USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

CAMİLER, CAMİDE BULUNMANIN BAZI KURALLARI VE ADABI!..

06-11-2023

Bugün sizlere camilerimizde gözlemlediğim müminlerin uygun olmayan hâl ve hareketleri, davranışları üzerine düşüncelerimi paylaşmak, üzüldüğüm bazı hususlarda eğitimci olarak görüş, dilek ve temennilerimi dile getirmek istiyorum.

 

Çünkü insanın dünyaya gönderiliş amaçlarından birisi de eksiklerini görmesi, gidermesi ve kendini tekâmül (kendini geliştirme olgunlaşma, olgunluğa erişme) için çaba göstermesidir. 

 

 Ancak bazen gururun ele geçirdiği bir gönül eksiklerini görmekten ve gidermekten uzak kalabiliyor. Oysa her insan gurura yenilmeden kendindeki eksiği bilmeli, fark etmeli ve kendini yetiştirmeli, eksiklerini gidermeli, hatalı davranışlarını da düzeltmek için gayret etmelidir.

 

İlk başta bu kadar güzel ve yaşanabilir bir dinimiz varken nasıl oluyor da dinin gereklerini doğru şekilde bilmiyor ya da lâyıkıyla öğrenmiyor, yanlışlıklar yapıyor, birbirimizi söz ve davranışlarımızla incitiyor, üzüyoruz diye düşünmeliyiz?

 

Müslümanız ama İslamiyet’in gerektirdiği değerleri yeterince yerine getiriyor, cami adabını biliyor, kimseyi rahatsız etmeden, incitmeden ibadetlerimizi doğru bir şekilde yerine getirebiliyor muyuz?

 

Burada maksadım kimsenin gönlünü incitmek değil elbette! Değerlendirmelerim, eleştirilerim, uyarılarım da en önce kendi nefsim için. Bunun da böyle bilinmesini isterim.

  

Yaşanılan hatalı davranışlarla, eksikliklerle, olumsuzluklarla ilgili hususlarda din konusunda ilim sahibi olanların, toplumun her kesiminden insanın anlayabileceği dilde toplumu doğru bilgilendirmesi, aydınlatması; bu hususların özellikle Cuma Hutbelerinde ele alınarak, insanların bilinçlendirilmesi de en büyük dileğimdir.

 

  

Kalplerimize iman, gönüllerimize huzur, hanelerimize saadet ve mutluluk bahşeden yüce dinimiz İslâm; Müminler arasında sevgi, saygı, kardeşlik, dostluk ve dayanışma bilincinin gelişmesi için evrensel ilkeler getirmiş, bu konuda çeşitli kurum ve kuruluşların oluşturulmasını öngörmüştür. Bu kuruluşların başında da camiler gelmektedir.

 

Camiler,  Allah’ın rızasının kazanılmaya çalışıldığı, dua ve niyazların en yüce dergâha yücelmesi için ellerin açıldığı dini mekânlardır.

 

Huzur ve güven içinde bizleri toplayan cami, İslâm’ın sembolü, birliğimizin ve dirliğimizin belirtisidir. Bu nedenle camilere lâyık olduğu değeri vermek, camide doğru davranışlar sergilemek imanın alâmeti, dinimizin isteğidir.

 

Ayrıca, kültürümüzde özellikle mahalle camileri, aileden sonra toplumun kültürel aktarımını gerçekleştiren, bulundukları yörenin sosyal hizmet ve ilişkilerini geliştiren ve çevresini aydınlatan birer eğitim yuvalarıdır.

 

İnsanlar camilerden çıkışlarında da birbirleriyle görüşmekte, sevinçlerini paylaşmakta, dertlerine ortak olmakta ve problemlerine karşılıklı olarak çözüm bulmaya çalışmakta, birbirlerine destek olmaktadırlar.

 

Camiler ve mescitler ibadet yeri olarak görev yapmanın yanı sıra, eğitim-öğretim faaliyetlerinin de gerçekleştirildiği, öğrenme, birlik-beraberlik, kardeşlik duygularımızın güçlendiği mekânlar olmanın yanı sıra edep, terbiye, sevgi, saygı, hak ve hukuk anlayışının kazandırıldığı ilim ve irfan ocaklarıdır.

 

Camilerde kulaklarımıza ve gönüllerimize iletilen bilgi ve mesajlarla hırs, kin, haset, gıybet, iftira gibi her türlü kötü duygu ve düşüncelerden arınmayı; israf, haksızlık, sigara, içki, kumar, fuhuş gibi haram olan günahlardan uzak kalmayı öğrenir; böylece yüce Allah’ın sevdiği ve razı olduğu insanlardan oluruz.

 

Cemaat olmak ise bir insan yığını değil bir bilinç ve irade eylemidir. Ayrıca Peygamberimizin belirlediği kurallara uymayı ve belirli bir disiplini gerektirir. Maalesef camilerde saf düzeni, temizlik, ezanı dinleme, vaaz ve namazların kılınması vb. ile ilgili bazı hatalar yapılmaktadır.

 

Camide cemaatle kılınan namazın yirmi yedi kat daha faziletli olduğunu haber veren Allah Resûlü’nün müjdesine erişmek isteyen Müslüman, başkalarını rahatsız edecek şekilde camiye gelmez. Camide bulunmanın ve cami cemaati olmanın bazı kuralları ve adabı vardır.

 

Bu kuralların en başında temizlik akla gelmektedir. Maalesef insanlarımızın çoğu temizlik bilincine yeterince ulaşamamıştır. “Temizlik imandan gelir.” sözü lafta kalmamalıdır.

 

Temizlik, İslâm'ın en önemli konularından biridir. Müslüman mutlaka içi ve dışı temiz olan insandır. Bunun gereği ve görüntüsü olarak evlerimizin, işyerlerimizin, cadde ve sokaklarımızın ve bilhassa cami ve mescitlerimizin çok temiz olması gerekir. Cami ve mescitlerin temizliğine verilen önem, Müslümanların dinî hassasiyetlerinin de bir göstergesidir.

 

Müslüman her yönden temizliğe çok önem verir. Camiye giderken temiz giysiler giymek, soğan, sarımsak, ter, çorap, sigara ve benzeri kötü kokulardan temizlenmiş olmak cami adabının gereğidir.

 

Müslümanım diyen bir insan her zaman özellikle de camiye girerken sokağa ulu orta tükürmez, gelişigüzel burnunu dışarıda sümkürüp, kirlenen elini kolunda, üzerinde temizlemez. 

 

Etrafı açık alan olduğu düşüncesinden hareketle namaz öncesi sigara içmeyi kendinde hak gören, sabırsız tiryakilerin sigaralarını caminin yakınında, girişinde içmesi ve son bir nefes daha çekip söndürmeden rastgele attığı sigaranın çevreye vereceği zararı ayrıca ciğerlerindeki dumanla camiye girdiğinde kokan nefesi ve üzerine sinen çirkin kokuyla camide yanında duracağı cemaatten kişileri rahatsız edeceğini hiç düşünmemesi üzücüdür.

 

Oysa sigarayı kullanmayanlar için sigaradan sonra kişinin üzerine sinen ve ağızda kalan koku en az soğan ve sarımsak kadar çirkindir ve rahatsız edicidir. Bu nedenle insanların huşu içinde namaz kılmalarını engelleyen hal, tutum ve davranışlardan mutlaka kaçınmak gerekmektedir.

 

Sigara içenin namazda imamlık yapmasının dahi uygun olmadığını, sigara içen imama hac ve umre görevi verilmeyeceğini açıklayan Diyanet İşleri Başkanlığı sağlığı koruma yönündeki temel ilkeleri esas alarak sigaranın haram olduğunu da açıklamıştır. Dolayısıyla bir Müslümanın, pek çok zararı bünyesinde barındıran sigarayı içmesi de doğru değildir.

 

Cami ve mescitlere girerken lâubalî (ciddiyetsiz, saygısızca) bir tavırla, örneğin kolları ve paçaları sıvalı, elbisesi omuzunda bir halde girmemelidir. Ayrıca, kirli çoraplarla, çıplak ve özellikle ıslak ayaklarla camiye girmek de hiç uygun değildir. Çünkü halılar görünüşte temiz olsa da hijyen sağlanamamakta, halılara çorap-ayak kokusu sinmekte, varsa halılara mantar mikrobunun bulaşmasına sebep olmaktadır. Bu sebeple camiye mutlaka temiz çoraplarla gelinmelidir.

 

Diğer çok önemli bir husus Öksürük

Öksürük, insan vücudunun ani bir tepkisi ve refleksidir. Camiye girdiğiniz andan itibaren bir öksürük yarışı başlamaktadır. Oysa İnatçı öksürük ciddi hastalıkların işareti de olabilir. Maalesef çoğu insan camide ağzını kapatmadan mikrobunu saça saça öksürmekte, hapşırmaktadır.

 

Camide, namazda, toplum içinde esneme, hapşırma, öksürük gelirse, yutmaya muvaffak olunamıyorsa sol elin dışı ile veya sol kolun içine doğru ağız mutlaka kapatılmalıdır.

 

Camiye girerken, cami içinde vaaz verilirken, hatta hutbe okunurken yanındakiyle yüksek sesle ve gereksiz dünyalık sohbetler yapanlar, başka şeylerle ilgilenenler, cep telefonuyla meşgul olanlar da maalesef oldukça çok. Oysa vaaz ediliyor, Kur’an-ı Kerim veya hutbe okunuyorken can kulağıyla dinlemek dini bir gerekliliktir.

 

Çünkü eğitim yuvası olan camilerde verilen vaaz ve hutbeler insanlığı imana, irfana, ahlâka, terbiyeye, iyiliğe, adalete, tatlı dilli-güler yüzlü ve temiz kalpli olmaya teşvik ederken; zulüm, haksızlık, riya, haset, gıybet, çirkin sözlülük, asık suratlılık, cimrilik, bencillik, kıskançlık, kibir, kin, kötü zan, israf, bozgunculuk… gibi kötü huy ve davranışlardan uzak kalmayı öğütlemektedir.

 

İslâm dininin temel kaynaklarına göre, Ezan'a saygı imandandır. Ezan başladı mı mümkünse her şeyi hatta Kur'an-ı Kerim okumayı, vaaz vermeyi, selâm verip almayı, konuşmayı bırakmalı ve sadece ezanı dinlemelidir. Özellikle camilerde vaizlerin; cemaatin ezana katılmalarına fırsat vermek ve kendileri de ezana katılarak örnek olmak için ezan başlamadan vaaza son vermeleri, ezan okunurken vaaz etmemeleri, imam-hatiplerin de aynı şekilde okudukları Kur’an’a ezan başlamadan önce son vermeleri gerekir. Bu, ezana saygının, peygamberin sünnetine uymanın gereğidir. Bu hassasiyeti göstermemek, ezana saygıyı ihlâl eder, denilmektedir.

 

Yine İslâm dininin sahih kaynaklarına göre, Rasûlullah Sallâllahü Aleyhi ve Sellem ezan dinlerken müezzine uymamızı, onun söylediklerini (başkalarını rahatsız etmeyecek şekilde) tekrar etmemizi istemişlerdir. Ezan dinlerken Rasûlullah Sallâllahü Aleyhi ve Sellem'in istediği gibi takip etmeyip, müezzin ezanı bitireceği zaman en sonda "lâ ilahe illallah" diyeceğinde, cemaatin sesli olarak sadece "lâ ilahe illallah" demeleri katiyetle doğru olmayan, Peygamber Efendimiz'in uygulama ve emrine ters olan bir durum olduğu açıklanmaktadır. Önüne geçilemeyen bu yanlış uygulamayı yapmamamız, dikkat etmemiz gerekir.

 

Diğer bir üzücü durum da Cep Telefonları…

Cep telefonları camilere teknolojinin getirdiği bir sıkıntıdır. Cemaatten bazı kişiler telefonlarını açık bıraktıkları için çalmakta, namaz kılanları rahatsız etmekte ve namazın huşusunu ihlâl etmektedir. Oysa telefonlar kapatılmasa bile mutlaka sessizse almalı ve bunu bir alışkanlık haline getirmelidir.

 

Cemaatin geçiş yerlerinde namaza durmaması, caminin ön saflarında yer varken arka taraflarında saf tutmak mekruh olduğu;  namazdan önce veya namaz aralarında zaruret olmadan kıbleden başka yöne dönerek oturmanın yanlış olduğu da dini kaynaklarda belirtilmektedir.

 

Namaza başlarken yapılan niyet ve namazda okunan sureler kişinin kendi kulağıyla duyacak şekilde olmalı,  sesli okuyup yandaki kişilerin aklı karıştırılmamalı; sevap kazanmaya çalışırken günah işlenmemelidir.

 

Her insanın doğuştan edindiği ve sonradan elde ettiği bazı hakları vardır. İnsanın, diğer insanlara karşı ihlâl etmemekle sorumlu olduğu haklara “KUL HAKKI”   dendiğini hepimiz biliyoruz. İnsanı sahip olduğu haklardan mahrum bırakan, bu hakların kullanımını engelleyen her türlü̈ tutum ve davranış̧ kul hakkı ihlâli kapsamındadır. Bu nedenle olumsuz tutum ve davranışlardan her zaman sakınmalı, kul hakkına riayet etmelidir.

 

 Allah'ın dinini en doğru kaynaktan öğrenip en güzel şekilde yaşamak gerekir. Özellikle yaşayan bir Kur’an olan Peygamberimizin örnek alınması Allah'ın en çok sevdiği bir durumdur.

 

İslâm denilince akla ilk gelen,  bizler için en doğru ve en geçerli kaynak, Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz ‘in  (s.a.v) hayatıdır.  Hakk'ı bulmanın, hakikate ermenin tek yolu, Kur'an'a iman ve onun gereği ile amel etmektir.

 

  Yüce Allah, emir ve yasaklarını içeren bir kitap ve o kitabı hayata dönüştürüp, uygulayacak bir peygamber göndermiştir. Öyleyse iyi bir Müslüman olmanın yolu Kur’an-ı Kerim’e ve Hz. Peygamber'e (s.a.v) uymaktan geçer. O halde, bütün Müslümanlar, itikada, ibadete, ahlâka, helâle, harama, zikre, fikre, güzel söz ve güzel davranışa ait hâl ve hareketlere, gerçeklere Kur’an-ı Kerim’den ve Peygamberimiz ‘in (s.a.v) hayatından ulaşabilir.

  

Caminin ve cemaat olmanın bir adabı olduğunu unutulmadan; kadın-erkek, yaşlı-genç-çocuk, zengin-fakir, engelli-engelsiz toplumun her kesiminden, her yaştan ve her sınıftan Müslümanın camilere hürmette kusur etmemesi, her zaman Allah’ın huzurunda ve ibadet halinde olduğunun bilinciyle hareket etmesi, bu bilinçle yaşaması dileğimle...

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?