Televizyon, akıllı telefon, tablet, bilgisayar, internet, sosyal medya… hayatımızı çok etkiledi bilgiye erişim iyice kolaylaştı ama buna rağmen toplum olarak neredeyse okumayı ve yazmayı unutur olduk.
Ayrıca biz toplum olarak araştırıp, sorgulayıp, okuyup bilgiye ulaşmak yerine başkalarından duyduğumuz bilgilere daha çok itibar ediyor, inanıyoruz. Kulaktan dolma bilgilerle her şeyi bildiğimizi iddia ediyor, kişileri eleştiriyoruz.
“Söz, uçar, yazı kalır” sözü bizler için pek geçerli değil sanırım. Birbirimize her şeyi eksik gedik sözle anlatıyoruz, yazmak da okumak da yorucu ve gereksiz geliyor.
Bunun yanı sıra sosyal medyadaki erişilebilir bilginin çokluğu, erişilen bilgilerin önemli bir bölümünün yanlış bilgi olmasına yol açtı. Bunları kullanarak bilgiye kolayca erişebildiğini düşünen insanların büyük bir bölümü, kulaktan dolma bilgilerle yetinmeye başladı. Kitap okuma, araştırma, sorgulama alışkanlığı zayıfladı hatta yok olma düzeyine geldi maalesef. Kolaycılık yaygınlaştı. Her şeyi bildiğini sananların sayısı ve bunların hadsizliği de iyice arttı.
Şimdi google’da erişim sağlayan hemen hemen herkes, kendisini öğretmenden daha iyi öğretmen, doktordan daha bilgili doktor, mühendisten daha kaliteli mühendis, vb. zannedip, ahkâm keser oldu. Bir şeyleri de okumadan, dinlemeden eleştirmek adet haline geldiği gibi sosyal medyada paylaşılan yazılar da okunmadan başlığına bakılıp beğenilir oldu.
Oysa insan için en kolay, etkili öğrenmenin ve bilgi edinmenin en temel ve en önemli yolu okumaktır. Geri kalmış toplumların karşılaştıkları sorunların çoğunun temelinde okuma eksikliğinden kaynaklanan eğitimsizlik yer alır.
Okumak öncelikle düşünceyi besleyen en önemli unsurdur; ufku açar ve insanın bakış açısını daha güçlü hale getirir. İnsanları daha iyi anlamamızı sağlar.
Okuma; güzel düşünme, yazma ve konuşma becerilerini geliştirmenin yanı sıra hafıza ve zekâyı güçlendirici, düşünceyi besleyen, geliştiren, çabuklaştıran etkisiyle insan hayatında çok önemli bir rol oynar; hayal gücünü harekete geçirir ve analitik düşünce süreçlerini teşvik eder.
Düzenli olarak okuma yapıldığında insanın hafızası ve pratik düşünme becerisi güçlenir, genel kültürü artar, kelime hazinesi genişler ve ifade yeteneği gelişir; kişinin olayları ve fikirleri daha iyi analiz etme ve eleştirel düşünme yeteneğini artırarak sorunları daha kolay çözmesine yardımcı olur.
Okuma, aynı zamanda anlama gücünü ve güzel konuşma yeteneğini kuvvetlendirir. Kişinin bilgiyi en kolay öğrenme biçimi ve en bireysel kişisel gelişim aracıdır okumak. Gelişmiş ülkelerin, bu kadar modernize olabilmesinin ardında kitap okuryazarlığının önemli bir yeri olduğu görülür.
Okumak kişiye farklı dünyaların kapısını açar; farklı hayatları, görüşleri tanımayı sağlar; empati yeteneğini güçlendirir. Bilgiyle dolu olan eserler insana zorlukları, sevgiyi, korkuyu ve hayatın bir parçası olan birçok gerçeği öğretir ve insanın kişisel gelişimini etkileyen en önemli etkenlerden biri olarak karşımıza çıkar.
Okumak, sabır ve odaklanma gerektiren bir eylemdir. Okuma alışkanlığı kazandıktan sonra bir soruna ya da konuya odaklanma konusunda daha başarılı olunur; bilgi birikimi artar, kişi kendisini daha iyi geliştirir.
İnsanın kendisini, karşısındakini, çevreyi, dünyayı tanıması için okumaktan başka çaresi yoktur.
Okuyan, kültür düzeyi yüksek olan bir toplum inşa etmek, zamanla eğitim seviyesinin artmasına, toplumun gelişmesine ve cehaletin önüne geçilmesine sebep olur. Kültür düzeyi yüksek olan toplumlar daha hızlı gelişimi yakalama ve yeniliklere daha açık olabilme imkânını elde ederler. Ancak okumayan toplumlar cahillikle boğulur ve giderek yok olurlar. Bu nedenle okuma eylemi, milletlerin ilerlemeleri, iletişim kurmaları yolunda uygarlığa açılan bir kapıdır.
Doğan Cüceloğlu’nun ifadesiyle: “...Batı’da okuma düzeyi ve kariyer arttıkça bireysel dürüstlük ve güvenilirlik artıyor, ama Türkiye’de tam tersine düşüyor..”
Saymakla bitiremeyeceğimiz birçok yararı olan okumak alışkanlıkların ve bağımlılıkların en güzelidir.
Okumak bu kadar önemli olduğu halde okumamanın nedenleri nelerdir?
Şu bir gerçek ki çoğumuz okumuyoruz. Maalesef bilgi çağını bilgisizce yaşayan, zamanının büyük bir bölümünü sanal ortamlarda geçiren birey sayımız her geçen gün daha da çoğalmakta.
Okulda aldığımız eğitim, sonrasında gittiğimiz seminerler, kurslar, iş hayatına başladığımızda aldığımız eğitimler, takip ettiğimiz birkaç iş dergisi, birkaç internet sitesi vb. yeter daha ne olacak diye düşünüyoruz. Bir de yoğun iş temposu, ailemize ve kendimize ayıracağımız zamanın kısıtlı olmasını da eklemeden edemiyoruz!..
“Birkaç tıkla arzu edilen her türlü bilgiye zaten ulaşıyoruz. Mevcut bilgi birikimimiz de bizi bulunduğumuz yere kadar getirdi. Okuyup da ne olacak daha?” diyenimiz de oldukça çoğaldı. Ama bu bilgilerden hangisi doğru ve gerçek, hangisi güvenilir, hangisi bizim için ne derece yeterli onu biliyor muyuz?
Peki, neden okumuyoruz?
Birçok ülkeyle karşılaştırıldığında kitap okuma oranında ülke olarak çok gerilerde kaldığımız bilinen bir gerçek. Türkiye’de yapılan araştırmalarda “zaman, eğitim seviyesi, kültürel değerler, teknolojik gelişmelerdeki bağımlılıklar (televizyon, internet), yoğun iş veya okul hayatı, yorgunluk, alışkın olmama, sosyoekonomik faktörler, eğitim ve öğretim programlarının yetersizliği, okumanın sıkıcı gelişi, okumak yerine filmini/dizisini izlemenin daha keyif verici olması” vb. okumama nedenleri olarak tespit edilmiştir.
Okumamanın bahanesi çoktur. Ancak aslında okumanın bahanelerini arayıp ve bulmak olmalıdır. Kitap okumanın öneminin aile ve kurumlar tarafından daha fazla anlatılması, buna yönelik etkinliklerin yapılması sonucu değiştirebilir.
Okumaya kararlı olan bir insan okumanın da bahanelerini çok çabuk bulur. Bu heves ve isteğin kazanılacağı yer aile ve okuldur. Bu iki önemli kurum bir araya gelmeli ve öyle çözümler üretmelidir ki, insanlar küçük yaşta okumayı nefes almak gibi bir refleks ve vazgeçilmez bir ihtiyaç haline getirebilsinler.
Âşık Veysel; ne güzel söylemiş, “İnsan olmak için, okumak gerek.” O halde; evde, köyde, kasabada, kentte her nerede yaşıyorsak okumalıyız, okutmalıyız. Kitaplıklarla, kütüphanelerle dost olmalı ve okumalıyız…
M. Kemal ATATÜRK okumanın önemini şu sözlerle ne güzel açıklamış: “ Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. Kültür; okumak, anlamak, anlatabilmek, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek, zekâyı eğitmektir.”
Kültür düzeyi yüksek bir toplum ancak okuyan insanlardan oluşabileceğinden, vakit kaybedilmeden başta çocuklar ve gençler olmak üzere okuma alışkanlığını kazandırmak için devlet, sivil toplum kuruluşları, bütün eğitim kurumları ve aile ortak bir kanaat geliştirmek, çaba göstermek zorundadır. Çünkü insan ne kadar çok kelime bilir ve onları doğru kullanma alışkanlığı ve kabiliyeti kazanırsa, düşünce ve duygu dünyası da o kadar geniş olacaktır. Okumanın, aydın olmak ve her türlü meslek hayatında bir değer taşımak için gerekli olduğu bilinci topluma kazandırılmalı ve aşılanmalıdır.
Türkçemizin yaşaması, doğru ve güzel bir şekilde kullanılması, ancak çok okumakla olur. Bu nedenle okumanın ne yeri, ne de zamanı var... Evi, bindiğimiz otobüsü, metroyu, vapuru, servisi, minibüsü, parkı; her neredeysek bulunduğumuz yeri kütüphaneye çevirmek ve okumak bizim elimizde…
Okuma zevki, okumayla gelişir. Okumak! Anlayarak, içe sindirerek, ruha dokundurarak okumak…
Kendine güvenen, okuduğunu anlayan, kelime dağarcığı geniş, derdini anlatabilmek için birkaç kelimeye sığınmayan, anlatım ve ifadesi güçlü, güzel konuşan, kitapları ve okumayı hayat tarzı haline getirmiş, ciddiye almış, ufku geniş ve aydınlık bir nesil yetişmesi dileğimle…