İnsanlar, yaratılışı gereği topluluk halinde yaşamaya, dolayısıyla birbirleriyle ekonomik-sosyal-kültürel-ticarî ve medenî ilişkilerde bulunmaya mecburdurlar. Bu ilişkilerde, birbirlerine karşı doğru- dürüst-medenî-insanî şekilde davranmaları; tartı ve ölçülerde hıyanetlik yapmamaları, ticarî davranışlarda aldatmamaları; yasaların çizdiği sınırlar dairesinde her birine verdiği hakları ihlâl etmemeleri gereklidir. Aksi halde, mağdur edilenin, aldatılanın, hukuku ihlâl edilenin hakkı, kendisini açıkgöz zanneden kişiye geçer?
Kul hakkı deyince hayatın her alanını kapsayan birbirimize karşı sorumlu olduğumuz haklar anlaşılmaktadır. Bu hak, daha çok insanların canları, bedenleri, ırz ve namusları, manevî şahsiyetleri, makam ve mevkileri, dinî inanç ve yaşayışları gibi konulardaki kişilik haklarıyla mallarına ve aile fertlerine ilişkin haklardan oluşmaktadır. İnsanın her ne şekilde olursa olsun kendine ait olmayan bir şeyi meşru olmayan yoldan elde etmesi, kul hakkına girmektedir. Bu tür kazançlar dinimizde haram olarak tanımlanmıştır. Kul hakkı daha çok beşerî münasebetlerde dinimizin koyduğu kurallara aykırı şekilde davranış olarak tezahür eder. Bunlar, başkasının işlerini zora sokmak, insanları aldatarak kazanç elde etmek v.b. davranışlardır. Başkalarıyla bir arada yaşamanın gereği olarak herkesin hakkına saygı göstermeliyiz. Kimsenin canına, malına, ırzına ve namusuna zarar vermemeli; manevî şahsiyetini tahkir edecek zulüm ve iftiralarda, haksızlıklarda bulunmamalıyız!. Eğer zarar vermişsek, kul hakkını ihlal etmişsek, karalama-ötekileştirme ve iftiralarda bulunmuşsak hak sahipleri ile helalleşmeli, zarar maddi ise onun karşılığını ödemeye ve helâlleşmeye çalışmalıyız.(Dr.Seyit Ali Topal, Kul Hakkı, s.122-123)
Dinimizde kul hakkı ihlâli ?Büyük günahlardandır.? Kur´ân-ı Kerim´de : ?Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin??(Bakara,2/188) ; ?Öyle ise akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Bu, Allah´ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir?.(Rûm, 30/38) buyrulmuştur.
Dini, dili, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun bir kulun hakkı ihlâl edilirse, o kişi ile helâlleşmeden başka affedilme yolu yoktur! Bu helâlleşme, şayet üzerinde maddi haklar varsa onu ödemek, dünyada üzerine düşen cezayı çekmek, hak sahipleriyle helâlleşmek; zulmettiği veya iftira ettiği kişilerden özür dilemek ve Allah´a tövbe etmekle mümkündür.
Mal ya da darp gibi şeylerle ilgili olmayan gıybet, bühtan gibi hak ihlallerinde en doğrusu hak sahibine durumu anlatıp helalleşmek olmakla beraber, her zaman bu şartı yerine getirmek mümkün olmadığından ya da insanlar bundan çekindiğinden, kendi adına tövbe edip, hak sahibi namına da istiğfâr etmek yani Tanrıdan, onun günahlarının bağışlanmasını dilemek, dua etmek yahut da hayır hasanet yaparak sevabını ona bağışlamak, bu tür hak ihlallerine kefaret olur.( İbn Teymiyye, el Fetâval-Kübrâ, I,113)
Bu sebeple Hacca giderken müminlerin, ilişkide bulundukları kişilerle helâlleşmeleri zorunludur. Çünkü Allah Tealâ; kul hakkı hariç, usulüne uygun şekilde Hacc farizesini yerine getiren müminlerin günahlarının affedileceğini buyurmaktadır.
Aynı şekilde kamu dediğimiz Devletin hakkına riayet etmeye de özen gösterilmeli, devlet malına el uzatmaktan kaçınılmalıdır..