Yüce Yaratan, bizleri doğumdan ölüme kadar insanlarla iç içe yaşamak üzere yaratmıştır. Yaşadığımız bu hayatta kimi zaman sıkıntıya düşer, çaresiz kalır, üzüntüye kapılırız; kimi zaman da iyiliklerle karşılaşır, sevinir, mutlu oluruz. İşte böyle anlarda anne ve baba, eş, çocuklar, akrabalar kadar komşuların da yanımızda olmalarını ve sevincimizi ya da hüznümüzü bizimle paylaşmalarını arzu ederiz.
Komşuluk, sadece ortak kullanım alanlarına sahip olmak değildir elbette. Komşuluk, duvarların bitişik olmasından ziyade gönüllerin birbirine kaynaşması; muhabbet, sevgi, dayanışma ve saygı çerçevesinde yaşanılması gereken bir ilişkidir. İyi bir komşu aramadan önce iyi komşu olabilmek de çok önemlidir. Komşuluk, saygılı ve paylaşımcı, fedakâr ve duyarlı olabilmektir her şeyden önce.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır:
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden, komşusunu rahatsız etmesin!”
Bu ve benzeri hadisler, gerçek bir mümin olmanın yolunun, komşularımızla ilişkilerimizi düzgün tutmaktan geçtiğini belirtmektedir.
Komşularına kaygı yaşatan bir kimsenin cennete giremeyeceğini, iyi bir komşuyu da mutluluk kaynağı olarak gören Sevgili Peygamberimiz (s.a.v), komşuya yapılan eziyeti ise şiddetle reddetmektedir. Nitekim bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin ya da sussun! Allah’a ve ahiret gününe iman eden komşusuna eziyet etmesin! Allah’a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikram etsin!”
Hz. Ali, çok namaz kıldığı, oruç tuttuğu ve sadaka dağıttığı halde komşusuna eziyet eden kimsenin ise cehenneme gideceğini belirterek bir başka açıdan güzel komşuluğun önemine dikkatli çekmiştir.
Ancak günümüzde bencillik, bireysellik, dünyevileşme vb. komşuluk ilişkilerimizi gün geçtikçe zayıflatmış; günümüz toplumunun sanayi toplumuna dönüşmesi, insanlar arasındaki komşuluk ilişkilerini bitirmiş, insanların bitmek bilmeyen arzu ve istekleri nedeniyle de kimi insanlar komşu hakkını, hukukunu görmezden gelmeye başlamışlardır. Oysaki komşuluk, aile bağlarından sonraki, sevgi, dayanışma ve saygı bağı ile birbirine bağlanan en güçlü sosyal bağ olarak kabul edilmektedir.
Dilimizdeki “Ev alma komşu al.”
“Komşu komşunun külüne muhtaçtır”,
“Komşuda pişer bize de düşer.” gibi özdeyişler ve benzeri ifadeler, deyimler de komşuluk ilişkilerini canlı tutmanın ne kadar önemli olduğunu, anlamını ve boyutlarını göstermektedir.
İnsanlar, ailelerinden sonra her zaman komşuları ile iç içedirler. Bir ihtiyaç halinde komşu kapısı çalınmaktadır. Hastalık, afet gibi durumlarla karşılaşıldığında ilk önce yardıma komşular koşar gelir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) “Cebrail, bana durmadan komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu sıkı tavsiyeden, komşuyu komşuya vâris kılacağını zannettim”, buyurmuştur. Buradan da anlıyoruz ki komşu, neredeyse miras hakkı bulunan akrabalar kadar yakındır. Bu yakınlık elbette komşu haklarını gözetip korumayı, güzel davranışları da gerekli kılmaktadır.
Sosyal yardımlaşma ve dayanışma açısından insana ailesinden sonra en yakın sosyal çevreyi komşular oluşturduğu için, Kur’an’ı Kerim’de ve hadislerde komşuluk ilişkileri üzerinde önemle durulmuştur.
Komşuluk, Cenab-ı Hak tarafından dikkat edilmesi emredilen çok önemli bir husustur. Dolayısıyla şartlar ne kadar değişirse değişsin müminin komşuluk hukukuna son derece dikkat etmesi gerekir.
Komşuların birbirleri üzerinde çok yönlü hakları vardır. Komşulara karşı sorumluluğun ne kadar büyük olduğunun farkında olmak gerekir.
Örneğin ev alırken olduğu kadar evin satışını yaparken de diğer komşuların hak ve hukukları gözetilmeli, onlara zarar verecek, sevinç ve kederlerine ortak olmayacak, evi yıllarca boş bırakacak, yağmur yağınca evini adeta su bastığı halde önemsemeyecek, ilgilenmeyecek, bu yüzden komşularına da zarar verecek, selâmı dahi esirgeyen, kendi üzerine düşen bir görevin olup olmadığını dâhi sormayan kişilere satış yapılıp diğer komşular mağdur edilmemelidir. Çünkü komşuluk ilişkileri sosyal dayanışma açısından önemli olduğu gibi, ailelerin huzur ve güven içinde yaşamaları açısından da çok önemlidir.
Komşuluk ilişkileri, dinimizin üzerinde titizlikle durduğu bir konudur. Bu nedenle, iyilik ve ikramda bulunmak, selâmlaşmak, hasta ziyaretlerine gitmek, darda kaldığında yardımına koşmak, sevincini ve üzüntüsünü paylaşmak, başına bir musibet geldiğinde teselli etmek, hediyeleşmek, düğün ve cenazesine katılmak, baş sağlığı dilemek, zarar verecek davranışlardan sakınmak, ayıp ve kusurlarını araştırmamak, ihtiyaçlarını gidermeye çalışmak… komşularımıza karşı başlıca görevlerimizdir. Bina yaparken, ağaç dikerken komşunun güneşini, rüzgârını kesmemeye özen gösteren bir medeniyetin nesilleri olduğumuz asla unutulmamalıdır.
İslâm, bir arada insanca yaşamayı mümkün kılmak için hakları ve vazifeleri ayrıntılarıyla belirlemiştir. İnsanların birbiri üzerindeki haklara genel bir tanım olarak “kul hakkı” denilmiştir. Kul haklarına riayet etmek imanın bir gereğidir. Hayatını imanına göre yaşamak isteyen her mümin haklara dikkat etmek zorundadır. Bu nedenle komşuluk ilişkilerine zarar verecek her türlü yanlış ifade ve davranıştan kaçınmak gerekir. Unutmamak gerekir ki, Allah katında komşunun en hayırlısı, her yönden komşusuna karşı güzel davranan, komşuyu rahatsız, huzursuz edecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınandır.
Kişinin dünyada saadetine vesile olacak, ahirette ise kendisi hakkında şahitlik yapacak komşusunun seçimine dikkatleri çekmek isteyen merhamet elçisi Peygamberimiz (s.a.v), şöyle buyurmuştur: “Ev almadan önce komşu, yola çıkmadan önce de arkadaş arayın.”
Allah (cc) cümlemizi komşu haklarını bilen ve gözeten hayırlı komşularla karşılaştırsın.