Geçim sıkıntısı çeken insanlar dünyanın her yerinde her zaman vardı, şimdi de var. Hayat her yıl biraz daha pahalılaşıyordu, şimdi biraz hızlı pahalılaşıyor. Ülkemizde enflasyon hep vardı, hatta yüzde 50 yüzde 130 seviyesine dahi çıkmışlığı oldu. Şimdi de yüksek. Son iki yıldır yaşadığımız salgın dünya ekonomilerinin üzerinden silindir gibi geçiyor. Bizde de öyle. Ancak ekonomi konuşurken her şeyin değişken olduğunu bilmek lazım. Baktığınız rakamlara, baktığınız açıya göre ekonomi yorumu yapmak her zaman mümkün. Bazı rakamlar son derece iyiye işaret ederken, bazı rakamlar içimizi karartabilir. Örneğin son günlerde döviz, enflasyon, faiz çok kötüyken, büyüme ve ihracat çok iyi. Bir tarafta pazarda sebzenin eziklerini ucuza almanın peşinde olanlar, diğer tarafta ise otomobil shovromlarında 6 ay sıra bekleyenler, son çıkan cep telefonunu kuyruğa girip alanlar. Bir tarafta evine çay alamayanlar, diğer tarafta zincir cafelerde bir bardak çayı 25 liraya içenler. Evet fiyatlar pahalı ama kime göre neye göre?
Geçtiğimiz hafta ekonomi üzerine konuşurken Cumhuriyet Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Coşkun Karaca önemli bir cümle kullandı; “ 2015 yılından sonra dünyada parasal genişleme sona erdi. Merkez Bankaları paralarını geri çekmeye başladı. Biz geçmiş yıllarda çok para girişi sağlamış bir ülkeydik, paraların geri çekilmesi bizi zorladı. Aslında 2018 yılından itibaren ekonomimiz negatif yönde artarak krize gidiyordu. Son günlerde muhalefetin ve medyanın bu konuya fazla fokuslanması kötü ekonomi algısını köpürttü” dedi. Son günlerdeki gündeme bakış açımızı ve ekonomik ruh halimizi en iyi özetleyen cümle bu bence.
Fiyatlar yüksek mi? Evet toplumun büyük bir kesimi için yüksek. Dengesiz bir şekilde de yükselmeye devam ediyor. Geçim sıkıntısı çekenler, icralık olanlar var mı, evet var. Ekonomimiz pandeminin de etkisi ile geçtiğimiz yıllara oranla kötü mü, evet kötü. Lakin şu an vatandaşın üstündeki algı kadar kötü değil. Artık bilen bilmeyen, etkilenen etkilenmeyen herkes fiyatların yükselmesinden şikâyet ediyor. Herkes kafasından her ürünün fiyatını sallama yöntemi ile ifade ediyor. Her gün sosyal medyanın başına geçen, Tv ekranlarına çıkan birileri biraz da siyasi tarafgirlikleri ile sonradan görme zenginlerin gittiği birkaç marketten fiyatlar sıralıyor. Her gün bunu izleyen sade vatandaş ise kendi marketinden, pazarından ihtiyacını kaç liraya karşıladığını unutarak o ürünün fiyatının ekranda duyduğu gibi olduğuna inanıyor.
Dün son hali görmek için kendi mahallemde mini bir fiyat araştırması yaptım. Benim oturduğum muhitte üç zincir marketin şubesi, iki yerli market, üç manav iki kasap üç de pide fırın var. Her hafta kurulan perşembe pazarı ise herkesin uğrak yeri... Bu alışveriş merkezlerinde son fiyatlar şu şekilde... Somun ekmek 1.5 lira, pide 2 lira, domates mevsimi geçmesine rağmen 4 lira, patates, soğan 2 lira, ıspanak, Pırasa, kabak 5 lira, patlıcan 5 lira, muz 10 lira. Zincir marketlerde zeytinin kilosu 35 lira, peynirin çok çeşidi var ama ortalama peynir fiyatı 30-35 lira. Yani anlatıldığı gibi 90 lira değil. 30’lu yumurta kolisi 24 lira, Ayvalık sızma zeytinyağının beş litresi 165 lira, çok konuştuğumuz Ayçiçek yağının beş litresi 84 lira, her gün fiyatı köpürtüldüğü gibi 100 liranın üstünde falan değil. Tereyağı kilosu 60 lira, makarna 4.5 lira. Bizim kasapta kıyma 60 lira, hakiki köy yoğurdunun beş kilosu 30 lira, Et ve Süt Kurumun satış mağazasında pastırmanın kilosu 110 lira, tavuk 15 lira, hamsi 15 lira...
Hal buyken, akşam kumandayı eline alan vatandaş iki saat önce domatesin kilosunu 4 liradan aldığını unutup ekrandaki konuşmacının söylediği fiyat olan 15 lirayı baz alıyor. Kendi marketinden aldığı Ayçiçek yağının fiyatını unutup, “Ayçiçek yağı altınla yarışıyormuş” diyor. “Muz yiyemiyorum, fiyatı çok uçuk” diyor, kendi manavında 8 lira olduğunu görmüyor. Görmüyor çünkü artık bu algı yerleşti. Bizim her türlü algımız siyasi ya. Ekonomi algımızı da siyasetçiler oluşturdu. Seçime endeksli hareket edenler ekonomi kötü algısını yerleştirdi. Kendi açılarından haklılar da. Mevcut iktidarı yenmek için her yolu denediler hatta darbe bile yaptılar ama olmadı, deviremediler. Yıkabilecekleri tek bir argüman vardı o da ekonomi... Pandemik konjüktür imdatlarına yetişti. Onlar da kaçırmadı. Bu konuyu köpürtmede başarılı oldular. Kabul edelim ki artık bu algı yerleşti ve her seçmen artık iktidara bu algı ile bakıyor.
Şimdilerde kimse ekonomik verilerin değişken olduğu ile ilgilenmiyor. Bu iktidarın ekonomiyi nereden alıp nereye getirdiğine bakmıyor. Kötü olan ekonomiyi kimin düzelteceği ile de ilgilenmiyor. Ekonomiyi bu iktidar kötü yaptı. Gitmeli düşüncesi benliğini sarıyor. Eğer iktidar kısa vadede başta asgari ücretliler olmak üzere çalışanların alım gücünü anlamlı bir şekilde yükseltmez ve bir yıl içinde enflasyonu aşağı çekmeyi başaramaz ise bu ekonomi algısı dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi bu iktidarı da değiştirir...