Anadolu´nun her köşesi, gönül dünyamızı aydınlatan maneviyat erleri ile doludur. Sivas da bu yönden bereketli ve şanslı bir şehirdir. Sivas´ın hangi mahallesine giderseniz gidin, hangi caddesinde gezerseniz gezin mutlaka bir gönül tabibi sizi karşılayacaktır. İşte Sivaslılar olarak hemen her gün önünden gelip geçtiğimiz, kendisini ziyaret için her gün onlarca insanın il dışından ilimize teşrif ettiği manevî sultanlarımızdan biri de Meydan Cami girişinde medfûn olan Şemsüddîn Ahmed Sivâsî´dir. Bu büyük zâtı nereden anlatmaya başlasak, hangi yönüne vurgu yapmaya çalışsak inanın çok zor bir tercih. Çünkü onun hayatının, İslâm ve insanlık adına, hangi yönüne baksanız sizi hayran bırakan bir manzara ile karşılaşırsınız. Ailevi yaşantısı, ilim serüveni, ibadet ve sosyal hayatı; kısacası her alanda Kur´ân ve Sünnet ilkelerinin hüküm sürdüğü mükemmel bir hayat.
Bu kutup yıldızının tam adı, ?Ebü´s-sena Şemsü´l-milleti ve´d-din Ahmed b. Ebi´l-Berekat Muhammed b. Ârif Hasan ez-Zîlî es-Sivâsî?dir. Künyesi ?Ebü´s-sena?; lakabı ?Şemsüddîn?; asıl ismi ?Ahmed? ; mahlası ?Şemsî?dir . Esmer olmasından dolayı ?Kara Şems? olarak şöhret bulmuştur.
Şemsüddîn-i Sivâsî, Zile´de Mehmet Efendi ve Sultan Hanım´ın ikinci oğulları olarak 1517 yılında dünyaya gözlerini açmıştır. Abisi Muharrem Efendi, kardeşleri İbrâhîm ve İsmâîl Sivâsî Efendiler de kendisi gibi birer ilim ve maneviyat güneşi olarak yetişmiş seçkin insanlardır. Hazretin babası gönül dostlarını çok seven, ilim ve takva sahibi birisidir. Babasının ve ağabeyinin kabirleri Zile Devlet Hastanesi´nin önünde, kardeşleri İbrahim ve İsmail Efendilerin kabirleri ise Sivas/Meydan Camiinde bulunan türbededir.
Şemseddin Efendi, önce ilmî gelişimini tamamlamaya gayret ederek hayata atılmıştır. Bu konuda çok samimi olmalı ki, bu gün elimizde bulunan yirminin üzerindeki eserlerini yazmayı Mevlâ kendisine nasip etmiştir. Üstelik bu eserlerin neredeyse yarısı manzumdur. O, ilk eğitimini babasından almaya başlamış ve devrinin önde gelen âlimlerinden sarf, nahiv, usûl, mantık, meânî, kelâm, fıkıh, tefsir, Farsça, belâgat ve hadîs gibi ilimleri tedris etmiştir. Daha yirmi beş yaşında iken yani takvimler 1545´li yılları gösterdiğinde, büyük gramerci İbn Hişâm´ın ?Kavâidü´l-İ´râb? isimli eserine ?Hallü´l-Meâkid? isimli şerhini yazmış ve bu şerh medreselerde bir dönem okutulmuştur. ?Şerhu Muhtasari´l-Menâri´l-Müsemma (bi Zübdetü´l Esrâr), Nakdü´l-Hâtır, Menâkıb-ı Çehâr-ı Yâr-i Güzin, Menâzilü´l-Ârifîn, Risâle-i Umdetü´l-edip fi´t-taallümi ve´t-te´dip fi Kavâidü´l Farisî, es-Sefâyih fi tercemeti´l-Levâyıh, Divân-ı Şemsi (Ârifâne), Süleyman-nâme, Risâle-i Gülşen-Âbâd, Heşt-Behişt ve Menâkıb-ı İmâm-ı Azam? onun geniş ve değerli ilim hazinelerinden sadece birkaç tanesidir.
Sivas´ın manevî güneşi, sadece ilim yolunda mesafe kat etmemiştir. Yetiştirdiği talebeleri ile de bizlere güneş olmayı hak ettiğini göstermiştir. Yeğenleri Abdülmecîd-i Sivâsî, Abdülehad Nûrî-i es-Sivâsî, Şeyh Recep Efendi ve oğlu Müeyyed Efendi başta olmak üzere birçok insanın yetişmesinde emeği olmuştur. Ayrıca gerek döneminde ve gerekse de kendinden sonra birçok hak âşığını etkilemeyi başarmıştır. Örnek olarak zikretmemiz gerekirse, kendi döneminde henüz bir delikanlı olan Aziz Mahmûd Hüdâyî (ö.1623) üzerinde derin izler bırakan Şemsüddîn Efendi, kendi neslinden/torunlarından ?İkinci Şems? olarak da bilinen Ahmed-i Sûzî üzerinde de etkili olmuştur.
Şemsüddîn Efendi, daha yedi yaşındayken Amsayalı Hacı Hızır Efendi isminde babasının manevî üstadı olan zâtı babası ile beraber ziyarete gitmiş, Hızır Efendi kendisine teveccühte bulunup dua etmiştir. Yıllar sonra Şemsüddîn Efendi, kendisine verilen ilim ve maneviyatın bu dua bereketi ile olduğunu ifade etmiştir.
Şemseddin Efendi, ara vermeden Tokat´ta bulunan Arakıyeci-zâde Şemsüddîn Efendi isimli bir âlimin derslerine uzun yıllar devam eder ve İstanbul Sahn-ı Seman Medreseleri´nden birinde üstat olmaya hak kazanır. Ama Şemsüddîn Efendi´nin gönlünü meşgul eden bir şeyler vardır ve o bir türlü bu problemine çözüm bulamamaktadır. Gönlünü aşk ateşi sarmıştır ve şiddetle bir rehbere ihtiyaç duymaktadır. Muslihuddîn Efendi isimli bir gönül erinin gözetimine girer ve dördüncü tavra/nefs-i mutmainne kadar manevî ilerlemesini bu zâtın gözetiminde tamamlar. Üstâdı vefat edince suyu çekilmiş denize dönen Şemsüddîn Efendi´nin gönlündeki ateş daha da hararetlenmeye başlar ve kendisini feraha kavuşturacak bir gönül eri aramaya koyulur. Ama kâh ilmi ona mani olur kâh da gönül insanları yaşlılıklarını bahane ederek onu irşat etmeye yanaşmazlar. Meselenin bir de takdir yönü vardır elbette. Çünkü Şemsüddîn Efendi´nin nasibi olan yol göstericisi ona gelmek üzeredir. Islah olmak için kapısını çaldığı Mustafa Kirbâsî ona bu durumu şöyle özetler: ?Evlâdım! Ben yaşlı birisiyim seni terbiye ile meşgul olamam. Ama merak etme senin şeyhin/rehberin altı ay sonra senin ayağına gelecek? der. Ve tam altı ay sonra Tokat´a gönülleri âbâd etmek üzere bir kutup yıldızı çıkagelir ki bu kişi Abdülmecîd-i Şirvânî´den başkası değildir. Şemsüddîn Efendi, heyecanlanır ve hemen üstadın ziyaretine gider. Üstadın ağzından çıkan her kelime Şemsüddîn Efendi´nin gönlüne bir ok gibi saplanmaktadır ve halk ile yapılan sohbetin ardından Abdülmecîd Efendi Şemsüddîn Efendi´nin intisap isteğine karşılık olarak: ?Siz bu civarlarda tanınan birisiniz intisap isteğinizden sonra pişmanlık duyabilirsiniz? deyince Şemsüddîn Efendi:
?Canlar fedâ muhabbet-i canâna ser değil
Ashâb-ı aşka terk-i ser etmek hüner değil? cevabını verir. Abdülmecîd Efendi ise;
?Yâre yol iki kademdir birisi câna bas
Çünkü bu meydâna geldin merd isen merdâne bas? diyerek talebeliğine onu kabul eder ve şu sözleri sarf eder: ?Ey Kara Şems! Benim yurdumu müritlerimi, sevdiklerimi bırakıp buraya gelmem, Allah´ın emri ve Resulullah´ın işareti ile seni irşat etmek içindir.?
Bereketli bir birlikteliğin ardından icazet alan Şemsüddîn Efendi, maddî ve manevî anlamda insanları irşat etmeye başlar ki bu dönemde henüz Zile´dedir. Zile o günlerde Sivas´a bağlı bir sancak konumundadır. Bu sıralarda Sivas Valisi Koca Hasan Paşa Sivas´ta bir câmi yaptırır ve burada hizmet sunacak birisini aramaya başlar. Kendisine Şemsüddîn Efendi´den bahsedilir o da Şemsüddîn Efendi´ye Sivas´a gelip yerleşerek yapılan camide vaazlar vermesini ve dergâhta hizmetler sunmasını teklif ister. Şemsüddîn Efendi, ailesi ile bu teklifi değerlendirir neticede eşi, çocukları ve birçok akrabası ile Sivas´a gelerek yerleşir bahsi geçen cami ve dergâhta yaklaşık 34 yıl irşat ile meşgul olur.
İnandığı gibi yaşayan bu gönül insanı halkın her tabakasından saygı ve hürmet görmüştür. Birçok Osmanlı Sultanı ve devlet adamı Şemseddin Efendi´ye ilgi ve alâka göstermiş hatta bir kısmı Şemseddin Efendi´nin tarikatı olan Halvetiyye/Şemsiyye´ye intisap etmiştir. Kanunî, II. Selim, III. Murat ve III. Mehmed, Şemseddin Efendi´nin tesir halkasına giren Osmanlı Sultanlarıdır. Bunlardan, Şemsüddîn Efendi´nin yaklaşık seksen yaşında iştirak ettiği ?Eğri Seferi? ve yaşanan bazı hâdiseler dolayısı ile III. Mehmed kendisine intisap etmiş, İstanbul´da kalması için ricalarda bulunmuş ama Şemsüddîn Efendi kabul etmeyerek Sivas´a dönmüştür. Meşhur Şeyhü´l-İslâm Hoca Sadettin ise Şemsüddîn Efendi´ye kendi cübbesini takdim etmiş, ?Efendim, bu makamlara sizler layıksınız? diyerek iltifatta bulunmuştur.
Şemsüddîn Efendi´nin, ilim öğrenmek, maneviyat eğitimi, talebe yetiştirmek, Müslümanların dertleri ile dertlenmek, gönüllere yön vermek ve daha birçok bereketli hizmet türü ile geçen yaklaşık seksen yıllık ömrü Eğri Seferi´nin ve soğuğun yaptığı tahribatla artık sona ermek üzeredir. Zikir halkası kurulur ve Şemsüddîn Efendi, son anlarında Rabbini zikir ile Rabbine kavuşmayı/vuslatı arzulamaktadır. Zikir meclisinin nurlara büründüğü bir anda Şemsüddîn Efendi, ?Ben yüzümü yeri ve göğü eşsiz yaratana döndüm? âyetini okuyarak bu fânî âlemden bâkî âleme göçmüştür. Vefatı, İslâm dünyasında büyük üzüntü ile karşılanmış, cenaze merasimine yaklaşık altmış bin kişi iştirak etmiştir. Yıllarca hizmet verdiği, genellikle tefekkür için oturduğu Meydan Camii avlusundaki makamına defnedilmiştir. Kabrinin üzerine yaklaşık üç yıl sonra bir türbe yapılmıştır.
Vefatı sebebiyle bazı tarihler düşülmüştür ki şunlardır:
?Kadriyâ târîh-i fevtin didim
Nüh felek şems dolandı nûr ile?
?Ey Hüsâmî fevtine târihtir
Zümre-i pâk Şemsîye Firdevs câh?
?Dolundı hayf Şems-i ma´nâ dîdeden zâil oldu.?
İslâm dünyasındaki meşhur ?Üç Şems?ten biri olarak kabul edilen Şemsüddîn-i Sivâsî, Sivas/Meydan Cami´ndeki mütevazı ama vakarlı türbesinde hâlâ kendinden feyiz almak isteyenleri mesajları, eserleri ve hayat anlayışı ile ıslah etmeye devam etmektedir. Sivas´ın bu maneviyat güneşine Mevlâ´dan rahmet diliyoruz.
SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?