Bu hafta içinde bulunduğumuz Ramazan ayı münasebetiyle din ve bilimin daima iç içe olduğu gerçeğini vurgulamak, Müslüman toplumun bilgili, bilinçli olması; bilgiden uzak kalınması halinde ise çok şey kaybedileceği konusunu “Bilim ile gidilen her yol, daima aydınlıktır!.” sözünün özüne de uygun olarak değerlendirmeyi arzu ettim.
Türk Dil Kurumu, "ilim" kelimesinin ilk anlamını "bilim" olarak vermektedir (ikinci anlamı da "ayrıntı, özellik, nitelik" olarak verilmektedir). Yani "ilim" ve "bilim" kelimeleri, eş anlamlıdır!
İlim, kâinata, yaratılışın sırlarına ve insana dair temel bilgilere sahip olmak, bir şeyi gerçek yönüyle kavramak demektir. Özellikle İslam filozofları tarafından bilim ifadesi yerine kullanılan bir kelimedir.
Bilim; insanın hakikati, kendisini, çevresini, evreni ve evrende olup bitenleri doğru olarak anlama ve açıklama çabası, doğruyu ve anlamı arayış̧ sürecidir. Bu arayış̧, insanın güvenilir, sağlam bilgi birikimini gerçekleştiği zaman daha doğru bir şekilde sürdürülecektir.
“Bilim gerçeğe giden yolları aydınlatan ışıktır.” Gerçek kavramının sorgulandığı günümüzde, bu sözün gerçek sahibinin kim olduğunu bulamadım. Ama sözün sahibi kim olursa olsun sözden çıkartılan mana “hakikate ulaştıran tek yolun bilim” olduğu gerçeğidir!..
Bilim, dinin daha iyi anlaşılması ve yaşanması konusunda insana destek olmakta; din de, bilimin insan onurunu zedelemeden, insanın önünü aydınlatmasına katkı sağlayan bir özellik taşımaktadır.
İslâm anlayışı, İslâm’ın bakış akışı asla bilime karşı değildir, tam aksine insanları araştırmaya, düşünmeye ve bilmeye yönlendirmektedir. İslâm inanç, düşünce ve medeniyetinde din ve bilim daima iç içedir. Kur’an-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v.) nazil olduğu günden bu yana soran, sorgulayan ve hayatı anlamaya, anlamlandırmaya çalışanların başucu kitabıdır.
“İlim öğrenmek her Müslüman'a farzdır.” Müslümanların ilmin her dalında âlimler, yeterli ilim sahibi kişiler yetiştirmesi en önemli görevlerinin başında gelmektedir.. Peygamber Efendimiz ’in “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olanlardır” ifadesi ilim öğrenmenin amacını çok güzel açıklamaktadır.
Allah ile kul arasında hiç kimsenin aracı olarak giremeyeceğini açıkça vurgulayan Mustafa Kemal Atatürk de hurafeciliğe ve din istismarına karşı gelerek ve din konusunda söz sahibi olmanın şartını sarığa değil bilgiye bağlamaktadır.
Atatürk, toplum düzeni ve devletin sıhhatli işleyişi açısından İslamiyet’i öz kaynağı olan Kuran’ı Kerim’den öğrenip doğru yorumu yapacak, halkı aydınlatacak, halka yol gösterecek, halkın anlayabileceği bir dille ruhuna ve beynine seslenecek bilgili din adamlarına ihtiyaç duyulduğunu birçok kez dile getirmiştir.
Bu nedenle okuyanların, araştıranların, soranların, sorgulayanların; ‘aklın yolu birdir’ düşüncesini paylaşanların, sorunların değil çözümlerin izini sürenlerin, hakikati arayanların keşfettiği tek yol bilimdir.
İslâm dini bilim dini olduğu için, özellikle ilk dönemlerde bilimin, kültürün ve medeniyetin gelişmesine ne denli büyük imkânlar sağladığı ve bu sayede gerek dinî ilimler ve gerekse müspet bilimler alanında ne kadar büyük gelişmeler kaydedildiği bilinen bir gerçektir.
İslâm'da bilimsel zihniyetin temelini “bilginin bir değer olduğu”, “bilginin sınırsız olduğu” ve “bilenle bilmeyenin bir olmayacağı” anlayışı oluşturur. Buna yönelik her çeşit ilmî faaliyet bir ibadettir. Her Müslümanın, bilgi üretme, öğrenme ve öğretme faaliyetlerinin içinde olması gerekmektedir. Bu yüzden yüce dinimiz her Müslüman kadın ve erkeğe araştırmayı, öğrenmeyi farz kılmıştır.
İslâm’ın üstün gördüğü, değer verdiği ilim, sadece din ilmi değil, mutlak ilimdir. İlmin her çeşidi, özellikle müspet ilimdir. Hz. Peygamber (s.a.v), ilmi, Müslüman' ın yitiği saymakta, nerede bulursa almasını, Çin'de dahi olsa, gidip öğrenmesini emretmektedir.
Yüzyıllarca dini duyguları sömürülen halkı dini yönden aydınlatmak, dini şahsi menfaatleri için kullanan sahtekârlara engel olmak, aydın din adamları yetiştirmek, milleti cahillikten ve din istismarından kurtarmak amacıyla kurulan, çok kısa bir sürede Kur'an'ın tercümesinden, Buhari hadislerine, askere din kitabından, çocuklara din dersine, hutbelerden, birçok sosyal konuda fetva yayınlayan Diyanet İşleri’ni Cumhuriyet’in ilanından bir yıl sonra kuran Cumhuriyetimizin kurucusu M. Kemal Atatürk de “Taassup cahilliğe dayanır. Bundan dolayı taassubu olan cahildir. İlim mutlaka cahilliği yener, o halde halkı aydınlatmak lâzımdır.” (1923) diyerek bilimin, dinin daha iyi anlaşılması ve yaşanması konusunda insana destek olduğu gerçeğini vurgulamıştır.
Kur’an’da insanı düşünmeye, gözlem yapmaya ve araştırmaya sevk eden ayetlerin sayısı oldukça fazladır. “Bilenlerle bilmeyenlerin bir olamayacağı”, “İlim öğrenmenin kadın-erkek her Müslümana farz olduğu”, “Çin' de dahi olsa ilim istemenin gerekliliğinin ifade edildiği, din konusunda gerçek ilim sahibi bilginlerin açıklamalarının geçerli olduğunun ifade edildiği İslâm dinini "bilim ve akıl dini" saymak için daha pek çok delil mevcuttur.
Din ilmi, insanın hem dünya hem de ahiret hayatında kurtuluşa ermesini, kendisiyle yaratanla ve çevresiyle barış içinde yaşamasını, kalıcı huzur ve mutluluğu yakalamasını hedeflemektedir. Bunu gerçekleştirebilmek için de insanı sadece inanç ve ibadet esaslarına yönlendirmenin yanı sıra adalet, doğruluk ve dürüstlük, çalışkanlık, sevgi, saygı, yardımlaşma, her türlü kötülükten uzak durma, kendisi için istediğini başkası için de isteme gibi önemli erdemli davranışları da insan hayatında egemen kılmaya çalışmaktadır.
Din eğitimin ve ilim öğrenmenin amaçlarından biri de iyi bir insan olmaktır. Çünkü din ve ilim eğitiminin ikisi de davranış geliştirici bir özellik taşımaktadır. Hangi konuda olursa olsun bilime dayanmayan, dinde hiçbir yeri olmayan, Kuran ve sünnet ile örtüşmeyen safsataya, hurafeye dayalı tutum ve davranışlar ile cahilce yapılan konuşmalar, yorumlar topluma fayda yerine zarar getirmektedir. Bu yüzden İslâm, batıl ve hurafeyi benimseyen her türlü anlayışı yasaklamıştır.
Dünya devletleri ile rekabet için daima özgün bilgi, özgün teknoloji ve gelişmiş bilgi kaynakları gerekmektedir. Üniversitelerimizdeki bilgi birikimi ile sanayilerimizdeki tecrübe birikimi bir araya gelerek yeni değerler üretilmelidir.
Bugün ülkemizin ziyan edilecek, israf edilecek, savrulacak, heder edilecek, çar çur edilecek hiçbir kaynağı bulunmaktadır. Pek çok sorunu, bilimi, aklı ve sahip olunan her türlü değeri doğru kullanarak aşmak elbette mümkündür.
Yolumuzun aydınlık olması ve karanlığa düşmemek için dinimizi kaynağından doğru öğrenmeli, bilimsel çalışmalara önem vermeli; güçlü yarınlar için cesaretle, kararlılıkla, sağduyuyla sorunların üzerine gitmeye devam etmeli, bilim yolundan asla sapmamalı, ülkeyi hak ettiği seviyelere ulaştırmak için var güçle çalışmalıdır. Bilim ve fennin ışında hareket edip hırsın, kibrin, şahsi çıkarın, ikbâl ve makam kaygısının istikbâlimizin önüne geçmesine asla izin verilmemelidir.
Ramazan ayının her anını verimli bir şekilde geçirmeli, Kuran-ı Kerimin akla ve duygulara birlikte hitap ettiğini akıldan çıkarmadan hayatımızı doğruya yönlendirecek şekilde anlayarak okumalıyız. Kuran-ı Kerimi anlamadan okursak Ehl-i Kitab'ın durumuna düşer, birtakım kuruntuları din zannederiz. Onların akıbetine uğramamak için Rabbimizin Kitabını doğru ve anlayarak okumalı, iyi tanımalı, kavramalı, hayatımıza doğru yön vermeliyiz.
Yunus Emre ne güzel söylemiş;
“İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen,
Bu nice okumaktır.”
Bireysel ve toplumsal anlamda arınma ve yenilenme imkânı veren mübarek Ramazan ayının sağlık, mutluluk ve kardeşlik içerisinde geçmesini; birlik ve beraberliğe, dayanışmaya, hoşgörüye, barışa ve huzura vesile olmasını temenni ediyor; bilgisiz ve sevgisiz kalmadan, kendini sürekli geliştiren, yenileyen; hayatı sorgulayan, doğru bilgiyi gerçek kaynağından edinen bilgili insanların artmasını can-ı gönülden arzu ediyor; sağlık, mutluluk, başarılarla dolu güzel yarınlar diliyorum.