USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

KİBİR

18-09-2024

Mukaddes kitaplarda en büyük günahlardan kabul edilen bir olgudur kibir. Büyüklenme, kendini beğenme, kendinden başka herkesi aşağıda görme anlamlarına gelir. Karşıtı olan kavram, tevazu yani alçak gönüllülüktür. İnsanda egonun en çirkin, sırıtkan halidir kibir. Öyle ki kibirli insanın duruşu, bakışı, yüzündeki ifade bile farklı ve çok iticidir. Yukarı kalkmış kaşlar, uçları aşağı inik dudaklar, kötü bir koku alıyor gibi kenarları buruşmuş burun, baston yutmuş gibi geriye çekilmiş boyun, fazlaca dikleştirilmiş omuzlar, adeta “Ben en iyiyim, en büyüğüm, ey etrafımdaki sefiller.” der. Mevlana’nın “Bir kimsede kibir varsa söz söylediği zaman soğan gibi kokar.” dediğince konuşmasında, sözlerinde de aynı sevimsizliği, hamlığı hissettirir etrafına.

            Mesnevi’de bu konu ile ilgili en sevdiğim hikâye “kendini kaptan sanan sinek”le ilgili olandır: “Bir sinek, at sidiğinin üzerinde yüzen bir saman çöpünün üzerine kondu. Sonra bir gemi kaptanı gibi başını yukarı kaldırdı. Sinek “Ben bu denizin ve gemiciliğin mektebinde okumuş; epey müddet zaman ve emek harcamış adamım” diyordu, “işte deniz, işte gemi, işte adam, işte kaptan, işte keskin görüşlü bir kahraman, karşınızda.”

            İncil’de “yedi büyük günahın birincisi” olan kibir, Tevrat’ta da “Çünkü egemen Rab, o gün kibirlileri, gururluları, kendini beğenmişleri alçaltacak; insanların gururu, kibri kırılacak, o gün yalnız Rab yüceltilecek.” (Yeşaya 2:12-13) örneğinde olduğu gibi birçok yerde kötülenir.

            Kuran-ı Kerim’de ise “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme, ne yeri delebilirsin, ne de boyca dağlara ulaşabilirsin.” (İsra suresi, 37. Ayet) ayetinde olduğu gibi defalarca farklı yerlerde en büyük hatalardan biri olarak tanımlanır.

            Tarih, her devir ve coğrafyada, güç zehirlenmesiyle kendini kibir kulelerine hapsetmiş, sonunda da en kötü şekilde cezasını bulmuş despotların gerçek hikâyeleriyle doludur.

            Kibir, eninde sonunda cezayı da ardından getirir. Neden? Çünkü kibrin arkası şımarmaktır. Şımarmak ise kendinden başka her şeyi, herkesi dümdüz edip çiğneyip geçmektir. Bir manada, evrene, Yaratan’a, yaratılana meydan okumaktır. Süreli bir hayatta, sınırlı imkânlar içinde olduğunu unutup şımarana, haddini bildiren, güçsüzlüğünü hatırlatan bir ezelî sistem, başka bir bakışla bir ilâhi adalet vardır. Dücane Cündioğlu’nun dediği gibi: “Çok şımardıysan artık, başka bir düşmana ihtiyacın yoktur.” Genellikle kibirlilerin sonu, sefaletin en dip kuyularında çırpına çırpına, tepeden bakıp en hâkir gördüklerinden medet umarak yok olup gitmek olmuştur.

            Uzay boşluğunda, evrende bir küçük nokta hükmünde olan Dünya gezegenini düşünürüm. Ve bu gezegen üzerinde en abartılmış haliyle yüz yıllık ömrü olan, noktadan daha küçük insanı. Bu insan, neyine şişer, neyine kibirlenir, neyine güvenir bilmem. Bilinen bilinmeyen bütün hazinelere sahip olsa, kendine bugüne kadar kimsenin sahip olmadığı zenginlikte evler kursa, en lezzetli şeyleri yese, en güzel içecekleri içse; yediği içtiği şeylerin olacağı şekil ve gideceği yer de belli, öldüğünde bedeninin alacağı şekil ve gideceği yer de belli. İkisi de pis kokulu, çirkin ve yokluğun yolcusu. Arkeologlar, yıllardır toprak altına gömülmüş saraylar, hazineler bulur da her biri  “harabe”dir, bunlar, sahiplerinin ne ömrünü uzatmış, ne de sahiplerini zamanın ve ecelin elinden kurtarmıştır. 

            Kibir, insanın düşmanıdır, insaniyetin düşmanıdır. Kibirli kişi, hakikatle bağını kaybetmiş kişidir. Bir nevi akıl veya ruh hastalığına tutulmuştur. Hiçbir şeyi gerçeğiyle göremez, hissedemez, düşünemez. Gözü, kendi kibrinin kan rengiyle boyanmış, kalbi kibrinin vesveseleriyle kararmış, aklını kibriyle aldatmıştır.  At sidiğine konan sineğin gafletiyle, bir nefes oyalanarak feci sonuna doğru yol almaktadır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?