Rahmetli Başbakanlardan Bülent Ecevit demiş ki; “Türk siyasetinin sorunu iktidar sorunu değil, muhalefet sorunudur. Eğer iyi bir muhalefet yapısı olursa iktidardan dertlenen, şikâyet eden vatandaş endişeye kapılmaz, nasılsa seçim gelecek muhalefeti seçeriz, tüm sorunlarımız çözülür diye düşünür. Eğer iyi bir muhalefet yok ise vatandaşın siyasetten umudu kesilir. Tercih şansı azalır”
Tam da bugünleri anlatmış. Türk siyasetinde muhalefet sorunu o kadar derin, o kadar köklü, o kadar zirve yapmış durumda ki muhalefeti oluşturan siyasi partiler dünya tarihinin gördüğü en büyük felaketlerden birini yaşadığımız şu günlerde dahi yönetmeye talip oldukları Devletin yanında yer alamıyorlar. Acziyet içindeki vatandaşa umut veremiyorlar. Hatta öyle ki dünyanın kabul ettiği felaketin boyutuna dahi inanmıyorlar. Beş yüz binden fazla evin yıkıldığı, on binlerce insanın hayatını kaybettiği, yüz binin üzerinde insanın yaralandığı, milyarlarca ekonomik kaybın yaşandığı depremi bir operasyon aracı olarak kullanmaya kalkıyorlar. Sırf iktidarı yenebilmek için algı operasyonlarının maşası haline geliyorlar.
Felaketten etkilenen insanları kurtarmak, enkazı kaldırmak, afeti yönetmek için canla başla, gece gündüz insanüstü bir gayretle çalışan kurumları STK’ları, orduyu hedefe koymaktan imtina etmiyorlar. Yaşanan artçı sarsıntıdan çok algı, ölen insandan çok yalan söylüyorlar. Karga misali sürü halinde bölgeyi belediye başkanları ile birlikte gezerken “Devlet yok” diyor birisi. Yanındakiler hangi devletin belediye başkanları, kendisi hangi devletin vekili ise. Bir diğeri AFAD çadırının önünden “çadır yok” diye bağırıyor.
Devlet yok diyen belediye başkanlarından birisi Devletin tüm kurumları ile limanda çıkan yangını söndürmek için çabaladığı bir ortamda kendi belediyesine ait bir itfaiye aracını dronla çektirip “liman yangınını söndürdük” paylaşımı yapıyor. Devlet yok diye gezen başka bir belediye başkanı yine Devletin ilgili kurumlarının ilk günden itibaren tekrar ulaşıma açmak için çalıştığı havaalanına moloz taşımak için gönderdiği iki kamyonun fotoğrafı ile “Hatay Havaalanı’nın tamiratına başladık”, diyor. Daha da vahimi bu paylaşımları alan Genel Başkan “biz buraları tamir ediyoruz, kim istiyorsa bizi tutuklasın, diyecek kadar provokatif çıkış yapıyor.
Bir başkası halkı kışkırtarak kentsel dönüşüm projelerini engelleme çabalarını unutmuşçasına, “ülke depreme hazırlanmadı, aksine imar barışı çıkardılar”, diyerek iktidara yüklenmekten ar etmiyor. Bir diğeri açtıkları davalar sonucunda mahkemeden risksiz kararı aldıkları İskenderun için iktidarın mahkeme kararına uymak için çıkardığı kararnameyi utanmadan sallayarak “depremin suçlusu iktidardır”, diyebiliyor.
Hepsi koro halinde her gün algı peşinde koşup en büyük yalanı kim söyleyecek rekabeti yapıyor. Ancak hiç biri “yıkılan tüm binaları bir yılda yeniden yapacağım” diyen iktidara “sen yapamazsın ama biz senden daha erken yaparak halkın mağduriyetini gidereceğiz” diyemiyor. Yani hiç biri bir kere olsun sadra şifa cümle kurmuyor, yıkılan ülkeyi ayağa kaldıracak bir tek projeden söz edemiyor. Haliyle bu durum seçime beş kala vatandaşın tercih yapma şansını elinden alıyor. Siyasetten beklentisini azaltıyor. Çaresizliğine çare ekliyor. Velhasılı Türk siyasetinin ana sorunu muhalefettir diyenler bir kez daha haklı çıkıyor vesselam...