İslâm bilim adamları Cennet-i Âlâ hakkında türlü çeşitli mütalâalarda bulunmuşlardır. Kur´ânı Kerim´in bir çok ayetinde de Cennet anlatılmaktadır: Kısaca belirtmek gerekirse, Cennet´in; hiçbir azâbın bulunmadığı, aksine bir mükafât olarak verilen bir yer olduğu (Nisâ,4/147); oraya girmeye lâyık olanlar için gayet temiz zevcelerin bulunduğu(Nisâ,4/57); altından ırmakların aktığı, dayalı-döşeli köşklerin bulunduğu, hiç çıkmak istenmeyecek kadar güzel olduğu, insanın arzu ettiği her şeyin hazır ve nâzır bulunduğu, orada ebedî olarak kalınacağı (Nisâ, 2/122; Kehf, 18/108; Ankebut, 29/59);oradakilerin canlarının istediği ve gözlerinin hoşlandığı her şeyin mevcut olduğu( Zuhruf,43/71); altın bilezikler takınılıp sündüs ve ince-kalın ipeklerden yapılmış yeşil elbiseler giyilip, tahtlar üzerinde dayanıp kurulunan (Kehf, 18/31); pınar başlarında, selâmetle, rahat rahat, göğüslerdeki kinlerden uzaklaşılmış, dost ve ahbaplarla köşklerde karşılıklı oturulan (Hicr, 15/45-47); her türlü meyve ağaçlarıyla süslü; meyveler elle toplanacak kadar yakın olan ( Rahmân,55/48,54); her türlü meyvenin, süzme baldan ırmakların bulunduğu (Muhammed, 47/15); yeşil ince ipekten, atlastan elbiseler giyildiği, gümüş bileziklerle süslenilen, temiz içeceklerin içildiği( İnsan-Dehr, 76/21) bir yer olarak anlatılmaktadır.
Ayrıca,halis ipekten yeşil renkli elbiseler, altından yapılmış takı ve eşyaları, hizmetlerine sunulmuş genç ve yakışıklı eşler cennetliklere tahsis edilmiştir(Kehf, 18/31; İnsan,/6/21; Nebe,78/33;Bakara,2/25; Vâkıa,56/35-38; Hicr,15/47-48). Altlarından ırmaklar akan bahçeler, ağaç gölgelikleri, özel inşa edilmiş köşkler, çadırlar, üst üste kurulmuş konaklar ve güzel meskenler hep cennet ehli içindir. Kısacası sonsuz bir lüks ve konfor, sürekli barış ve huzur, manevi rahatlık ve coşku, tam bir bedenî ve ruhî doygunluk, Cennet nimetine ulaşanların yaşama özelliği olacaktır. Bütün bunların üzerinde ise sonsuzluk duygusu yaşanacaktır. Hiçbir endişeye kapılmadan ebedî olarak yaşanacak mutlu bir hayat cennetlikleri kuşatacaktır.(Tevbe,9/72; Sâf, 61/12; Zümer, 39/20; Tahrîm, 66/11)
Âhiret aleminde olanlarla dünyada olanları birbirine karıştırmayalım. ahirette olanların dünyadakilerle sadece isim benzerliği vardır. Çeşitli meyveler, akan ırmaklar, köşkler yahut da cehennemdeki yakıcı ateş?Bunların nasıl şeyler olduklarını biz bilemeyiz, ancak Allah bilir. Yani ahretteki bütün bu nimetlerin ve cezaların dünyadakilerle aynı olduğu düşünülmemelidir. Nitekim, Cennet nimetlerinin, insan aklı ve hayalinin tasavvur edemeyeceği güzellikte olduğunu Hz. Peygamber Efendimiz bir kudsi hadiste şöyle ifade etmiştir. ?Cenab-ı Hak buyuruyor ki salih kullarım için ben, Cennette hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insan gönlünün hatırlamadığı bir takım nimetler hazırladım?. (Tevfik Yücedağ, a.g.e.s.278) Aslında Kur´ân-ı Kerim´de, Cennet-i Âlânın tasvir edilen bu halleri, bizim algılayabilmemiz, kavrayabilmemiz için yapılmış somut anlatımlardır; bildiğimiz kavramlarla, tanıdık yenilen-içilen-giyilen-sevilen nimetlerle yapılmış bir anlatımdır. Oysa, yukarıda zikredilen kudsi hadiste ve Secde Sûresinin 17.ci âyetinde belirtildiği üzere yapılan iyiliklere karşılık olarak Cenab-ı Allah´ın hazırladığı nimetler asla gözün görmediği, kulağın işitmediği, aklın, fikrin düşünemediği, bunun için de hayalinin dahi kurulamadığı nimetlerdir. Bu nedenle nasıl nimetler hazırlandığını kimse bilemez: ?Onlar için, yaptıkları güzel işlerin karşılığında, göz aydınlığı olarak ne ödüller saklandığını kimse bilemez?(Secde,32/ 17)Bu âyetin tefsirinde Buhari şöyle demektedir: ?Ben kullarıma öyle nimetler hazırladım ki, ne göz görmüş, ne kulak işitmiş, ne de kimsenin hatırına gelmiştir? (Ümit ŞİMŞEK, a.g.e.s258)
Ne var ki ilâhî aşkla yüreği yanan bir mü´min kişinin Cennetin bu özelliklerinden çok Cenab-ı Allah´ın sıfatını-cemalini görmek için, O´nun nuruna kavuşmak için Cenneti arzu etmekte olduğu da bir gerçektir. Büyük Yunus ne güzel söylemiş:
Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkte birkaç hûri
İsteyene ver onları
Bana Seni gerek Seni !
Dünyada müminlerin Allah´a itaat ve bağlılıklarının aynı derecede olmadığı bir gerçektir. Bunun sonucunda, karşılık ve mükâfat da farklı derecelerde uygulanacaktır (Nisâ,4/96; Enfâl,8/4). Bazısı daha geniş ve özel bir nimete kavuşurken, bazısı da daha az bir nimetle ödüllendirilecektir. Bunun içindir ki Kur´ân´da cennetin türlerinden ve derecelerinden ve bunların her biri için kullanılan değişik çeşitli isimlerden söz edildiğini görmekteyiz.Ondan fazla isimle anılan Cennet türleri, aynı zamanda ödülün derecelendirilmesini de ifade etmektedir.
Cennet türlerinin bazılarının isimleri şunlardır:
Firdevs Cenneti: (Kehf, 18/107-108; Mü´minûn, 23/11)
Adn Cenneti: (Tövbe, 9/71; Nahl, 16/31; Kehf,18/31; Meryem, 19/61 )
Me´vâ Cenneti: ( Secde, 32/19)
Dâr´us-selâm: (Yunus,10/25;En´âm, 6/127)
Nâim Cenneti: (Lokmân,31/8)
Cennetü´l-me´vâ..
Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.s.), Cennete girecekler hakkında şöyle buyurmuştur: ?Kıyamet günü olduğu zaman dört kimse Cennete hesapsız girerler:İlmi ile amel eden âlim, haccedip de ölünceye kadar kötü konuşmayan ve kötü hareket etmeyen kimse, İslam kelimesini yüceltmek için savaş alanında öldürülen şehit ve helalden mal kazanıp da onu, içine riya katmadan Allah yolunda harcayan cömert??(İmam-ı GAZALÎ, a.g.e. s.116)
KUR´AN´I KERİM´E GÖRE CEHENNEM
Yukarıdan beri yani yazmaya gayret ettiğimiz bu itabımızın başından deri açıklaya geldiğimiz İslâm dininin esaslarına uygun davranmayan, uygun yaşamayan; kısaca Cenab-ı Allah´a imân etmeyen, Allah´a ortak koşan, Kur´ân ayetlerini tanımayan, inkâr eden (Bakara, 2/161),bunları menfaatına göre-işine geldiği şekilde yorumlayıp tahrif eden (Fussilet, 41/40); ibadetlerini yapmayan; kin-garez, kibir-gurur-böbürlenme-büyüklenme duygularının esiri olmuş (Mü´min, 40/76); Allah´ı bırakıp da şeytanı dost edinen (Nisâ, 4/119) kişiler, özel olarak hazırlanmış olan ve yakıtı insanlar ve taşlardan ibaret olan, dehşetli bir ateşten yapılan (Tahrim, 66/6) Cehenneme atılacaklardır (Nisâ, 4/56). ?Hiç şüphesiz âyetlerimizi tanımayan kâfirleri yarın ateşe yaslayacağız. Derileri piştikçe azâbı iyice tatsınlar diye, kendilerine, değiştirmek üzere başka deriler vereceğiz. Şüphesiz Allah güçlü ve üstün olup, hüküm ve hikmet sahibidir.? (Nisâ, 4/56)
Şirk ve inkâr ehlinden başka, ayrıca, ister kâfir, isterse mü´min olsun, zalimler de zulümlerine lâyık olan cezayı Cehennem denilen o dehşetli ceza mahallinde bulacaklardır.Öyle ki bu dünyada işlenmiş hiçbir zulüm karşılıksız bırakılmayacak, hiçbir mazlumun âhı cevapsız kalmayacaktır.
?Cehennem hayatında sözü geçen acı, ıstırap, azap, ateş v.b.şeyler bu dünyadakilere benzetilemez. Bunların iç yüzünü insanların bilmesi mümkün değildir. Cehennem azabı kâfirleri her taraftan kuşatacak ve onlar orada ebedi kalacaklşardır. Günahkâr müminler ise cehennemde ebedi kalmayacaklar, cezalarını çektikten sonra Cennete konulacaklardır?
(A.Saim Kılavuz, Murat Kılavuz, a.g.e.s.59). Allah´ın gazabı, öç almak veya intikam duygusuyla gerçekleşen bir cezalandırma değil, adaletin yerini bulması için takdir edilmiş bir cezadır.
İslâmın öngördüğü en temel hedef, kulun Allah´a samimi bağlılık göstermesi, Allah´ın da onu dünya ve ahrette ödüllendirmesidir. Bunun yanında ceza, asli bir unsur olmayıp kötülükleri önlemek için bir tedbirdir. Bütün uyarılara rağmen Allah´a bağlılığa yanaşmayan, insanlara kötülük ve haksızlık yapmaktan zevk alan, ilâhî kuralları hiçe sayarak yeryüzünde bozgunculuk yapan kimseleri cezalandırmak için, kötülerin son durağı Cehennem yaratılmıştır.Cehennemi hak edenlerin yaptıkları davranışlar Kur´ân´da sayılmıştır: En başta Allah´a ve Peygamber´ine inanmayan kâfirler, düşük karakterli ve iki yüzlü munafıklar, Allah´a ortak koşanlar Cehennem ehlidir. Bunun yanında namaz, oruç, zekât, Hac gibi temel ibadetleri yapmayan, her türlü günahı pervasızca işleyip bundan pişman olup tövbe etmeyen imanı zayıf kişilerin de yolu Cehenneme uğrayacaktır.Ayrıca hayra engel olan, inatçı, şüpheci nankörler ve çok yemin edip ötekini berikini çekiştirenler de oraya gireceklerdir.Lâf getirip götüren koğucular, cimriler, ahirete inanmadan sadece dünyanın olduğunu zannedip maddeye tapanlar da Cehennem´likler arsında sayılır.( Kâf,50/24-26; Kalem,68/10-13) ( Yrd.Doç.Dr.Tevfik Yücedoğru, İslâma Giriş,Gençliğin İslâm Bilgisi, Görünen ve Görünmeyen Âlemler, Ankara, 2007, s.279)
Cehenneme herkes uğrayacak ve görecek midir? Bu soruya Allah Tealâ, Meryem Suresinin 71-72.ci ayetlerinde cevap vermektedir: ?İçinizden oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür. Sonra biz, Allah´a karşı gelmekten sakınanları kurtarırız; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız?(Meryem,19/71-72) Bu Ayeti Ehl-i Sünnet âlimleri, Cehennem üzerine kurulacak ve herkesin üzerinden geçmek zorunda olduğu bir yol, köprü (Sırât) şeklinde yorumlamışlardır. Yani cennetliklerin Cehenneme ?uğraması? Sırâttan geçmek suretiyle olacaktır.(Tevfik Yücedoğru, a.g.e.s.282-283)
Cennet ve Cehennem Mahşerde mi yaratılacaktır, yoksa şimdiden mevcut mudur?
Şunu hemen belirtelim ki, ruhla, ahiret hayatıyla, Cennet ve Cehennem ile ilgili hususların bilimle, ilimle öğrenilmesi ve bilinmesi mümkün değildir. Bu hususlarda sadece, Kur´an´da ve hadislerde olan bilgilere itibar etmeliyiz.Nitekim Kur´ân´da bu husus şu şekilde belirtilmiştir: ?Bir de sana ruhtan soruyorlar. De ki, ?Ruh Rabbimin emrindedir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir´? (İsrâ, 17/85). Ancak bazı konuşmacılar, televizyonlarda, Cennet ve Cehennem´in henüz yaratılmamış olduğunu, ancak Mahşerde yaratılacaklarını ifade etmektedirler. Buna kanıt olarak da, Mahşerde Mizan kurulup da kimin Cennete, kimin Cehenneme gideceği belli olmadan, o zamana kadar boş duracak bir yerin yaratılmasına gerek olmadığını, kendi mantığına göre söylemektedirler.Bir başka delil olarak da Kur´ân-ı Kerim´in Tekvîr suresinin 12. Ayetindeki:?Cehennem harlatıldığı zaman?(Tekvîr, 81/12) şeklindekiifadeyi göstermektedirler. Cehennem, Mahşerde ?harlalatılacağına? göre ancak o zaman yaratılmış olması gerekirmiş! Aslında bu iddiayı ortaya atan Hoca, ?harlatmak? kelimesini kullanarak, kendi ifadesiyle kendi iddiasını çürütmektedir.. Çünkü: ? Harlatmak: (Ateş) yanmasını şiddetlendirmek, alevlendirmektir? (Temel Türkçe Sözlük,Kâmûs-ı Türkî, Tercüman Gazetesi Yayını,1985, Cilt 2, s.477) Bu mantığın temelinin zayıf olduğu açıktır.Zira:
- Henüz olmayan bir ateş harlandırılmaz; zaten mevcut olan ateş harlandırılıp, şiddetlendirilir.
- Tekvîr suresinin 12.ci ayeti, bazı meallerde ? Cehennem alevlendirildiği zaman?(Diyanet İ.B.Meali,s.585); bazısında ?cehennem tutuşturulduğu zaman? (Pamuk Yayınları Meali,587); bazılarında da ?cehennem kızıştırıldığı zaman?(Elmalılı H.Y.Meali,s.587) denilmektedir. Hiç birisinde ?Cehennem yaratıldığı zaman? yahut da ?Cehennem ateşi yakıldığı zaman? denilmemektedir. Ayrıca yukarıda da belirtildiği gibi, ancak mevcut olan yani daha önce yakılmış bir ateş tutuşturulur, alevlendirilir veya kızıştırılır. Buradaki anlam mevcut olan cehennemin ateşinin güçlendirilmesidir. Ayetin tek bir kelimesinin tercüme-anlamına dayanarak, üstelik de yanlış yorumlayarak, salt mantıkla Cehennemin henüz yaratılmamış olduğunu, ancak Mahşerde yaratılacağını belirtmek doğru değildir.
- Diğer taraftan, yukarıda başka bir vesile ile de belirttiğimiz üzere, İnsanın vâdesi yetip Hak´ka yürüme ânı geldiğinde salih kul olup olmadığına göre, Ölüm Meleği tarafından farklı tavırla yani kimisi azarla, kimisi müjde ile karşılaşacaklardır. ?Mü´min kişi, dünya hayatı boyunca meleklerin arkadaşlığında ve onların gözetimi altında yaşar; kendisi bundan haberdar olmasa veya unutsa bile meleklerin ona olan ilgisi hiçbir zaman ihmale uğramaz? (Ümit Şimşek,İslâm İnanç İlmuhali,Diyanet İ.B.Yayını ,Kaynak eser.52 s.117).
?Bir ömür böyle geçtikten sonra, gizliliğin açığa çıktığı o an gelir. O an, dünya perdesinin kapanıp ebedi hayatın gözler önüne serildiği andır.Mü´min, o sadık dostlarını işte o anda gözüyle görür ve müjdeyi onlardan alır.? (Ümit Şimşek,a.g.e.s.17)
Bu ifadeler aslında Fussilet suresinin 30-32. ayetlerinin ve aşağıdaki ayetlerin anlamına uygundur.
-Ayrıca İmam-ı Gazali´ye göre: Ölüm meleği, emanetini almaya geldiği zaman, vâdesi yetmiş olan kişinin amellerine göre, ? Ey allah´ın düşmanı senin için Cehennem vardır!? diye haber verir veya ? Ey Allah´ın dostu müjde, senin için Cennet vardır!? diye müjdeler, ancak bundan sonra ruh bedenden ayrılır.(İmam-ı GAZÂLÎ, Kalplerin Keşfi, Çev.Abdülvehhab Öztürk, Saadet Yayınevi, s. 308).
-Her şey bir tarafa, Hz. Peygamber Efendimiz de: ? Sizden hiç biriniz, gideceği yerin neresi olduğunu bilmeden ve hatta Cennet ve Cehennemdeki yerini görmeden dünyadan ayrılmaz.? buyurmuştur (İmam-ı GAZÂLÎ, a.g.e.s.308).
- Ayrıca Kur´ân´a göre: ?Melekler, onların canlarını iyi kimseler olarak alırken, ?selâm size! Yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık girin Cennete´ derler? (Nahl,16/32). Yani Azrâil, insanın canını alırken, yani henüz almadan önce, ahirete intikal etmemiş, ölmek üzere olan bir kişiye söylüyor bu sözü!.
- Enes(r.a.) diyor ki: Hz. Peygamber (s.a.s.) şu ayeti okudu: ? Cehennemin yakıtı insanlar ve taşlardır ? (Tahrim,6 ) Sonra şöyle buyurdu: ? Cehennemin ateşi bin yıl yandı. Tâ ki kıpkırmızı hale dönüştü. Sonra bin yıl yandı, bembeyaz hale dönüştü. Sonra bin yıl yandı ve simsiyah oldu. Şu anda Cehennem ateşi zifiri karanlık bir gece gibi kapkaradır.?( Tirmizi, Sıfatu Cehennem 2591; İbn Mace, Zühd, 4320, Beyhaki, Şuab, 1/489)
- Televizyonda, düşüncesizce, ?Cennet ve Cehennem henüz yaratılmamıştır? diyen İlâhiyatçı Profesöre bir cevap da Prof. Dr.Nihat Hatipoğlu tarafından verilmiştir: ? Cennet ve Cehennem şu anda yaratılmış olup vardırlar. Cennet ve Cehennemi hak etmek, kıyametten sonra mahşerin akabinde olacaktır. Hz. Adem var olan Cennetten çıkarılmıştır. Hz. Peygamber´e Cennet ve Cehennemden geleceğe ait manzaralar miraç gecesi gösterilmiştir.? ( Sabah Gazetesi,4.12.2015,s.15)
O halde, İddia edildiği gibi, Cennet ve Cehennem henüz mevcut değil ise, henüz yaratılmamışlar ise, Hz. Peygamber Efendimizin belirttiği üzere, ölmek üzere olan kişi, Cennet veya Cehennemdeki yerini nasıl görecektir!? Ayrıca, Nahl Suresinin 32. ayetine göre, Ölüm Meleği, iyi kimselerin canlarını alırken yani henüz almadan önce ?Girin Cennete!? diyeceğine göre, henüz mevcut olmayan, henüz yaratılmayan bir yere girilir mi?, Bu davetin bir anlamı olur mu ?
Şu halde bu tür konularda son derecede dikkatli olmak, açıkça ayet veya hadis desteği olmadan konuşmamak gerekir!