Ehlullahtan Cüneyt-i Bağdadî anlatıyor:
?Bir Mecûsînin, kış gününde kuşlara yem verdiğini gördüm. Yaklaşarak, Ateşpereste hitaben:
- İman olmayınca ve İslama girmeyince bu yaptığının faydasını göremezsin Allah, bu yaptığın iyiliği ancak iman edersen kabul eder dedim. Mecûsî de bana:
- Belki kabul etmez ama bu yaptığımı görmez, bilmez mi? Dedi.
- Elbette görür ve bilir cevabını verdim.
- Öyle ise bu da bana kafidir dedi.
Aradan yıllar geçti; bir Hac Mevsiminde Beytullah´ı görmeyi arzu ettim ve Mekke-i Mükerreme´ye gittim. Kâbe-i Muazzama´yı tavaf esnasında, bir zatın:
- Ey Kâinatın sahibi! Ey bu Beyt´in Rabbi! Her şeyi gören, bilen, işiten sensin diye gözlerinden yaşlar dökerek Beytullah´ı vecd ve aşk içinde tavaf ettiğini fark ettim. Yüzünde iman nuru parlıyordu. Dikkat edince bu zatın, birkaç sene önce, karlı bir kış gününde kuşlara yem veren ateşperest olduğunu hatırladım. Tavaftan sonra kendisine yetiştim. Usulca kolundan tuttum. Bana:
- İşte Allah gördü ve bildi. Dedi,
- Allah Ehad, Resûlühû Ahmed, sözleriyle ruhunu teslim etti.
O anda bana hitap edildi ki:
- Ya Cüneyt, Sen Beytimi arzu ettin, geldin Beytimi buldun; O, bana geldi, beni buldu !? ( Cevdet Kılıç, Bilgelik Hikayeleri, s. 113)