Yaşantılarımızı anlamlı kılmak çoğumuza göre gereklilik arz ederken bazılarımızca inkâr edilesi bir durum olabiliyor. Bu ya merak duygumuzun esaretiyle iç içe oluşu ya da eleştirmek fikrine hala alışamadığımızdandır. Açılarımızın bakışsal olarak değişkenliği eksenli ilerlemektedir. Aslında anlamlılık anlamı olmayan gayelerimizden daha ilgi çekici olabiliyor. Çünkü anlamlı kıldıklarımız, varlıklar ölçütüne daha yeni kaynaklar sunabiliyordur. Bu iki bakış arasındaki zıt durum ise istatistiksel anlamlılığı ve faktörünü ortaya koyuyor. Misal vakti zamanında Adam Smith adındaki bir insanı düşünün, koşullara göre çıkıyor (laissezfaire, laissez passer) "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" diyerek döneme damgasını vurabiliyorken anlam arayışı içerisinde olanlarımız bugün halen bile nedenselliği konusunda tartışılabiliyoruz. Yani anlamlandırmak içgüdüsü ileri görüş sahibi olanları yüzyıllara taşımış ve yüzyılları da peşinden alıp götürmüştür. Hâlbuki bulunduğumuz topraklardaki bir liderin yapmış olduğu demogoljisi anlamlılığı daha sade formatta iken coğrafi faktörler anlamlılığın etkisini daraltabiliyor denilebilir. "Yollar yürümekle geçilmez" diyen bir liderin sözüne derin anlamlar yüklenilebilir mi? Ama bence şartlar faktörünü de işin içine dahil ettiğimizde pek de yükleyebileceğini sanmıyorum. İki durum karşında dönemin şartları inkar edilemez elbette. Hemen bu noktada anlam oluşturmaya çalıştığımız günümüz millet profilini faktörler çizgisine alarak neden sorusuna cevap bulabiliriz. Bugünün taze fikir eleştirisinin ardından anlık düşünemediğimi şimdi kıyaslama yoluyla daha iyi idrak edebiliyorum diyebilirim. Adam Smith ve Demirel kıyaslaması... Çok sesli anlamlılıkta temel nedenler silsilesinde gördüğüm kısırlaştırılmış anlamsız düşünceler ve bu düşüncenin sahipleri millet faktörü. Öyleyse bu milleti anlamlılık döngüsünde köreltenler kimdi? Yani benim nazarımda faili meçhul suçlular. Ali Şeriatı gibi biri "Anne Baba Biz Suluyuz" diyerek faillerini sunuyorken ben ise kim suçlu sorusunu yöneltmeyi tercih ediyorum. Peki, toplumsal problemleri girift bir çıkmaza sürükleyip anlamsızlaştıran asıl suçlular kimlerdi?