USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

“Okuyan, yazan, düşünen bir millet olmalıyız”

04-07-2023

Her halükarda, bu fenomene büyük kültür- lerin ve medeniyetlerin kaderleri açısından bakmalıyız. Bu medeniyetler, zamanı geldi- ğinde bulundukları konumu, yükselişlerini kendilerinin hazırladığı ardılı olan mede- niyete vermek zorundadır.

 

Ayrıca, tarihçinin bu olguyu aydınlatma denemesinde, sebepleri ilintilerle karıştırma durumuna düşmüş olması pek nadir bir şey değildir. Bizim sebepleri aydınlatma denememizin sonucu açısından, savaşların ve yeni deniz yollları “keşfi”nin birlikte etkisinin yol açtığı İslam dünyasındaki ekonomik ve politik zayıflık, bilimlerde duraklamanın ana sebebi olarak görünüyor.

 

Bilimlerin, yaklaşık 800 yıl boyunca kalkınma halinde olduğu İslam dünyasında gücünü kaybetmiş olmaları ve yaklaşık 500 yıl önce ulaşma yolu buldukları Avrupa’da etkilerine devam edebilmeleri ve burada iklimsel ve ekonomik koşulların yaratıcılığın süreğen şekilde devam ettirilebilmesinde daha elverişli olduğu görüşü gerçeğe çok da ters değildir. Yarıçapı sürekli genişleyen bu en yeni kültür dairesinde, öncülerden alınan bilimsel miras büyük bir hızla gelişmeye devam ediyor.

 

Bu durum karşısında bilim tarihçisinin görevi özellikle zordur; bir yandan geçmişin öneminin hatırlanmasını ayakta tutmak, diğer yandan da gerçeğe karşı adil olamayan yaygın tarihî gelişim tablosunu revizyona tabi tutmak ve düzeltmek.”

 

(İSLAM’DA BİLİM VE TEKNİK,Cilt I.ARAP - İSLAM BİLİMLERİ TARİHİNE GİRİŞ Fuat SEZGİN,Türkiye Bilimler Akademisi  Yayınları, Üçüncü  Baskı,Sistem Ofset, ANKARA-2015-sahife 168-179)

 

Değerli Dostlar;

 

Saygıdeğer Yusuf Kaplan Hocamız. 01 Temmuz  2018 tarihli Yeni Şafak Gazetesindeki makalesinde;

“Fuat Sezgin Hoca, pergeli medeniyetimize sabitledi, gitti...

“Dünyanın tanıdığı, takdir ettiği ama bizim hiç tanımadığımız, sürgün ettiğimiz Fuat Sezgin Hoca, vefat etti.

Çok büyük bir âlimdi; emsalsiz ilim aşkı, yorulmak bilmez çalışkanlığı ve yazdığı eşsiz eserleri, onu, dünya çapında saygı duyulan bir ilim adamı yapmıştı.

 

HAYATI, YÜZYILLIK TRAVMATİK TARİHİMİZLE ÖZDEŞTİ...

 

Nev-i şahsına münhasır bir insandan, bir topluma, Allah’ın birkaç yüzyılda bir lûtfettiği bir dehadan söz ediyoruz.

Hayatı, Türkiye’nin yüzyıllık travmatik tarihinin özeti gibiydi.

Yok oluşun eşiğine sürükleniş, toparlanış ve ayağa kalkış serüveni.

 

Yüzyıllık zorlu maceramızı, kısaca böyle özetleyebiliriz.

 

Bin yıllık devasa bir medeniyet hazinesinin üzerinde oturup da böylesine muazzam ve muazzez birikimi, inkâr etmeye kalkışmamız, tam bir yok oluş felâketinin, -kelimenin tam anlamıyla- intiharın eşiğine sürüklenmemizle sonuçlandı başlangıçta.

 

Düşünsenize... Hem bin yıl dünya tarihini yapmışsınız hem de kimliksiz, kişiliksiz, ruh kökleri kurutulmaya çalışılan bir travmanın eşiğine sürüklenmişsiniz!

 

Batılıların fiilen sömürgeleştir(e)mediği bir ülke, içerden zihnen kendi kendini sömürgeleştirme aymazlığına soyunmuş!

Sömürgecilerin bile yapmaya cesaret edemeyecekleri kadar bu ülkenin kültürel dinamiklerini dinamitlemiş, medeniyet ruhunu ve iddialarını yok etmişsiniz!

Ne var ki, bin yıl dünya tarihini yapan bir milleti yok etmek çok zordu.

 

Medeniyet bilinci yok edilmiş, tarih bilinci linç edilmiş bir ülkenin çocukları, bu yok oluş serüvenine seyirci kalamazlardı.

Yarma harekâtları gerçekleştirdiler her alanda...

 

Siyasette Menderes, Özal, Erbakan ve Erdoğan bu yarma, toparlanma ve ayağa kalkma yolculuklarının öncüleri oldular.

Düşünce ve sanatta Necip Fazıl’la başlayan toparlanma, direnme süreci, Sezai Karakoç’larla, Nurettin Topçu, Cemil Meriç ve İsmet Özel’lerle ayağa kalkış ve diriliş sürecine dönüştü -çok şükür.

Fuat Sezgin Hoca, bu süreçleri kendi kişisel hayatında iliklerine kadar yaşamıştı.

 

SÜRGÜN, GÖZYAŞI VE VEFA

 

Bilim tarihine, özellikle İslâm bilim tarihine, İstanbul Üniversitesi’ndeki oryantalist Alman hocası Ritter’in yönlendirmesiyle ilgi duymaya başlıyor...

İlgisi her geçen gün derinleşiyor...

Yitik hazineyi iğneyle kuyu kazarcasına keşfediyor...

Sonra en verimli çağında ülkesinden sürgün ediliyor, bu ülkenin zihnine geçirilen pranga olan laiklik adına yapılan 1960 darbesinden sonra.

Sürgün hâdisesini, Damla dergisine şöyle anlatmıştı Fuat Sezgin Hoca bir kaç yıl önce:

“1960 yılında, bir hükümet darbesi oldu. Askerler devletin idaresini ele geçirdiler. Milli Eğitim Komitesi diye bir komite kurdular. Bir gün bunlar ‘hangi profesörler zararlıdır?’ diye bir liste çıkarmışlar. Bunların listeleri kanun gibiydi. Gazeteler 147 profesörün atıldığını yazıyordu. Benim de adım vardı. Askeri idarenin bir mülki idareyi bertaraf ederek devletin basına geçmiş olmasından elbette memnun olmadım. Birçok şey bekliyordum, ama bir gün üniversiteden atılacağımı beklemiyordum. Hatta Türkiye’yi kendiliğimden terk etmeyi de düşünmüyordum. Çünkü memleketime çok bağlıydım. Bu hadiseden bir yıl evvel, Almanya’da misafir doçent olarak bulunuyordum. Bana orada doçentlik yapmamı teklif ettiler. Bu teklifi gülerek reddettim. ‘Ben İstanbul’u, Türkiye’yi nasıl terk ederim?’ dedim. Özür dilediler. Gazetedeki ‘zararlı profesörler’ listesini ve ismimin bu listede olduğunu görünce ülkeden gitmemin, artık benim iradem dışında olduğunu anladım.”

“Gazeteyi çantama koydum, Süleymaniye Kütüphanesi’ne gittim ve hemen orada tanıdık üç dostuma mektup yazdım. İki Amerikalı, bir de Frankfurt Üniversitesi’nin eski rektörü olan dostlarıma. ‘Bana bir yer bulun, geleceğim’ diye yazdım. 30 gün içinde üçünden de cevap geldi. Üçü de beni memnuniyetle kabul ediyorlardı. Ancak ben Frankfurt’u tercih ettim. Frankfurt’a gittim.”

“Türkiye’yi, İstanbul’u terk edeceğim akşam, Galata Köprüsü’nün Karaköy tarafına gittim. Oradan 15–20 dakika kadar Üsküdar’a baktım. Güzel bir geceydi, artık vakit de gecikiyordu. Döndüğümde gözlerimin yaşını silmek zorunda kaldım. İşte son hislerim bunlardı. Kızmadım da, o zaman tabi üzülmüştüm. Bugün bir kızgınlık duymuyorum. Memleketime yine ne vermek mümkünse onu vermeye çalışıyorum.”

Bu uzun alıntıyı, kendi cümleleriyle Fuat Sezgin Hoca’yı bizzat tanıyalım diye yaptım.

 

BİLİM TARİHİ’NDE DEVRİM YAPMIŞ BİR DEHA!

 

Fuat Sezgin Hoca, Almanya’da sürgünde, bu ülkede yapamayacağı büyük bir devrime imza attı: Tam 18 cilt İslâm bilim tarihi kitabı yazdı.

 

Dahası, Buhari’nin kaynakları konusunda yaptığı çalışma da, oryantalistlerin ezberlerini bozmuş, çığır açmıştı.

Fuat Sezgin Hoca’nın genelde İslâm medeniyeti, özelde İslâm ilim tarihi konusundaki Avrupa-merkezci önyargıları yerle bir etmesi, zihinsel bir devrim oldu.

Edward Said’den çok daha önce, oryantalizmin, akademik bir emperyalizm biçimi olduğunu gözler önüne serdi.

 

Ülkesine âşık, bu ülkenin hâs çocuğu, medeniyet bilinci ve özgüveni yüksek, dünya çağında bir âlimdi. Bu ülkenin metamorfoz yemiş, celladına âşık aydınları, sömürge zihniyetli akademisi, Fuat Sezgin gibi bir dehayı bile yok saydı onyıl öncesine kadar!

Üstelik de bilimi kutsayan seküler çevreler, zerre kadar ilgi göstermediler!

Nedir bu?

Zihnen sömürgeleşmek, entelektüel felç geçirmek demek.

O yüzden şöyle demekten kendini alıkoyamamıştı Sezgin Hoca: “İslâm medeniyetinin büyüklüğünü, kendi insanımıza anlatmak, Batılılara anlatmaktan çok daha zor.”

Eserleri, onyıllar önce Arapçaya, İngilizceye, dünyanın belli başlı dillerine çevrilmişti ama Türkçeye henüz çevrilmiş değil. Çeviri çalışması başladı ama 10. ciltte henüz!

 

İSMİ ÖLÜMSÜZLEŞMELİ...

 

Fuat Sezgin Hocamızın çığır açan fikirlerinin ve kitaplarının okullarımızda okutulması gerekiyor...

Adına üniversite açılmalı, Fuat Sezgin Araştırma Enstitüleri kurulmalı.

Yine adına düzenli bilim yarışmaları düzenlenmeli ve Fuat Sezgin Ödülü ihdas edilmeli...

Genç kuşağı kimliksiz, idealsiz, ruhsuz bir çıkmaz sokağın eşiğine sürükleyen sömürgeci eğitim zihniyetinden, metamorfoz yemiş, mankurtlaştırıcı, ruhsuzlaştırıcı medya ve kültür rejiminin zihinsel katliamından, köleleştirici dünyasından kurtarmak için Fuat Sezgin Hocamızın fikirlerinden, eserlerinden ve hayatından öğreneceğimiz çok şey var çünkü.

 

Fuat Sezgin Hoca, pergelin sabit ayağını bizim medeniyetimize sabitledi ve keşfedilmeyi bekleyen devasa bir külliyat bırakıp gitti bu dünyadan...”yazarken.

 

MTO talebelerine hitaben yaptığı konuşmalarında;

“Fuat Sezgin Hocamız dahi bir adamdı.

*1300 cilt İslâm bilim tarihi kitabına sunuş kaleme almış, 18 ciltlik dev İslâm Bilim Tarihi'ni yazmıştı.

*Bu dünyada yaşayan ama bu dünyayı yaşamayan geleceği kuran, yeri doldurulamaz bir öncüydü.

*Rahmetle ve şükranla anıyoruz.”

 

En taze ,Fuat Sezgin Hoca’yı unutmadık, unutmayacağız…01.07.2022 tarihli Yeni Şafak Gazetesinde  ki yazısın da :

“….

Fuat Sezgin Hoca, pergelin sâbit ayağını bizim medeniyetimize sâbitledi ve keşfedilmeyi bekleyen devâsâ bir külliyat bırakıp gitti bu dünyadan...

Hocamıza Allah’tan rahmet diliyorum.

 

Anlaşılacağı günler de yakındır: MTO var çünkü, mirasçısı biziz, MTO talebeleri. Anlayacağız, anlatacağız bütün dünyaya inşallah.”

 

Yusuf Kaplan “ Çağımızın dehası Fuat Sezgin Hoca’yı unutmadık, unutmayacağız.”diyordu.

 

Allah Fuat Sezgin ve Yusuf Kaplan gibi hocalarımızın sayısını çoğaltsın.

 

Bu vesile Yusuf Kaplan Hocama Yüce Rabbim Fuat SEZGİN Hocamız gibi bereketli, uzun, sağlıklı bir uzun ömür nasip etsin.

Biz MTO Talebeleri duacıyız. Allah dualarımızı kabul etsin…

 

Değerli Dostlar!

 

Merhum Fuat Sezgin Hocamızın ruhu şad olsun, Allah kendisinden ebediyen razı olsun. Mekânı cennet , makamı ali olsun.

“Niyet Hayır, Akibet Hayır”

Olur. İnşallah.

Kalın sağlıcakla...

Adnan Yılmaz 30.06.2023- Ankara   / SON /

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?