Son zamanlarda çok sık kullanılan, benim de içime bir türlü sindiremediğim bir ifade: “Z Kuşağı”
Aslında bu ifadenin kullanılıp kullanılmaması gündeme getirilmeli ve değerlendirilmeli, gençlerle birlikte bir araya gelip medenice tartışılmalıdır.
“Z Kuşağı” diye genellikle biyolojik anlamda 2000 ve sonraki yılları kapsayan doğumlu olan gençlik anlatılmak istenmektedir. Bu yaş grubu genellikle gençlikle, gençliğin yetişme devresinin iç içe olduğu, çok kıymetli bir dönemdir.
Ama aslında” Z Kuşağı” ifadesiyle o dönemlerin yaş gruplarındaki gençlerin özellikleri değil, bakıldığında Türk Gençliğinin özellikleri tartışılmaktadır.
Oysa genç ifadesi enerjisiyle değil fikren genç anlamında olmalıdır. Biyolojik olarak yaşı genç olup gerici düşüncelere sahip birisi zaten düşünsel anlamda genç kabul edilemez. Bunun yanında yaşı ilerlemiş bir kişi düşünceleriyle genç olabilir.
Yani genç olmanın ölçüsü sadece yaş değildir. İnsan her yaşta düşünceleriyle, ruhundaki enerjisi ile hayatının her döneminde genç kalabilmeli, yararlı işler yapabilmeli; hayata ve içinde yaşadığı topluma bir şeyler verebilmeli; vatan aşkıyla dolu fikir ve ideal gençlik ruhunu yüreğinde her yaşta taşımalıdır.
Bunun yanı sıra gençlik her zaman önemli bir toplumsal güçtür. Milleti geriye götürmek isteyenlere karşı yegâne çare gençlikte ve genç fikirlerdedir.
*
Teknolojinin her geçen gün daha da ilerlediği bir dünyada yeni neslin, bir önceki nesle göre farklılıklar göstermesi gayet doğaldır.
Bilgiye ulaşım hızı, paylaşımları, sohbetleri, eğlence anlayışları… birbirinden çok farklı elbette. Bu gelişim, şüphesiz gençlerin karakterlerine ve davranışlarına da yansıyor. Bu da gayet normal. İşte bu nedenle “Z Kuşağı” adı altında Türk gençliğinin kategorilendirmesi beni endişelendiriyor.
Bu durum “Z Kuşağı” diye ifade edilmeye çalışılan yaş grubuna özgü bir durum da değil aslında. 80 doğumlu bir genç ile 90 doğumlu genç arasında da fark yok mu? Değişen ve gelişen teknolojiyle birlikte normal olarak bu fark artabiliyor ya da bazı değerlerde de değişikliklere sebep olabiliyor.
Yani gerçekte “Z Kuşağı” diye bir şey yoktur. Gençleri giyim, kuşam, yeme, içme, eğlence alışkanlıkları… üzerinden kalıplara sokmaya çalışan; bencil, üretmeden sadece tüketen bir canavara dönüştürmek isteyen pazarlama ve reklam şirketleri bu tür kavramları ortaya çıkarmaktadır.
Gençliği kandırmak için satabileceğini düşündüğü her türlü ürün için güzel, renkli yalanlar üreten devasa şirketler “X, Y, Z Kuşağı” gibi ifadelerle üretim / tüketim ve satış stratejilerini gençliğe yönelik belirlemektedirler.
“Z Kuşağı” bir projedir, bizim tarihimize, kültürümüze yabancıdır. Türk gençliğinin karakteriyle çelişen, Türk gençliğine yakışmayacak özellikler dayatılmaya çalışılmaktadır.
“Z Kuşağı” aldatmacalarıyla gençliğin kendisine, ülkesine, inançlarına, değerlerine yabancı kalmasına; karakterinin, özünün, sözünün bozulmasına çalışılmaktadır.
Ancak unutulmamalıdır ki, vatansever duygularla büyüyen gerçek Türk Gençliği kesinlikle aldanmaz, aldatılamaz.
Türk gençliği farklı isimlerle adlandırılarak kimliğinden koparılmasına, milletinden ve geleneğinden uzaklaştırılmasına asla izin vermez. “Z Kuşağı” ifadeleriyle kişiliksiz, kimliksiz ve vatansız bir gençlik oluşturulmasına müsaade etmez.
Gençlik, Türkiye’nin en büyük hazinesidir, tarihidir, gururudur, güvencesidir, umududur, geleceğidir. Bir gençliğin kendi milletine, millî ve kültürel birikimine, değerlerine ve mirasına sahip çıkması çok önemlidir çünkü millî kimliksiz yaşamak mümkün değildir.
*
Gençliğe ve insanlığa yönelik bu saldırılara karşı millî, dinî, ahlakî değerlere bağlı Türk gençliği her zaman uyanık davranarak sokulmak istenen kalıbın aksine; ülkesine ve geleceğine karşı sorumluluk duyan, bu toprakların tarihini bilen, bu ülkeyi geliştirecek, kalkındıracak millî şuura sahip ve modern, kültürlü bir gençlik olarak yetişmeli ve yetiştirilmelidir.
Her zaman kuşkular, çekinceler doğru gösterilerek, millî tarih, ahlâk doğru bir şekilde aktarılarak, geleneklerine, göreneklerine, köklü uygarlık tarihlerine, millî kültürlerine ve millî değerlerine bağlı; doğayı koruyan, seven bir neslin yetiştirilmesine özen gösterilmelidir.
Çalışan, araştıran, soran, sorgulayan, bilgili, bilinçli, ufku açık bir gençlik yetiştirilerek, onların ortak amaçlar etrafında birleştirilmesi bugünkü ve yarınki sorunların çözümünde de büyük yararlar sağlayacağı kesindir. Çünkü fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür Türk gençleri, Türkiye’yi bilimde, sanatta, sporda, teknolojide, üretimde ileriye taşıyacak azim ve kararlılığa ve ufka sahiptir.
Toplum olarak da Türk gençliğine farklı adlar verilerek kimliğinden koparılmasına, milletinden ve geleneğinden uzaklaştırılmasına; kişiliksiz ve vatansız bir gençlik oluşturulmasına asla izin verilmemeli; Türk Gençliğinin bilimin ışığında ilerlemesi sağlanmalı, bu manada gençlerin özellikle sağlam ve olumlu bir karakter sahibi olmaları için çaba sarf edilmelidir.
Bilgili, çağdaş, medenî, ileriyi görebilen zihniyetle yetişecek nesiller, elbette gelecekte de ülkemizi, cumhuriyetimizi daha da ileri düzeye taşıyacak, geliştirecek, onu her türlü tehlikeden koruyacak, ebediyen yaşatacaktır.
Geçmişte olduğu gibi bugünde gençlik, insanlığın geleceğidir. Her toplumun gençliği, o toplumun sürekliliğini sağlayan yarınların umudu ve sigortasıdır. Geleceğine değer veren ve geleceğe yön vermek isteyen milletler, doğal olarak gençliğine de önem vermiş olurlar.
Türk gençliği kahvehane gibi kendisine yakışmayan lüzumsuz yerlerde değil, okullarda, atölyelerde, bilgisayar başında, kütüphanede, laboratuvarlarda, spor sahalarında birbirini incitmeden yarışan ülkesine lâyık evlattır.
Atatürk'ün gösterdiği bilim ve çağdaşlık yolunda tek yürek ve tek yumruk olarak yürüyecek, milletimizi yüceltecek, geleceğimizi düzenleyecek, aydınlık ve mutlu kılacak olan yine Türk gençliğidir.
Millete ve vatana bağlılıkları, bilimin aydınlattığı akılları, inkılâpçı bilinçleri, kararlılıkları ve başarılarıyla gurur duyacağımız; okuyan, araştıran, soran, sorgulayan, doğru düşünen, güzel konuşan bir gençlik yetişmesi dileğimle...