Kur´an´ı Kerim, hiç değiştirilmeden orijinal hali ile günümüze kadar ulaşmıştır. Oysa Hristiyanlığın kutsal kitapları olan Matta İncili, Markos İncili, Luka İncili, Yuhanna İncili adındaki 4 incil, Hz. İsa´ nın ölümünden 140- 170 sene sonra yazılmışlardır. Bu yazımlarda tamamen halk arasındaki söylentiler esas alınmış; hiçbir canlı görgü veya duygu tanığı mevcut olmamıştır ( Maurice Bucaille, Tevrat, İnciller ve Kur´an, D.İ.B.Y., s.126-128)
Vahiy, Hz. Muhammed (s.a.s.)´e, Vahiy Meleği (Cebrail) tarafından Kur´an ayetlerinin, bazı yollarla vahyedilmesi suretiyle gelmiştir. Hz. Muhammed (s.a.s.), kendisine nâzil olan ayetleri hemen vahiy kâtiplerine ezberletir; kendisi de ezberler ve yine kâtiplere deve ve ceylan derilerine v.b. yazdırarak mensup oldukları sûrelerdeki yerlerine koydururdu. Böylece Kur´an´ın ayetleri de, sûreleri de bizzat O´nun tarafından tertip olunmuşlardır. Hz. Peygamber´in sağlığında, Kur´an, bir cilt halinde toplanmamış ise de kâmilen ezberlenmiş, parça parça yazılmış ve huzurunda tilâvet edilmiştir.
Hz. Ebu Bekir, daha önce parça parça yazılmış ve kâmilen ezberlenmiş olan Kur´an´ı, bir cilt halinde toplamıştır. O nüshaya ?Mushaf-ı Şerif? denir. Hz. Osman ise, tek cilt halinde toplanmış olan Kur´an´ı nüshalar halinde aynen yazdırıp çoğaltmış ve İslâm merkezlerine göndermiştir.
Madde ve mânâ âlemlerinin müjde çiçeği,
Bellidir mü´minin Sıratı nasıl geçeceği,
Ve Cennette Ab-u Kevseri kimin içeceği,
Vahiyle gelen Râb´çe âyettir Kur´an´ı Kerim!
İSLAMDA BÜTÜN PEYGAMBERLERE
İNANMAK ESASTIR.
İslâm inanç esaslarından bir diğeri ise peygamberlere imândır. Peygamber kavramı bağlamında Kur´ân´da ?resul? ve ?nebî? terimleri de kullanılır. Bunlardan ilâhî elçi anlamındaki resûl, kendisine kitap indirilmiş ve bu kitabın kurduğu şeriata göre dinî uygulama yapan ve Allah´tan aldıkları ilâhî mesajları insanlara ileten peygamberleri; nebî ise kendisine kitap indirilmemiş olmakla beraber başka bir peygambere indirilmiş ilâhî bir kitaba göre şeriat uygulayan, iyilik ve kötülükten ve yaklaşan hesap gününden insanlara haber veren peygamberleri ifade etmektedir. Bu durumda resul ve nebî, peygamberlerde bulunan ve birbirini tamamlayan sıfatlardır, özelliklerdir.
Hiç bir ayırım yapmadan peygamberlerin Allah´ın resulü olduklarına inanırız. İşte İslâm dininin diğer dinlerden, örneğin Hristiyanlıktan ayrıldığı önemli bir esas da budur! ?Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene imân etti, müminler de (imân ettiler). Her biri; Allah´a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine imân ettiler ve şöyle dediler: O´nun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz?? ( Bakara 2/285)
Peygamberlerin evveli Adem Safiyullâh, ahıri bizim peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa Efendimiz olduğuna; bu ikisinin ve bu ikisi arasındaki gelip geçen peygamberlerin hak ve gerçek olduğuna; bunların cümlesine inanmak ve imân etmek; dilimizle ikrar, kalbimizle tasdik iman etmenin gereğidir. Müslümanlar, peygamberler arasında hiçbir ayırım yapmadan hepsinin hak peygamber olduğuna inanırlar. Allah Tealâ böyle emretmiştir: ?Şüphesiz Allah´ı ve peygamberlerini inkâr edenler, Allah´a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayırım yapmak isteyenler, ?(Peygamberlerin) kimine inanırız, kimini inkâr ederiz´ diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya; işte onlar gerçekten kâfirdirler?
?( Nisâ,4/150-151)
HANDA TEFEKKÜR!
Bu dünya fani bir handır!
Kervan konup göçmüş gibi!
Yaşam kısacık bir andır,
Bir yudum su içmiş gibi!
Burdan her can gelip geçer,
Kısmeti kadar yer içer,
Başarsa, ölümden kaçar!
Kuş, sır olup uçmuş gibi!
İnsanoğlu sefa sürer,
Ol, başına çorap örer,
Acımaz, defterin dürer,
Müşriklere eşmiş gibi!
Has mümin, tek Rabbe tapar,
Dünyayı bir pula satar,
Muhtaçlara cennet yapar,
Bin bir çiçek açmış gibi!
Güneş de, Ay da tutulur,
Yusuf, köle mi, satılır?
Kötü kişi unutulur,
İzi kalmaz ?hiçmiş? gibi!
Has Müslüman adil gider,
Kör nefsini köle eder,
Fakir mutlu: Baca tüter,
Şah-ı Resûl geçmiş gibi!
İyilik yapan mutlu olur,
Dünya ona kutlu olur,
Ahreti de tatlı olur,
Nur hasatı biçmiş gibi!
Kötülükten buzlar erir,
Gayriye içirir zehir,
Yapana da acı verir,
Böbrekteki taşmış gibi!
OYTAN´ım, nerede sabır?
Felakettir nefret-kibir,
Kalbindeki küçük bir kir,
Yakar, ateş düşmüş gibi!