?Mor Ali Baba? isminin Sivaslı her bireyin gönlünde ayrı bir yeri vardır. Yıllardır yetiştirdiği Kur´ân bülbülleri ile Sultan Şehrin sakinlerinin zihinlerinde ve gönlünde yer eden bir Kur´ân kursuna ismini veren Mûr Ali Baba hakkında bildiklerimiz ise anlatılan birkaç menkabenin ötesine geçmemektedir. Sivas´ın bu maneviyat öncüsü hakkında kendi eserinde naklettiği bilgiler ışığında sağlam ve güvenilir bilgileri paylaşmayı bu noktada önemli bir görev addediyoruz. Hazret hakkında kaynaklarımızda nakledilen birçok bilginin halifesi, oğlu ve torununa ait bilgilerle karışmış olması bizi böyle bir çalışma yapmaya yönelten sebeplerin başında gelmektedir.
Abdülkadir-i Geylânî´nin mesajını üstadının işareti ile Sivas´a taşıyan Mûr Ali Baba´nın tam ismi ?Şeyh Mehmet el-Muttalib b. Mor Ali İbn Ahmed Paşa?dır. (Ömer Demirel, Osmanlı Şehir-Vakıf İlişkisine Bir Örnek: Sivas Şehir Hayatında Vakıfların Rolü, Ankara 2000, s.64.) Mûr Ali Baba´nın/Mehmet Efendi´nin babası Sivaslıdır ve Mehmet Efendi´nin doğumu babasının Kerkük´teki resmi görevi sırasında olmuştur. (Kadir Özköse, ?Osmanlı Devleti Döneminde Sivas´ın Tasavvufî Kültür Yapısı?, Osmanlılar Döneminde Sivas Sempozyumu Bildirileri, Sivas Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yay., Sivas 2007, c.II, s.58.) Doğum tarihi hakkında kaynaklarımızda çok farklı bilgiler verilmekle birlikte (Onun doğum yılını, Vehbi Cem Aşkun, (Sivas Şairleri, Kamil Matbaası, Sivas 1948, s.106), 1805; Ata Terzibaşı, (Kerkük Şairleri, Cumhuriyet Basımevi, Kerkük, 1968, c.II, s.26) 1807; İbrahim Olcaytu, (Folklor Defterleri(1907?1945), Haz. Sadık Perinçek, Kalem Yay., Ankara 2001, c.II, s.65) 1812 olarak nakletmiştir.) kanaatimiz Mehmet Efendi´nin 1812 yılında dünyaya geldiği yönündedir. (Yüksel Göztepe, ?Mûr (Mor) Ali Baba Hazretleri?, Bir Gönül Eri: İhramcızâde İsmail Hakkı, Buruciye Yay., Sivas 2010, s.31-32.) Bu veriye göre 72 yaşında vefat eden Mehmet Efendi´nin vefat yılı 1884 olarak karşımıza çıkmaktadır. (Onun vefatını Doğan Kaya, (?Sivas´ta Yatırlar?, Uluslararası Türk Dünyası Eren ve Evliyaları Bildirileri, Evrak Yay., Ankara 1998, s.272) 1882; Olcaytu, (Folklor Defterleri,-II, (1907?1945), s.75), 1884; İbrahim Aslanoğlu, (Sivas Meşhurları, Sivas Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yay., Sivas 2006, c.I, s.65) 1892 ve Orhan Sağlamer, (?Mor Ali Baba Tekkesi ve Zaralı Şeyh Seyfettin Özturhan?, Revak Dergisi, Sivas 2002, s.210) 1898 olarak nakletmiştir.) Sivas´ta vefat eden Mehmet Efendi, Çayırağzı Mahallesi Kızılırmak Sağlık Ocağı karşısında yer alan dergâhının bahçesine defnedilmiştir.
Kerkük´te, rüyasında kendisine manevî bir işaretle yön gösteren büyük Kâdirî üstatlarından Abdurrahman-ı Hâlisî´ye (ö.1275/1858) (Abdülbaki Gölpınarlı, ?Hâlisiyye?, İslam Ansiklopedisi, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., Ankara 1970, c.XVIII, s.391; Hayderîzâde İbrahim, ?Terâcim-i Ahvâl-i Sûfiyye?, Tasavvuf, 13 Rebiülevvel 1329?31 Mart 1337, Sayı: 4, s.3?4; Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Meclis-i Vâlâ, nr.3203, 19 Cemâziye´l-âhir 1264/23 Mayıs 1848.) intisap eden Mehmet Efendi, daha çok, üstadının kendisine verdiği ?Mûr? lakabı ile anılmıştır. Üstadı bu sıfatı kendisine çalışkanlığı sebebiyle vermiştir. (Mûr Ali Baba, Tenbihü´s-sâlikîn, Millet Kütüphanesi, A.E. Şer´iyye Bölümü, D.N: AEsry848, vr.95a-104b.) Farsçada ?Karınca? (C.S.Revnakoğlu, ?Tarikatların Tarihine Toplu Bir Bakış V?, Tarih Dünyası, c.I, Sayı: VI, s.255.) anlamına gelen bu kelime zamanla halk arasında ?Mor? şekline dönüşmüş ve Mehmet Efendi ?Mor Ali Baba? şeklinde tanınmıştır. (Bir rivayette Mehmet Efendi´nin, yedi yıl dağlarda ve çöllerde cezbeye tutulup gezmesinden dolayı ?Mor´ bir renge büründüğü ve bu sebeple Mor Ali Baba şeklinde anıldığına dair ifadelere rastlanmaktadır. Sağlamer, Mor Ali Baba Tekkesi, s.209. Bazı kaynaklarda da kalender meşrebi sebebiyle bu sıfatla anıldığı ve daha sonra ?Mûr? ifadesinin ?Nûr? şeklinde dönüştüğü yönünde bilgiler de yer almaktadır. Sadık Vicdanî, Tarikatlar ve Silsileleri, Hazırlayan: İrfan Gündüz, Enderun Kitabevi, İstanbul 1995, s.138; Hüseyin Vassaf, Sefine-i Evliya, Haz: Mehmet Akkuş-Ali Yılmaz, Kitabevi Yay., İstanbul 2006, c.IV, s.363; İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara 2000, c.II, 708. Mehmet Efendi´nin eserinden anlaşıldığı kadarıyla bu sıfat üstadı tarafından ilk karşılaşmalarında Mehmet Efendi´ye verilmiş bir sıfattır. Mûr Ali Baba, Tenbihü´s-sâlikîn, vr.95a.)
?Tenbihü´s-sâlikîn? (Bu eser, Millet Kütüphanesi A.E. Şer´iyye Bölümü´nde AEsry848 demirbaş numarası ile kayıtlıdır. 142 varaktan oluşan eser, nesih hatla kaleme alınmıştır. Dili Osmanlı Türkçesi´dir. Her sayfada 15 satır bulunan eserin ebadı 178x113,122x67 mm´dir. www.milletkutup.gov.tr Mehmet Efendi´nin ?Enfâsü´r-Rahmâniyye Tercümeyi Tarîk-i Rahmâniyye fî menâkıb Müceddet Geylaniyye? isimli bir eserinden daha bahsedilmektedir. Göztepe, ?Mûr (Mor) Ali Baba Hazretleri´, s.40. Fakat yaptığımız kütüphane taramalarında bu esere ulaşma fırsatımız olmamıştır.) isimli eserinde Mehmet Efendi, rüyasında üstadının babası Şeyh Ahmed Efendi´yi (ö.?) gördüğünü, onun kendisine bir Kur´ân-ı Kerim vererek ?Oku? diye emretmesi üzerine Kur´ân-ı Kerim´i baştan sona kadar okuduğunu ve bu rüya ile ilim dünyasına adım attığını ifade etmiştir. Ahmet Efendi´nin birçok iltifatına kavuştuğunu belirten Mehmet Efendi, daha önce Kur´ân- Kerim´i okumayı bilmediği halde uyandığında Kur´ân-ı Kerim´i okuyabildiğini ve hemen Kur´ân okuyan ihvanların yanına giderek Allah´ın kelamını okumaya devam ettiğini nakletmektedir. Bu olaydan sonra bir ay içerisinde bir öğreticinin gözetiminde Kur´ân-ı Kerim´i baştan sona ezberlediğini belirten Mehmet Efendi, ilmi yetkinlik için üstadı Abdurrahman Efendi´nin birinci halifesi Muhammed (Mehmet Efendi)´ye hizmet ettiğini ve medresede beş yılda elde edilebilecek bir seviyeye üstadının bir kerameti olarak iki yılda kavuştuğunu söylemektedir. (Mûr Ali Baba, Tenbihü´s-sâlikîn, vr.101a-102b.)
Sivas´a geldikten sonra Kerkük´ten tanıdığı bir dostunun evinde kalmaya başlayan Mehmet Efendi daha sonra Şemsî Dergâhı´nda ikamete başlamıştır. Burada görev yapan Şemsi Sivasî´nin torunlarından İbrahim-i Sivasî (ö.?) ile tasavvufî terbiyede takip edilecek yöntemler konusundaki yaşadığı fikir ayrılığı sebebiyle kısa bir süre sonra bu dergâhtan ayrılmıştır. Bundan sonra, üstadının emri ile kimseden yardım almadan dergâhını (Sivas Vakıflar Bölge Müdürlüğü Arşivi, 604 numaralı defterin 207. sayfasında dergâhın fizikî yapısı ile bilgilere de rastlanmaktadır. Buna gör dergâh; zikirhâne, şeyh odası, sofa, bir meydan odası, iki derviş hücresi, haremlik, bahçeli bir kâgir hamam, ahır, samanlık ve müştemilatı, matbah ve üç odalı müştemilatı, kahve ocağı, abdesthane gibi birimlerden oluşmaktadır. Yine bu vakfiyede çeşitli şahsiyetler tarafından değişik bölgelerde bağışlanan bağ, bahçe ve dükkânlar da sıralanmaktadır. SVBMA, Nu:604, s.217´ye kayıtlı olan bu vakfiye 25 Rebiülevvel 1295 tarihlidir. Babasının vefatından sonra dergâhta postnişin olan Gulamî, 26 Safer 1298/28 Ocak 1881 tarihinde yaptığı yeni vakfiye ile daha da zenginleştirmiştir. Bu vakfiyeye göre Gulamî, Gürün Ulu Camii bitişiğinde büyük bir avlu içerisinde iki katlı bir dergâh tesis etmiştir. Dergâhın üst katında Semahane yer almakta biri fevkani ikisi tahtânî olmak üzere üç odası bulunmaktadır. Gulamî, Gürün Dergâhı´nın mütevelliliğini üzerine almış sonraki şeyh tayinini de Mor Ali Baba Dergâhı şeyhinin yetkisine bırakmıştır. Gulamî, Gürün´deki dergâha halifesi Habibzâde Hafız Süleyman b. Mustafa´yı (ö.?) görevlendirmiştir. SVBMA, 1993 numaralı defter (19 Şevval 1300), s.80,82; Hür Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, İnsan Yay., İstanbul 2004, s.374.) inşa eden Mehmet Efendi, hiç vakit kaybetmeden irşat faaliyetlerine başlamıştır. Bu anlamda, Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa´nın (ö.1318/1901) ?Gidemediğin yer senin değildir? sözünü kendisine rehber edinerek Sivas ve çevresinde birçok yol, çeşme ve binanın yapımında etkin roller üstlenmesi onun ?Halka hizmeti Hakk´a hizmet? olarak gören tasavvufî düşüncesini göstermesi bakımından önemli bir veridir. Mehmet Efendi, Sivas-Zara ve Sivas-Gürün yollarının yapımı için topluma öncülük yapmış, Kepçeli Mevkii´nde toplanan halka bu yolların yapımının ne denli önemli bir iş olduğunu anlatmış, onları bu konuda ikna etmiştir. Kendisi de bu yolların bir an önce hizmete geçebilmesi için kazma kürek çalışmıştır. (Ömer Demirel, Osmanlı Dönemi Sivas Şehri, Sivas Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yay., Sivas 2006, s.55; Saim Savaş, Bir Tekkenin Dinî ve Sosyal Tarihi, Dergâh Yay., İstanbul 1992, s.31; Âlim Yıldız, Sivaslı Şairler Antolojisi, Kitabevi, İstanbul 2003 s.31.)
Sivas´ta Münteha hanımla evlenen Mehmet Efendi´nin bu evliliğinden Abdülkadir-i Gulamî (ö.1303/1886) dünyaya gelmiştir. (Recep Toparlı, Abdülkadir Gulâmî Divan, Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yay., Erzurum 1992; İsa Çelik - İsmail Çelik, ?Bir Sûfî Şair: Abdülkâdir-i Gulamî?, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi [TAED] 42, Erzurum 2010, s.97?118; Betül Karakaya, Abdülkadir Gulamî, Hayatı ve Tasavvufî Düşüncesi, CÜSBE (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Sivas 2008.) Mehmet Efendi´nin ikinci eşi Zahide Hanım´dır. Mehmet Efendi´nin kendisinden önce vefat eden bir hanımı daha vardır ki bu hanımının ismi Tuti (Dudu) Hanım´dır ve bu eşinden Seyfeddin, Muhyiddin, Abdurrahman ve Ali Sırrı isimli dört çocuğu dünyaya gelmiştir. (Talip Mert, ?Kerkük´ten Yola Çıkan Karınca: Mûr Ali Baba´ya Dair Arşiv Belgeleri?, Hayat Ağacı, Sayı:9, Sivas 2007, s.87.)
Mehmet Efendi, Sivas ve çevresinde etkilediği isimlerle de dikkat çeken birisidir. Meşhur edebiyatçı Ziya Paşa (ö.1880), İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak (ö.1387/1969), Şeyhülislam Mustafa Hayri Efendi (ö.1339/1921), Sivas Valileri Halil Rıfat Paşa (ö.1318/1901) ve Hasan Hilmi Paşa (ö.?), Muhammed Rüstem Râşid Efendi (ö.1280/1863), Abdullah Haşim el-Mekkî/Arap Şeyh (ö.1923), Meclis Başkâtipliği yapmış Tevfik Bey(ö.?), Yusuf Ziya Başara (ö.1943) ve sadrazam danışmanlığına yükselen Hacı Ali Başmabeyinci (ö.?) gibi birçok ismin yetişmesinde ve hayata bakışlarında etkili olmuştur. (Göztepe, ?Mûr (Mor) Ali Baba Hazretleri?, s.39?40.)
Mehmet Efendi, ilmî ve manevî kişiliği ile hemen her sosyal olayda başrolde olmuş hayata pozitif bakabilmiş ve yaratılana hizmet merkezli faaliyet yürütmüş bir isimdir. Mehmet Efendi, günümüz insanına ayrışmayı değil bütünleşmeyi, ötekileştirmeyi değil dostluğu, kaprislerden uzak fedakâr bir kişiliğe sahip olmayı ve insana hizmet şuurunu miras olarak bırakarak bu fani âlemden ayrılmıştır. Bugün bizlere düşen görev, vatanperver, samimi, fedakâr, bütünleştirici, azimli, ilme düşkün ve yaratılana hizmet şuuru ile hareket ederek hayatlarına anlam katan bu büyük insanları rahmetle yâd edip onların hayat ölçüleri ile hayatımıza yön verebilmenin gayreti içerisinde olabilmektir. Unutulmamalıdır ki ancak fedakârlık, samimiyet, el emeği ile kazanç, birlik ve beraberlik için çaba ve gayret göstermek gibi güzel ahlâk ilkeleri ile günümüz ve geleceğimiz anlam kazanabilecektir.