USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

OLMAZ MI SANIYORSUNUZ?

28-06-2022

Bilindik bir hikâyedir hemşehrimiz Nuri Demirağ’ın hazin biyografisi. 1886 yılında Sivas’ta doğan Nuri Demirağ, Cumhuriyetin ilk yıllarında çalışkanlığı, azmi, ileri görüşü ve vatanseverliği ile ülkenin sayılı iş adamlarından birisi olur. Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli projesi olan demiryolu projesine dört elle sarılır. 10 bin kilometrelik demiryolu ağının 1250 kilometrelik bölümünü inşa eder. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu gayreti karşılıksız bırakmaz ve ona Demirağ soyadını verir.

 

         Bu motivasyonla işlerini ilerleten Nuri Demirağ, ülkenin ilk kâğıt fabrikasını, ilk paraşüt fabrikasını kurar ve üretime geçirir. İstanbul Boğazına köprü, Keban’a baraj yapılmasını ilk o gündeme getirir. Zengin olduğu kadar hayırseverdir de. Bir gün orduya uçak almak için başlatılan bir kampanyada onun kapısı çalınır. Bağış için gelenlere “benden ülkem için bir şey isteyecekseniz en fazlasını isteyin” der ve “bu iş başkasının himmeti ile olmaz. Uçağımızı biz üretmeliyiz,” diyerek 1936 yılında ülkemizin ilk uçak fabrikasını kurar.

 

         Boğazda kurulan atölyenin devamı niteliğinde Şimdiki Atatürk Havaalanının olduğu alanı satın alarak oraya bir tamir atölyesi, hangar, denemeler için pist ve pilot eğitim okulu inşa ettirir. Memleketi Divriği’de pilot eğitim okuluna öğrenci yetiştirmek için Gök Ortaokulu’nu açar. Beş yıl içinde ND 36 uçuşa hazır hale gelir. 1941 yılında Nuri Demirağ’ın yaptığı uçağın kokpitinde pilot eğitim okulunun 290 mezunundan biri olan oğlu da vardır. Uçak İstanbul’dan havalanır ve Divriği’ye inerek başarılı bir uçuş gerçekleştirir.

 

         Bu başarılı uçuştan sonra ilk siparişi Türk Havayolları verir, sonra bir daha, bir daha iş seriye döner.  İkinci aşamada üretilen ND 40 uçakları Fransa’ya satılır. İspanya, İran, Irak gibi ülkelerden bir hayli sipariş alır. Bu durum tabi ki birilerini rahatsız eder. Dönemin tek parti iktidarı CHP kadroları rahatsız olan iç ve dış odakların emir eridir zaten. Operasyon başlar. Türk Havayollarına teslim edilecek yeni parti uçakların testi için Eskişehir havaalanı seçilir. Uçuş gecedir ve ne hikmetse pistin kenarlarına hayvanlar girmesin diye çeviri yerine hendekler kazılır. Pilot hendeği fark edemeyerek düşer. Bu kaza Türkiye’nin uçak üretiminin ve Nuri Demirağ’ın da sonu olur. Hakkında dava açılır, sözde mahkeme davayı aleyhte sonuçlandırarak 1950 yılında uçak fabrikasını kapatır. Araziler kamulaştırılır. Yurtdışına satış yasaklanır. Demirağ yapmayın, etmeyin en azından yurt dışına taşıyayım, onlara satayım der ama nafile... Tek parti buna asla müsaade etmez ve uçak üretme rüyası kâbusla biter...

 

         Şimdi geçtiğimiz hafta Sezgin Tanrıkulu’na atfen nabız yoklama amaçlı olarak tedavüle sokulan ironik haberi ve onun cevabını bir kez daha okuyun. Sonra bu hikâyeye bir kez daha bakın. Olmaz mı sanıyorsunuz. Hem de öyle bir olur ki, öyle bir itibar suikastı yaparlar ki biz bile inanırız.  Sonuçta ne SİHA üretimi kalır ne de hayali...

 

         Bir kez daha belirtmekte fayda görüyorum. Bir artı altılı masayı bir araya getirenler sadece seçimi kazanmak ve iktidarı değiştirmek istemiyor. Seçimden sonra 20 yıldır bu ülkeye hizmet eden Erdoğan ve yanındakilerin anasından emdiği sütü ibret olsun diye burnundan fitil fitil getirmek de istiyor. Öyle yapacaklar ki Erdoğan’dan sonra gelenler de onların emrinden çıkmasın. Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kaçacaklar, kaçmazlarsa yargılayacağız,” demesi, Akşener’in Abdülhamit göndermesi yapması, Fetö’nün “devran dönecek biz gelip sizi yargılayacağız,” demesi boşuna değil. Eğer millet ülkeyi yönetme fırsatını onlara verirse, onlar Ak Parti’den iktidarı demokratik bir şekilde devralıp Erdoğan’a da “geç karşımıza, bize muhalefet et” demeyecekler. Bunu asla göze almayacaklar. Erdoğan’dan iktidarı Abdülhamit’ten devraldıkları gibi devralacaklar. Yanında kim varsa, savunma sanayinde kim üretim yapıyor, kim fikir üretiyorsa, kim yol, köprü, havaalanı, hastane yaptıysa hepsini dönüşü olmayacak şekilde yok edecekler... Şimdi ironik olarak varsaydığımız Tanrıkulu’nun meydan okumasını bir kez daha okuyun ve bir kez daha düşünün olur mu, olmaz mı?

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?