendi seçimidir; Canab-ı Allah´ın yaptığı, bu seçimi takdir edip yaratmış olmasıdır.
5-Yetişkin bir kişi, her kötülüğün anasının alkol olduğunu bilerek; paketlerin üzerinde ?Sigara öldürür!? yazılı olduğu halde, alkol ve sigara içerse veya kumar oynarsa, bu üç illet yüzünden iradesi fesada uğrar, doğru karar veremez ise, yanlış kararları yüzünden iflas edip, mesleğinde geri kalıp, ailesi-yuvası yıkılıp perişan olursa ?Eh ne yapayım, benim de kaderim kötü yazılmış !? diyebilir mi ? Tabii ki diyemez. Çünkü bu üç felâket yoluna yönelmek ve uygulamak tamamen kendi seçimidir; Allah Tealâ, o seçimi takdir etmiş ve yaratmıştır.
6- Halife Hz. Ömer´in bir kararı; tedbir, sorumluluk, kader, tevekkül ilişkisini bir arada görme imkânı vermektedir: Hz. Ömer, orduları teftiş etmek için Şam´a giderken Şehirde veba hastalığı salgını olduğunu öğrenir. O bölgeye girip girmeme konusunda istişare eden Halife Hz. Ömer, çıkan ihtilafa rağmen Medine´ye geri dönmeye karar verir. Kararını açıklayınca ordu komutanı Ebu Ubeyde ?Allah´ın kaderinden mi kaçıyorsun Ey Emir´ül Mü´minin ?? deyince, çok takdir ettiği Komutan´a, ?Keşke bunu senden başkası söyleseydi yâ Ebu Ubeyde! Evet, Allah´ın kaderinden yine Allah´ın kaderine kaçıyoruz!? diyerek Ebu Ubeydeyi kınar. ? Şayet senin develerin olsa, iki yamacı olan bir vadiye götürsen, o yamaçlardan biri otlak, diğeri kıraç olsa, develerini otlak yerde de gütsen kıraç yerde de gütsen yine Allah´ın kaderi ile gütmüş olmaz mısın !?? diye devam eder.
Böyle olduğu içindir ki, Yüce Allah, kullarının, akıllarıyla-fikirleriyle-iradeleriyle seçimlerinden, kararlarından, tutum ve davranışlarından, hal ve hareketlerinden, işledikleri günahlarından sorumlu tutmaktadır. Şayet kulun akıl, fikir, mantık ve iradesini kullanarak kendi seçim hakkı olmasaydı; herkesin kaderi, kulun hiçbir seçimi olmadan yaratılmış olsaydı ;her şey Allah Tealâ tarafından önceden tespit edilmiş olduğu gibi tahakkuk etmiş ve yaratılmış olsaydı, kulun bunda hiçbir etkisi ve dahli olmasaydı, sonuçta kulun cezalandırılması mümkün olur muydu?. Ayrıca, kulun; aklını ve iradesini doğru kullanarak doğruyu, güzeli, faydalıyı, iyiyi, sevabı seçmesi için peygamberlerin-mürşitlerin gönderilmesinin, ilâhî kitapların indirilmesinin ne anlamı kalırdı ?
Bu sebeple, bazılarının yaptığı gibi ?Ne yapayım kaderim böyleymiş ! ?,
? Ne yapalım alınyazım kötü yazılmış !? gibi mazeretlere sığınmaya İslâm dininde yer yoktur. İnsanoğlunun önce kendi üzerine düşeni yapması: çalışması, gayret göstermesi, tedbirini alması gerekir.
HUZUR VE MUHABBET OCAĞI AİLE
Aile, eşlerin, Allah´ın adını anarak birbirleriyle ahitleşmesidir; ömür boyu sürmesi niyetiyle yapılan bir sadakat sözleşmesidir. İnsanın ruhuna huzur ve sükunet veren bir nimettir aile. Rabbimizin rahmeti le desteklenen, sevgi, saygı, şevkat ve muhabbetle güzelleşen bir sığınaktır. Kişiyi olumsuzluklara ve tehlikelere karşı koruyan sağlam ve güvenli bir limandır aile. Ailede anne şefkat timsalidir; sevgi doludur; yüreğinin kapısı aile fertlerine karşı her daim açıktır. Anne fedakarlığın adıdır, ilgimizi ve iyiliğimizi en fazla hak eden kişidir. Baba, sevgi, güven ve merhametin teksilcisidir. O, ailesini kötülüklere karşı koruma uğrunda her gtürlü meşakkat ve zorluğa göğüs gerer.ailesi için akıttığı alın terinin cennetin anahtarı olduğunu bilir.
Göz aydınlığı çocuklarımız, yuvanın en tatlı meyveleridir. Şevkat, merhamet, ilgi ve sevgiye muhtaçtırlar; anne ve babanın elinde yarınlara hazırlanması gereken birer değerdirler.
Ailede herkes birbirine emanettir; ailenin bütün fertlerine düşen sorumluluklar vardır. Bütün aile fertleri, aile mensuplarının izzet, onur, ve saygınlığını korumak ve yüceltmekle; bu değerlere zarar vermemekle imtihan altındadırlar. Bu imtihanda, birbirlerini üzmek, kırmak, şiddete başvurmak değil, şefkat, merhamet ve nezaket göstermek vardır. Sevinç ve kederde, varlıkta ve darlıkta bir ve biz olma; hayatın yükünü birlikte omuzlama vardır. Ayrıca, ailenin bir sayg ınlığı ve mahremiyeti vardır.Bu mahremiyeti zedelemeye ve tahrip etmeye hiçbir aile ferdinin hakkı yoktur.
Ne yazık ki, Rabbimizin bize bir lütfu olan aile hayatının, günümüzde değeri pek idrak edilmemekte, anlaşılmamaktadır. Ailenin verdiği huzur ortamı, sorumsuz davranışlara, boş heveslere heba edilmektedir: Sadakatsizlikler, vefasızlıklar, takdir-kıymet bilmeyişler ve şiddete başvurmalar yüzünden nice yuvalar yıkılmaktadır. Asile kurumunun yıkılmasının en ağır bedelini ise henüz hayatının başında veya baharında olan çocuklar çekmektedir.
Kur´an´ı Kerimin bize öğrettiği şu duayı yapmayı ve uygulamayı Rabbimiz cümlemize nasip eylesin: ?Rabbimiz, eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah´a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.? ( Furkan, 25/74)