Bir dünya yaratıyor insan;
rüyalar, düşler, hayaller…
kimilerine veriliyor bazı roller;
dağıtılıyor umutlar…
İnanmak istedikleri hep öne geçiyor…
Sonra yarattıklarına tapınma başlıyor…
Büyütülüyor; büyüyor hayaller,
gerçekle serap karışıyor
öyle tatlı ki düşler,
ucu sonu yok ki hayalin,
dönülüyor, terk ediliyor;
kimi zaman korku oluyor gerçekler,
biraz yumuşaksa kalp;
tanışmışsa bir defa sevgiyle
amadedir çabucak inanmaya,
gönül desen;
hep görünmeyen yükseklerde;
ama hazırdır şahinlere av olmaya,
işi zaten o…
Ay ışığı benden çok hayale dost oluyor,
yıldızlar desen;
adı üstünde, olmayan yıldız
yaratmak değil mi mesleği,
mehtap; göz kamaştırmaktır işi,
geceler ki;
her bir doğruyu gizlemezler mi?
Hele o şarkılar; ruha akıtılan melankoli…
Esirdir artık akıl hayale,
köledir yarattığı,
gerçek olmayan sevgiliye
gerçek olsa da kılavuzu gönüle…
Geceler haramdır sabah olmaz,
uykular korkudur;
hayaller kaybolur, ya rüyalara gelmezse?
Artık;
acılar zevk verir, sevgili; hayır! Yok derse,
mutluluk bakışlarındadır onun,
tebessümü umuttur,
kaş çatışı karalar bağlamaktır hayata
senin değildir artık ruhun,
istemesen de her çırpınışta,
gönüllüsündür kollarına tutunmaya,
sürer gider
gel-gitler
kimi gün isyanlarda
kimi gün sevdalardadır
aşka tutulan…
Ama bazen ortaya çıkar korkulan;
ulu dağlar birer küçük tepe,
heybetli görülen akarsular birer ırmak,
nefes aldığım, hayat veren o güzelim ormanlar
heyhat ağlıyorum; meğer birer serap!
Bir gün önce semalarda süzülen kanatlı meleğin,
ne işi vardır yerlerde?
Efsun bozulmuş,
sevda sisli bir rüyada ölmüştür…