Özlemi, acımasızca kanatır kalbini aklına gelince.
İnceden bir sızı gibi girer kanına,
göğsüne taş gibi oturur...
Yüreğin sıkışır nefes alamazsın.
Ahh nefesim...
Dudaklarını ısırırsın
acıtıncaya dek
ama dinmeyeceğini bilirsin bu
"bin yüzyıllik" hasretin..
Dilini kilitlersin,
için kavrulur öfkeyle
"anma sakın!"
ama nafile..
Söz dinlemez ki...
Kirpiklerinden süzülür bu defa söylenmemiş sözlerin.
Sıktığın bütün dişlerin sızım sızım sızlar mı?
Yürüyorum ıslak kaldırımlar da, beynimin kıvrımlarını kemiriyor düşünceler.. Yağmurun taze toprak kokusu mu buğulandırıyor gözlerimi?
Üşümüş ellerim
ıssız koynum da..
Ahh yne düştün bak,
aldığın aklıma..
Yokluğun, en büyük yoksulluğum benim,
iki gözüm, özüm...
Sen benim kaybolmuş şehirler de aradığım!
Arayıp da bulamadığım, kokuna hasret.
Ahh hasretim.
Kendi çığlığınla uyanıp yüreğini aldın mı avuçlarına çaresizce?
Ne yana baksan dikildi mi karşına?
Gülüşünü sevdiğim, gülüşüm..
Gözlerinin harelerin de saklanıp kaybolmayı, dudağının kıvrımın da bi ömür kalmayı düşledin mi?
Hırsından tırnaklarını avuçlarına batırdın mı? Acımasızca...
Ya içini cekerek
iliklerine kadar özledin mi? Sıcacik elleri elindeymis gibi düşledin mi?
Sokuldun mu göğsüne?
Bi telefon çalıyor
Bi salepçi geçiyor boğuk sesiyle bağırarak..
Sen geçiyorsun içimden
içimi yırtarak!
Aklımdan, düşlerimden döşümden.