Yukarıdan beri yani yazmaya gayret ettiğimiz bu itabımızın başından deri açıklaya geldiğimiz İslâm dininin esaslarına uygun davranmayan, uygun yaşamayan; kısaca Cenab-ı Allah’a imân etmeyen, Allah’a ortak koşan, Kur’ân ayetlerini tanımayan, inkâr eden (Bakara, 2/161),bunları menfaatına göre-işine geldiği şekilde yorumlayıp tahrif eden (Fussilet, 41/40); ibadetlerini yapmayan; kin-garez, kibir-gurur-böbürlenme-büyüklenme duygularının esiri olmuş (Mü’min, 40/76); Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinen (Nisâ, 4/119) kişiler, özel olarak hazırlanmış olan ve yakıtı insanlar ve taşlardan ibaret olan, dehşetli bir ateşten yapılan (Tahrim, 66/6) Cehenneme atılacaklardır (Nisâ, 4/56). “Hiç şüphesiz âyetlerimizi tanımayan kâfirleri yarın ateşe yaslayacağız. Derileri piştikçe azâbı iyice tatsınlar diye, kendilerine, değiştirmek üzere başka deriler vereceğiz. Şüphesiz Allah güçlü ve üstün olup, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisâ, 4/56)
Şirk ve inkâr ehlinden başka, ayrıca, ister kâfir, isterse mü’min olsun, zalimler de zulümlerine lâyık olan cezayı Cehennem denilen o dehşetli ceza mahallinde bulacaklardır. Öyle ki bu dünyada işlenmiş hiçbir zulüm karşılıksız bırakılmayacak, hiçbir mazlumun âhı cevapsız kalmayacaktır.
“Cehennem hayatında sözü geçen acı, ıstırap, azap, ateş v.b. şeyler bu dünyadakilere benzetilemez. Bunların iç yüzünü insanların bilmesi mümkün değildir. Cehennem azabı kâfirleri her taraftan kuşatacak ve onlar orada ebedi kalacaklardır. Günahkâr müminler ise cehennemde ebedi kalmayacaklar, cezalarını çektikten sonra Cennete konulacaklardır”
(A.Saim Kılavuz, Murat Kılavuz, a.g.e.s.59). Allah’ın gazabı, öç almak veya intikam duygusuyla gerçekleşen bir cezalandırma değil, adaletin yerini bulması için takdir edilmiş bir cezadır.
İslâmın öngördüğü en temel hedef, kulun Allah’a samimi bağlılık göstermesi, Allah’ın da onu dünya ve ahrette ödüllendirmesidir. Bunun yanında ceza, asli bir unsur olmayıp kötülükleri önlemek için bir tedbirdir. Bütün uyarılara rağmen Allah’a bağlılığa yanaşmayan, insanlara kötülük ve haksızlık yapmaktan zevk alan, ilâhî kuralları hiçe sayarak yeryüzünde bozgunculuk yapan kimseleri cezalandırmak için, kötülerin son durağı Cehennem yaratılmıştır. Cehennemi hak edenlerin yaptıkları davranışlar Kur’ân’da sayılmıştır: En başta Allah’a ve Peygamber’ine inanmayan kâfirler, düşük karakterli ve iki yüzlü munafıklar, Allah’a ortak koşanlar Cehennem ehlidir. Bunun yanında namaz, oruç, zekât, Hac gibi temel ibadetleri yapmayan, her türlü günahı pervasızca işleyip bundan pişman olup tövbe etmeyen imanı zayıf kişilerin de yolu Cehenneme uğrayacaktır. Ayrıca hayra engel olan, inatçı, şüpheci nankörler ve çok yemin edip ötekini berikini çekiştirenler de oraya gireceklerdir. Lâf getirip götüren koğucular, cimriler, ahirete inanmadan sadece dünyanın olduğunu zannedip maddeye tapanlar da Cehennem’likler arsında sayılır. ( Kâf,50/24-26; Kalem,68/10-13) Cehenneme herkes uğrayacak ve görecek midir? Bu soruya Allah Tealâ, Meryem Suresinin 71-72.ci ayetlerinde cevap vermektedir: “İçinizden oraya uğramayacak hiçbir kimse yoktur. Bu Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür. Sonra biz, Allah’a karşı gelmekten sakınanları kurtarırız; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız (Meryem,19/71-72) Bu Ayeti Ehl-i Sünnet âlimleri, Cehennem üzerine kurulacak ve herkesin üzerinden geçmek zorunda olduğu bir yol, köprü (Sırât) şeklinde yorumlamışlardır. Yani cennetliklerin Cehenneme “uğraması” Sırâttan geçmek suretiyle olacaktır. (Tevfik Yücedoğru, a.g.e.s.282-283)