Bir önceki yazımızda yapımından bu güne Ulu Cami hakkında bilgiler vermiştik, bu hafta yine söze Ulu Camii ile devam edeceğiz. Ulu Caminin o günden bugüne Sivas sosyal hayatının içinde nasıl var olduğuna dair birkaç bahisle de bu hafta Ulu Cami mevzuuna nokta koyalım.
Tabiri caizse konum olarak Sivas´ın tam ortasında, Yukarı Kale´nin eteklerinde, çarşılara bitişik halde imar edilmiş, ?Aşağı varoşta, Ulu Cami 1000 dükkânlı bedesten yanında enine ve boyuna ikişer yüz ayak eski bir yapıdır. Sultan Kılıç Arslan tarafından yaptırılmıştır, bir minarelidir. Toprak ile örtülü mâmur bir binadır.? diye bahseder Evliyâ Çelebi.
Refet Yinanç Ulu Cami ile ilgili ?Ulu Cami¸ Timur istilasında tahribata uğradığı gibi 1402 Ankara Savaşı´ndan sonra Sivas´a hâkim olan Mezid Bey ile onu itaat altına almak isteyen Çelebi Mehmed´in ümerasından Beyazıt Paşa arasında meydana gelen çarpışma esnasında da kısmen yıkılmıştır. Çelebi Mehmed kuvvetleri tarafından sıkıştırılan Mezid Bey¸ Ulu Camii´ye sığınınca Beyazıt Paşa¸ caminin yıkılmasını emretmiş¸ Mezid Bey de minareye çıkarak mücadeleye devam etmek istemişse de minare ateşe verildiğinden teslim olmak zorunda kalmış. Cami daha sonra hayır sahipleri tarafından tamir ettirilmiştir. 1525´te yeniden onarılan cami 1597´de Sivas Valisi Mahmut Paşa zamanında tekrar tamir görmüştür. Son olarak Şeyh İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak´ın himmeti ve halkın yardımı ile 1955´te restore ve tamir ettirilerek ibadete açılmıştır.? der.
Bugün eğik durumda olan minarenin gövdesinin batı yüzünde meydana gelen tahribat ve tuğlalarının bir kısmının dökülmesinin sebebi yıldırım düşmesidir. Yine XV. Yüzyılda geçirdiği yangın sonrasında tahribata uğradığı ve onarım geçirdiği bilinmekle birlikte I. Dünya Savaşı sırasında yörede meydana gelen depremde hasar gören caminin minaresinin külahı düşmüş ve bu olayı hayra yormayan halk ve memleketin felaketle karşılaşacağını söylemiştir.
Bunlara ek olarak Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü hocalarından Prof. Dr. Erdal Eser bir söyleşisinde; ?Malzeme ve iklim özellikleri nedeniyle belki gerilme ve esneme özellikleri söz konusudur. Minare bu sayede ayakta durmaktadır. Sivas Ulu Cami´nin minaresine bilerek bir eğim verildiğini, bu mimari öğelerle söylemem mümkündür?.. Eğimin kuzeye doğru olmasını da rüzgara bağlıyorum. Kuzeyden gelen rüzgar Anadolu´da çok bilinir ve güçlüdür. Bana sanki rüzgara karşı bir direnç sağlanması için bilerek eğri yapılmış gibi geliyor? şeklinde ifade ederek Minarenin yapılış itibari ile eğri olduğunu iddia etmekte.
Ulu Cami´nin asıl vakfiyesi günümüze ulaşmamıştır ancak Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarında; ?Cami-i Kebîr? adıyla, ?mülkiyeti Sultan Alâaddin Vakfı´na ait tescilli? bir eser olarak geçmekte.
Ulu Cami´nin yüzyıllardır Sivas Tarihinin, sosyal hayatının ve kültürünün merkezinde olmuştur. Ulu Cami´den bahsederken Sarıhatipzadeler´den de birkaç kelam etmek gerekir. Yavuz Sultan Selim´in İran Seferi dönüşünde Sivas´a geldiğinde bir ferman yayınlayarak Sivas müftülüğünü ve Ulu Cami hatipliğini Sivas´ın önemli ailelerden Sarıhatipzâdeler ailesine vermiştir. Sarısözen soyadını alan aileden birçok âlim, müftü, müderris, şair ve yöneticiler yetişmiştir.
Sultan IV. Murat Bağdat Seferi´ne giderken, bir süre Sivas´ta Kâhiroğlu Sinan Paşa´nın konağında kalmış, Sivaslılardan gördüğü misafirperverlikten duyduğu memnuniyet karşısında o tarihten sonraki hutbelerde Kâhiroğlu Paşa´nın adının geçmesini emir buyurmuştur, 1900´lü yılların başına kadar hutbelerde bu ad okunmuştur. IV. Murad´ın Ulu Cami´de namaz kılması için caminin minareye açılan küçük kapının bulunduğu köşeye sultan mahfili yapılmış, yapılan son tadilatta çürümüş olduğundan kaldırılmıştır. Sultan IV. Murat Ulu Cami´de cuma namazı kılmış ve gelecekteki fetihleri için dua etmiştir.
Sivas Ulu Cami, Millî Mücadele yıllarında da şehir hayatındaki merkezi konumuna devam etmiş, 4 Eylül Sivas Kongresi´nin tamamlanmasının ardından, 12 Eylül 1919 günü Cuma namazının ardından Gazi Mustafa Kemal Paşa ve kongreye katılanlar Ulu Cami´de halkla bir toplantı yapmış ve alınan kararları halka anlatmışlardır.
Cami yapıldığı zamandan bu güne kadar birçok onarım geçirmiştir. Bu onarımlardan bazıları şöyledir; H.609/M 1213 tarihli onarım kitabesinden anlaşılacağı üzere Selçuklu Sultanı I. İzzeddin Keykâvus zamanında, H.932/ M.1525 tarihinde Sivas Valiliği yapan Lala Sinan Paşa tarafından, H.1006/ M.1597 tarihinde Sivas Beylerbeyi Mahmut Paşa tarafından onarılmıştır. Ayrıca Sivas Valisi Zaralızâde Mehmed Paşa avluya bir şadırvan yaptırmış ancak günümüze kadar ulaşmamıştır.
Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi´nde yer alan bilgide: ?1940 yılında Ulu Cami´nin tamirine kâfi miktarda tahsisat bulunamadığı için haline terk edilmesine karar verilmiş ve daha sonra 1948 yılında ise Devlet Müzesi yapılması kaydıyla Milli Eğitim Bakanlığı´na tahsisi için karar alınmıştır?.
Günümüzde Ulu Camii deyince akla gelen ilk isimlerden biri İhramcızade İsmail Hakkı Toprak´tır. 1930´lu yılların sonlarında tavan kirişlerinin çürümesi ile üzerindeki toprak cami içine çöktüğünden bir harabe haline gelmiştir. 1954 yılına kadar devam eden bu durum İsmail Hakkı Toprak´ın önderliğinde başlatılan ve halkın katkıları ile bir yıl kadar süren tamir sonunda cami nerdeyse yeniden yapılmış ve 1955 yılında ibadete açılmıştır. Cami harâbe haldeyken, ikinci kez inşâsı anlamına gelen dirilişi İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak´ın himmetleriyle olmuştur.
Halk arasında Ulu Cami ile ilgili anlatılan ve bugüne kadar devam eden rivayetler vardır ki, işte onlardan bir kaçı. Derler ki;
- Ulu Cami´nin yerinde eskiden de bir mabed varmış, temelini Nuh Peygamber atmış, mihrap ve minberi arasında bulunan eski zamanlara ait bir yazı ile ?Nuh´un evlatları tarafından yapıldığı? yazılı imiş. Tamirat sırasında bu taşlar altta kalmış.
- Eskiden, büyükler yaramaz çocukları yatıştırmak için, Ulu Cami´nin altının su olduğunu söylerler, ?Sivas bu sudan batacak? derler, bu suyun, yapağı yünler ile durdurulduğunu söylerlermiş.
- Hızır Direği Hızır´ın, perşembeyi cumaya bağlayan gece, Ulu Cami´de, Hızır direğinin yanına geldiğine inanılır. Ulu Cami´deki 50 direkten, minareye çıkılan hizada ikinci direk Hızır direği olarak bilinmektedir. Halkın inanışına göre, cami yapılırken bu direk kendiliğinden yükselmiş. Hızır´ın bazı insanlarla konuştuğu gibi İsmail Hakkı Toprak´ın da burada Hızır´la konuştuğu söylenir. Hızır direğine nur yağdığına inanıldığı için, camiye gelenler bu direk dibinde oturmak isterler.
- Eskiden yapılan uygulamalar ve diğer halk inanışları da şöyledir: Dileklerinin olmasını isteyenler Hızır direği etrafında 7 kere döner, başı ağrıyanlar da Hızır direğinin dibinde okunurlarmış. Yine çok eskiden, başı ağrıyan hanımların tülbentleri salâdan önce müezzine verilerek, minarenin şerefesinde dolaştırması istenir, sonra hasta kimse tülbenti başına örtermiş.
- Ulu Cami´nin yapılışı ile ilgili menkıbeyi de Vehbi Cem Aşkun şöyle belirtmiş: Cami ilk önce Gazhane mevkiine (Demiryolu İstasyonu ve stadyumun bulunduğu bölge) yapılacakmış. İnşâsında kullanılacak malzeme, gündüz akşama kadar, Gazhane´ye taşınıyor, sabahleyin ise bu malzeme, caminin bugünkü yerinde bulunuyormuş. Aynı hal kırk gün devam etmiş. Nihayet bir ihtiyar gelmiş, caminin bugünkü yere yapılmasını söylemiş ve kaybolmuş, Hızır olduğuna inanılan bu ihtiyarın dediği yapılmış ve onun görüldüğü yere dikilen caminin ilk direğine Hızır direği denilmiş.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere?
Kaynakça
(1) Evliya Çelebi Seyahatnamesi
(2) Prof. Dr. Refet Yinanç - ?Sivas Abideleri ve Vakıfları? Vakıflar Dergisi¸ Sayı: XXII.
(3) Prof. Dr. Erdal Eser - 23.11.2018 tarihli Hürriyet Gazetesi
(4) Prof. Dr. Alim Yıldız (Editör) - Sarıhatipzadeler - Buruciye Yayınları
(5) Necip Günaydın - ?Senusî´nin Tarihî Hutbesi?, Hayat Ağacı S: 3 Yaz 2005, Sivas,
(6) Müjgan Üçer - Bir Gönül Eri İhramcızâde İsmail Hakkı - Sivas, 2010
(7) İsmail Hakkı Altuntaş - İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı Toprak, İstanbul, 2007
(8) Vehbi Cem Aşkun - Sivas Folkloru, Sivas, 1941
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?