USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

SİYASET DIŞI

25-05-2021

Türkiye zor bir coğrafya ve İbn-i Haldun’un dediği gibi coğrafya kader.  Her ne kadar yüz yılı aşkın bir süredir halk kendi tercihini yaparak demokrasi ile idare edilse de bizim gibi ülkelerde siyaset dışı müdahaleler maalesef eskiden beri hep süregeldi. Türkiye Türklere bırakılmayacak kadar önemli diye bakan emperyal ülkeler bizi kontrolde tutmak için sürekli bizim seçtiklerimizi siyaset dışı müdahalelerle yıprattı, yok etti. Geçmişte yüzleştiğimiz darbeler bunun sonucuydu. 1960, 1971, 1980 askeri darbeleri, 1997 postmodern darbe dizaynı hep planı dışarıda yapılan ve içeride uygulanan siyaset dışı müdahalelerdi.

2002 seçimlerinde Ak Parti’nin iktidara gelmesi ve sürekli seçimleri kazanarak iktidarını sürdürmesi siyaset dışı müdahaleleri artırmakla birlikte aleni hale getirdi. Özellikle İsrail Cumhurbaşkanına karşı Başbakan Erdoğan'ın bir dakika çıkışı sonrasında ABD ve İsrail siyaset dışı operasyonlarını aleni ve fütursuzca yapmaya başladı. Her seferinde Ak Parti’nin bağışıklığını güçlendiren müdahaleleri şöyle bir hatırlayacak olursak geçtiğimiz 20 yılda ne badireler atlattığımızı daha net anlarız.

2006 Yılında Ak Parti ilk Cumhurbaşkanını seçmeye hazırlanırken ilk olarak kaos yaratmak üzere Fetö eliyle Danıştay’a saldırı düzenlendi. Saldırgan anında yakalanıp girişim aydınlatılınca, sözde STK'lar devreye girdi ve Cumhuriyet mitingleri başladı. Yetinilmedi, Anayasa maddeleri eğilip bükülerek 367 krizi çıkarılmak sureti ile Ak Parti’ye Mecliste Cumhurbaşkanı seçtirilmedi. Halka giderek Cumhurbaşkanını seçmeyi başaran Ak Parti’ye, 2008 yılında gazete kupürleri dayanak yapılarak kapatma davası açıldı.

2012 yılına gelindiğinde ise dönemin Başbakanını Fetö yargısına teslim etmek için MİT Müsteşarlığına operasyon yapıldı, hem de Başbakan’ın ameliyat olmak için hastaneye yattığı sırada. 2013 Mayısında ise ağaç bahaneydi ama hedef yine Erdoğan hükumeti idi. Gezi Parkı ayaklanması sahneye sürüldü günlerce büyükşehirler yakıldı, yıkıldı. 2013 yılının sonunda ise 17/25 Aralık yargı darbesi vizyona girdi. Hedef ülkeyi yönetenleri itibarsızlaştırıp, görevden uzaklaştırmaktı.

2015 yılında Rusya ile savaşa sokmak için Fetöcü klikler eliyle Rus uçağı düşürüldü.  Yine aynı yıl içinde bize diz çöktürmek isteyenler, sadece Fetö ve Deaş’ı değil, PKK'yı yıkıcı bir şekilde kullanmaya başladı. PKK çözüm sürecinin sağladığı hoşgörü ikliminden de yararlanarak Güneydoğudaki şehirlerimizde hendek operasyonlarını başlattı.

2016 yılına gelindiğinde ise hiçbir şekilde başarılı olamadığını gören dış mihraklar, bilindik ve bizim alışık olduğumuz bir yönteme başvurarak son kozu kullandı. Fetöcü askerler(!) kendi vatandaşının üstüne bomba atacak kadar gözleri dönmüş bir şekilde Askeri Darbe yapmaya kalkıştı. Olmadı aynı yıl bir kez daha Rusya üzerinden iktidarı değiştirmek üzere Rus Büyükelçi Fetöcü bir polis eliyle suikasta uğradı.

Tüm bu siyaset dışı müdahaleleri hatırlayınca son bir hafta içinde yaşadıklarımız ne tesadüf ne şaşılacak bir durum. Yukarıda saydığımız bütün siyaset dışı müdahalelerin arkasında dış güçler, daha açık bir ifade ile ABD, İsrail ve işbirlikçileri vardı. Onca girişimden sonuç alamayan bu devletler Türkiye’yi her geçen gün daha kontrol edilemez gördüğü için artık açık açık Erdoğan ve Hükumetlerinden kurtulma amacı ile içerideki beşinci kol faaliyetlerine destek vereceğini ilan etti.

Bıden daha seçilmeden gazetecilerin karşısında “Türkiye’deki iktidarı devireceğiz, bunu artık içerideki her türlü muhalif unsuru destekleyerek devireceğiz,” dedi. Bıden’in seçilmesinden sonra ise Türkiye’deki siyasi muhalefet daha cesaretle ve özgüvenle yeni sürüm propaganda ve algı operasyonlarına başladı. Sıkça erken seçim soslu çıkışlar izledik. Son bir haftaya bakacak olursak yine şaşırmadık. Önce Akşener meclis kürsüsünden İsrail'in katil Başbakanı Netenyanu'yu Erdoğan'ın İsrail versiyonuna benzetmesi ile akıl almaz bir çıkış yaptı. Hemen ardından ABD sözcüleri Erdoğan'ı antisemitist olarak ilan etti. Sonra Erdoğan'ın adam edip siyaset sahnesine çıkardığı Ali Babacan fütursuzca, yaptığı ihaneti alenileştirdi ve “ben 2018’de Erdoğan'ın adaylığına imza verirken aynı zamanda Gül'ün muhalefetin ortak adayı olması için çalıştım,” dedi. Sonra daha da zavallı bir süreç başladı. Yaptığı onca kirli işin hesabını vermemek için yurt dışına kaçan eli kanlı bir Mafya lideri üzerinden algı operasyonu başladı. Söz konusu çete lideri peş peşe internet üzerinden videolar yayınlayarak iktidarı ve bakanlarını hedef aldı. Onun söylediği her şeyi doğru kabul eden siyasi muhalifler mal bulmuş mağrıbi gibi hükumeti hedef alan açıklamalar yapıyor. Yani kıssadan hisse şudur ki; Özelikle son on yıldır akla gelebilecek her türlü yöntemi deneyenler bir an önce Erdoğan’dan kurtulmak için çeteleri kullanacak kadar düştüler. Eğer bu kadarını göze aldılarsa bundan sonra nelerin olacağını insan endişe ile merak ediyor.

Seçime kadar daha iki yıl var. Bu iki yıl içinde bunların üzerine konacak hiçbir siyaset dışı müdahale beni şaşırtmaz. Olayları yakından takip eden kimseyi de şaşırtmaz. Amaç bir an önce Türkiye’yi ABD ve İsrail'in kucağına oturtmak, parçalı iktidarlarla dış müdahalelere açık hale getirmek ve yönetmek. Bunu sağlamak için onlar durmayacak. Önemli olan bizim bunlara karşı nasıl bir duruş sergileyeceğimiz. Cumhuriyetin 100. yılında biz bunu göreceğiz. Ya bir yüz yıl daha onların kontrolünde sürünüp heder olacağız ya da Türk gibi, Müslüman gibi yaşayıp, Türk gibi, Müslüman gibi öleceğiz.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?