Korkuyordum olmadığın zamanlardan,
yıllar oldu
dört mevsim geçti
sanki Sen olmadan…
Denizler duruldu artık asude
yüksek ulu dağlar arasında,
sessiz,
Senden uzakta durgun bir koydayım…
Sırrını düşünüyorum;
bakıyorum,
hayatımın hangi saatinde yoksun,
bulamıyorum…
Neydi hüznün bağlamıştı yeminleri,
ayrılamadığım gölgene tutunmak için
beyhude çabalarımı,
düşünmeden edemediğim büyülü edayı
unutmamak için
nasıl ismini tekrarladığımı,
meleklere sormak istiyorum,
anlaşılmaz bir şekilde
ve her defasında
karşıma o güzel yüzün geliyor,
tebessümün,
hani o geride kalan mektuplarındaki
hiddet cümleleri,
bakışlarındaki kızgın ateşin ruhumu yakan alevleri,
dağılmış saçlarını savururken
gözlerinde yakaladığım
o kibirli mutluluk ışığı
benimle oluyor,
ve özlemi oluyorlar
sana dair sihrin
anlaşılmaz karşılığı…
Yıldızlarla donanmış asumana
Seni sevdiğimi,
ne kadar haykırdım bilmiyorum,
yazdım, ciltlere sığmadın,
sığmayacaksın,
her gece ay ışığına,
hayalin diye sarılıp yattım,
değdikçe yanmış tenimi
ferahlatan derya deniz gibisin,
estirdiğin o kısacık rüzgarının
halâ karşılığını anlatabilmiş değilim…
Seni düşünürken
kırk parçaya bölünüyorum,
her bir parçam dağılıyor,
sana yakın olmak için,
kuşatıyorlar bulunduğun zamanı
yüzyıllar var sanki aramızda,
adına ne denir bilmiyorum
bin bir kahırla soruyorum;
nedir yakalayamadığım bu mesafeler;
muamma…
Kaybolmuşum meftunu olduğum sırrının esrarında,
dönüyorum her bir ayrılığında
tutunuyorum sıkıca,
bitiremediğim umuduna…