Geçen hafta Kösedağa giden yolda, Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in yaklaşan Moğol istilasına karşı rahatlığından bahsetmiş ve “En az sayıda kölelerimi göndersem Moğolları sürerler” sözü ile nokta koymuştuk. Bu haftada yolumuz Kösedağ’a doğru olacak ve savaşa kadar geçen süre zarfında yaşanan gelişmeleri sizlere aktarmaya çalışacağım.
Ezurum’un düşmesinin ardından Sultan Kayseri’de tüm devlet yöneticileri ve komutanlarının olduğu bir toplantı yapmış ve usun tartışmaların ardından savaş kararı alınarak, bazı önlemler alınması hususunda ortak karara varılmıştır.
Bu kararlar; Moğol tehdidinin İznik İmparatorluğu, Kilikya Ermeni Krallığı, Artuklu Beyliği ve Eyyubi Devletini de hedef alacağını anlatmak üzere buralara elçiler gönderilecek, ortak bir savunma için ittifak yapılması ile tabi hükümdarlardan asker ve para istenecek. Bunula beraber Türkmen ve Anadolu’da bulunan Harezmli Kıpçak şeflerinden, orduyu takviye etmek maksadıyla paralı asker olarak savaşa katılmaları istenecektir. (Salim Koca)
Neticede, Selçuklu Devleti, tabi devletlerden gönderilen paralara ve bağışlanan arazilere rağmen, gereken askeri desteği alamamıştır. Anlaşılan o ki, Selçuklu ordusunun Moğollar karşısında yenileceği daha ağır basan bir görüş hâkimdi. Savaş sonrası Moğolların intikam almasından kaçındıkları için destek kuvveti gönderilmedi ya da bu iş çok ağırdan alındı. Bu da bize Türkiye Selçuklu Devleti’nin artık eski gücü ve itibarının kalmadığın göstermekte.
Tüm bu gelişmelere rağmen ordu mevcudunun, saray gulamları, ikta askerleri ve paralı askerlerden olmak üzere 70 – 80 bin kişilik bir kuvvettir. Yine eldeki mevcudun Türkiye Selçuklu Devleti tarihinde bir araya getirilen ordu olduğu kaynaklarda belirtilmektedir.
1243 yılının ilkbaharında ordu Kayseri yakınlarındaki Meşhed Ovası’nda toplanmaya başlamıştır. Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev Meşhed Ovası’na eşi, çocukları, hazinesi, kafeslerde beslemekte olduğu leopar, aslan ve kaplan gibi yabanıl hayvanları ile gelmiştir, sefere bu şekilde devam edecektir. Tüm bu ağırlığa rağmen Sultan, Moğol ordusunu sınırların ötesinde Nahçıvan ya da Tebriz’de karşılamayı düşünüyordu, bunun için ordunun yönünü Sivas’a çevirmiştir.
Selçuklu Devleti cephesinde bu gelişmeler yaşanırken, Moğollar Baycu Noyan’ın komutasında tamamı süvari 40 bin kişilik ordu ve yanında tabi Gürcü ve Ermeni prenslerinin komutasındaki askerlerle Anadolu’ya doğru yürüyüşe geçmişti. Her iki ordunun mevcudu hakkında birbirinden oldukça farklı rakamlar verilmekte ancak ortak görüş Selçuklu ordusunun 80 – 100 bin civarı, Moğol ordusunun ise 100 – 120 bin civarında olduğu yönündedir.
Selçuklu ordusu Sivas’a gelmiş ve ancak Şemseddin İsfahani’nin ve Kilikya Ermeni Kralının topladığı askerler henüz Sivas’a ulaşmadığından, destek kuvvetleri bekleyen II. Gıyaseddin Keyhüsrev Sivas’ta uzunca bir süre kalmıştır. Sürekli orduyu denetlemekle birlikte zamanının büyük bölümünü saha oyunları, spor, daha çok da eğlenceyle geçirmektedir.
Toplanan savaş meclisinde, deneyimli komutanlar; destek kuvvetlerinin boşuna beklendiğini artık Moğol ordusunu sınırların dışında karşılama fırsatının elden kaçtığını, artık bundan sonra saldırgan bir strateji uygulama olanağı kalmadığından savaşın ülke topraklarını savunmak için yapılacağını belirtmişlerdi. Bu duruma uygun, son derece elverişli olan Sivas’ın tahkimatının bir an önce yapılması gerektiğini ve bunun gelecek 50 bin kişilik destek kuvvetinden daha elverişli olduğunu söylemişlerdir. Bazı komutanlar ise Moğol askeri halkı katlederken Sivas’ta beklemenin acizlik olduğunu belirterek onları korkaklıkla suçladılar. Her iki tarafı dinleyen Sultan bir karar veremediği için sessiz kalmayı tercih etmiştir ve toplanan savaş meclisinden, nasıl bir yol izleneceğine dair hiçbir karar çıkmamıştır.
Savaş meclisinde komutanlarının iki kutba bölünmesinin yanı sıra ordunun başkumandanı olan sultanın bu konuda fikir birliği sağlayamadığı gibi bir karara da varamaması bize Sultanın hem askeri, hem de yönetsel olarak yetersiz kaldığını bir kez daha göstermektedir.
Toplanan bu kurultaydan kısa süre sonra sultan orduya hareket emrini vermiş ve Sivas’tan 80 kilometre daha doğuda, bir yaylada, uzun ve geniş Kösedağ mevkiinde suyu ve otlağı bol olan bir yeri seçerek ordugâhını kurmuştur. Burası askerî bakımdan müdafaası kolay, Moğolların saldırısına imkân vermeyen bir araziydi.
Kösedağ’daki toplanan savaş meclislerinde de bir karar alınamadı, ancak genç ve deneyimsiz komutanların sözcülüğünü yapan Nizameddin Suhrab, bir oldu bitti ile Sultan’dan izin alarak 20 bin kişilik bir öncü kuvvet teşkil etmiştir ve Moğol ordusunu karşılamak üzere yola çıkmıştır, yine kaynaklardan öğrendiğimize göre birlikten hiçbiri geri dönmemiştir.
Anadolu Selçuklu ordusu öncü birliği ile Moğol ordusu arasında gerçekleşen muharebe Osman Turan, Müneccimbaşı ve İbn Bibi’ye göre 3 Temmuz 1243 tarihinde olmuştur.
Sözü bu hafta burada noktalayıp, haftaya savaşı ve savaş sonrasında yaşanan gelişmeleri aktarmaya devam edelim, görüşmek umuduyla…
Kaynakça
Ahmet Kütük - Kösedağ Savaşı’nın Kaybedilmesinde II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Kişiliği ve Uygulamalarının Rolü
Erkan Göksu, Kösedağ Savaşı (1243)
Salim Koca, Türkiye Selçuklu Tarihinin Akışını Değiştiren ve Anadolu’nun Kaderini Belirleyen Savaş: Kösedağ Bozgunu
Seyhun Şahin, Kösedağ Savaşında Selçuklu Ordusunda Gayrimüslimler
Züriye Çelik, Moğol İstilası ve Türkiye Selçuklu Devleti