İnsanoğlu, bu fani dünya âleminin kubbesinde hoş bir seda bırakabilmek için kendisine verilen ömür sermayesini harcar durur… Su gibi geçen zamana, ‘Dur!’ deme yetkisine sahip de değildir… Düşüncesi ve eylemleri ile hayatına anlam katmaya çalışan insanoğlu, bu çabasında her zaman müspet yönde neticeler almayı başaramamıştır. Anlayışsızlığın ve inatlığın simgesi olan Firavun, zenginlik ve uzun ömür ile şımarıp alabora olan Karun ve gözünün önündekine hasetliği sebebiyle bir türlü iman nasip olmayan Ebû Cehil, bu kötü neticelerden sadece birkaç örnektir. Aklı ve kabiliyeti ile seçkin kılınan insanın tarihi bir o kadar da güzel neticeler ile sonlanan hayatları ihtiva eder. Zulme karşı direnen Hz. İbrahim, Firavun’un zulmüne rağmen imanında sebat eden Hz. Asiye, Hz. Peygamber’in mağara arkadaşı Hz. Ebûbekir… Bu yolun kutlu yolcularını saymaya ne mürekkep yeter ne de kâğıt…
Ömrüm boyunca tanıdığım, hayatına anlam katma çabasını ömrünün hiçbir noktasında ihmal etmeyen, inançlarından taviz vermeyen, dürüst, temiz, adaletli, kararlı, çalışkan ve fedakâr insanlardan bir tanesi de namı değer Çılhıdıklı Molla Hoca Efendiydi. Hoca Efendi’yi ilk tanıdığım günlerde çok sert bir mizaca sahip olduğunu, kimsenin onun karşısında konuşamayacağını düşünmüştüm. Ama… O güçlü ve sert mizacının arkasındaki samimi ve çocuksu hâli idrak edince de ne denli yanıldığımı anlamam çok uzun sürmedi… Kısa sürede birbirimize ısınmış, sanki yıllardır tanışıyormuşçasına bir samimiyetin içerisinde bulmuştuk kendimizi… Hoca Efendi’yi tanıdıkça ona olan hayranlığım artıyor, anılarını ve tecrübelerini anlattıkça kendisine daha da yakın hissediyordum kendimi.. Çünkü bizden biriydi Hoca Efendi; hayat mücadelesi her taraftan kendisini kuşatmış, bütün bu kargaşa içerisinde kendisini ilme, öğrenmeye ve öğretmeye adamış Anadolu’nun bağrı yanık binlerce kahraman ruhlu insanından birisiydi.
Molla Hocamız, anlatmaya başladı mı gözümüzün önünden, bir film şeridi gibi akmaya başlayan, imrenilecek bir hayat serüveni canlanıverirdi. Çılhıdık köyünden her gün sabah namazından sonra ders almak için Sivas’a gelişini ve Kızılırmak’ın coşkun ve azgın olduğu dönemlerinde dahi derslerini aksatmayışını ve ırmaktan her defasında elbiselerini başının üzerine alarak geçişini buğulu gözlerle anlatırdı. Yaşlılık dönemindeki diz ağrılarının o günlerden kaldığını, sıcak yaz günlerinde dahi bu yüzden üşüdüğünü biraz da tebessüm ile ifade ederdi.
Bütün bu zorluklara rağmen “Emsile”yi üç günde bitirdiğini ve bunun çetenin (köylerde hayvan artıklarını taşımak için kullanılan araç) üzerinde çalışması ile olduğunu, şimdiki neslin ellerindeki bütün imkânlara rağmen ilme olan azimsizliğini anlayamadığını hayretle anlatırdı. İlim onun hayatıydı, desek yanlış bir ifade kullanmış olmayız.. İlerlemiş yaşına rağmen, söz verdiği saatte ve yerde olan ve talebe okutmaktan son anına kadar vazgeçmeyen Hoca Efendi’nin: ‘Ya Rabbi! Bana yüz yirmi yaşıma kadar ömür ver, hiç durmadan talebe okutayım’ şeklindeki duası onun ilme ve talebeye olan düşkünlüğünü ifadeye yeterli bir söz zannederim.
“Kâkikli Kel İmam” olarak bilinen ve Sait Paşa Camiinde imamlık yapan Mehmet Hoca Efendi’den uzun yıllar ders almıştı Molla Hoca Efendi. Ona olan hayranlığı her cümlesinden anlaşılırdı. Onun ailesini geçindirebilmek için taş ocağında taş kırarak hayat mücadelesini devam ettirmesini ve bütün bu zorluklara rağmen talebe okutmaktan vazgeçmemesini hayranlıkla anlatırdı. Kendisinin talebeye olan düşünlüğü de hocasının bu tavrından etkilemesinin bir sonucuydu muhtemelen. Molla Hoca Efendi, Sivas’a ilk geldiği dönemlerde Hızır’ların ayakkabı dükkânında geçimini temin için çalışmaya başlamış, tıpkı hocası gibi… Bir yandan işe giderken diğer yandan ilmî çalışmalarını hiç aksatmamış Hoca Efendi. Nerede bir ilim halkası duysa iştirak eder, istifade etmeye çalışır veya müstefit olmaya gayret edermiş.
Hayat mücadelesi yakasını hiç bırakmamış Hoca Efendi’nin. Şeyh Hasan Bey Türbesi’nin (Dabaz Tekkesi) hemen karşısındaki evini yapmaya başladığında deyim yerinde ise beş kuruşsuz başladığı işini kendi tabiriyle ‘Allah’ın yardımı ile bereketli bir netice’ ile neticelendirmiş… Bir ara belediye tarihi eserlerin etrafındaki evleri yıkmaya karar verince Molla Hoca Efendi, çaresiz kalmış ve bir sabah namazından sonra Şeyh Hasan Bey’in türbesini; “Efendim, biz size komşu olarak geldik, şimdi ise sizin komşuluğunuzdan bizi uzaklaştırmak istiyorlar. Biz ise, sizin komşuluğunuzu istiyoruz, bu konuda dua buyurun” diyerek ziyaret etmiş, bu duanın bereketi ve Allah’ın izniyle evi yıkılmaktan kurtulmuş.
Hoca Efendi’den bahsederken ilmî gelişimine değinmemek veya eserlerinden bahsetmemek ona bir haksızlık olacaktır. İlmî gelişiminden bir nebze de olsun bahsettiğimiz Hoca Efendi’nin eserlerine gelince, basılmayan birçok eserinin olduğunu bildiğimiz Hoca Efendi’nin kendisinden duyduğumuz kadarıyla; sigaranın hükmü hakkında hayli hacimli bir eseri varmış. Şiir yazma konusunda da yetenekli olan Hoca Efendi’nin ifadesi ile bu eser yaklaşık beş yüz sayfa imiş ve manzum olarak kaleme alınmış. Bunun gibi birçok eseri olan Hoca Efendi, maalesef, bunları bastırmaya fırsat bulamadan bu fani âlemden ayrılmıştır. (Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne bağışlanan kitaplar arasında, Molla Hoca Efendi’nin ‘Ramazan-ı Şerif Hakkında Nasihat Risalesi’ isimli bir eseri ile karşılaştık. Eser, 1960’ta Sivas/Esnaf Matbaası’nda basılmış. Eserin son sayfasında, Molla Hoca Efendi’nin ‘İslam’a Nasihat Risalesi’, Ahlakî ve İçtimaî Vazifelerimiz’ ve ‘Çocuklar İçin İslam İlmihali’ isimli üç eseri daha olduğu bilgisine yer verilmiştir. Hoca Efendi, eserin içerisinde ‘İslam’a Nasihat Risalesi’ İsimli eserinin hazırlandığına dair bir not düşmüştür. Buradan hareketle, bu eserlerin tamamlanmış olduğunu söyleyebiliriz. Eserlerin basılıp basılmadığı konusunda net bir bilgi elde edemedik.)
Molla Hocamızın biraz da ibadete olan düşkünlüğünden bahsetmek istiyorum. İki koltuk değneği ile her sabah namazına iştirak eden, mümkün olduğu kadar cemaate devam etmeye çalışan Hoca Efendi, gece ibadetini ve nafile ibadetleri de aksatmamaya çalışırdı. Ayakta durmaya güç yetiremediği zamanlar namazlarına ayakta başlar oturarak devam ederdi. Bütün güçsüzlüğüne rağmen sünnet ve nafile namazları asla ihmal etmezdi. İstanbul’da aldığı tecvit ve kıraat dersleri ile usulüne uygun Kur’ân okumaya gayret eder, Kur’ân-ı Kerîm’in hatalı, tecvitsiz ve mahreçlerine uyulmadan okunmasına tahammül edemezdi. Şems Camiinde uzun yıllar imamlık yapan Hoca Efendi, görevini olan düşkünlüğü ve samimiyeti ile bu çevrede çok büyük bir saygı kazanmış ve hürmet görmüştü. Camiye hizmeti de çok seviyordu Hoca Efendi. Karın çok yağdığı bir gün sabah namazına camiye geldiğimde caminin ışıklarını yanıyor bir halde bulmuştum ve camiye giden yol üzerindeki karlar da özenle temizlenmişti. Tabii ki bu fedakerane davranışı yapan da Hoca Efendi’den başkası değildi.
İsraftan son derece uzak duran Molla Hoca Efendi, İsrâ Suresindeki konu ile ilgili ayeti kendi üslûbu ile ‘İsraf edenler şeytanların gardaşlarıdır. Sakın israf etmeyin’ derdi. Çöp tenekelerinden ekmekleri toplayarak israfa karşı olan tavrını sergileyen Hoca Efendi’yi anlamak, bir israf toplumu hâline gelen bizler için biraz zaman alacak zannederim.
Kendisinden şahsıma intikal eden bir şiiri ile sözlerime son vermek istiyorum:
Namaz Üç Vakit Diyenlere Cevap ve Cumayı Kılmayanları Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflere Davet ve Müşavere
Ben bir mollayım çok azdır ilmimiz/ Dinimize uygun söyler dilimiz
Hakkın ihsanıyla yazar elimiz/ Kitaba uyalım başkaya değil
Bu büyük nimettir şükretmek gerek/ Ki Hakkın sayısız lütfuna erek
Namaz olmuştur dinimize direk/ Sünnete uyalım başkaya değil
Kesin delillerle namaz farz oldu/ Kılanların kalbi nur ile doldu
Öyleyse inkârcının hâli n’oldu?/ İcmaa uyalım başkaya değil
Namazı inkârcıya acırım çok/ İman ile gitmeye çaresi yok
Çünkü şeytandan yedi zehirli ok/ Kıyasa uyalım başkaya değil
İçin temizler namaz işârettir/ Cennete gitmeye hem beşârettir
İnkârcının da sonu nedamettir/ Âlime uyalım başkaya değil
Nedâmet demek, pişmanlık demektir/ İnkârcı bilerek zehir yemektir
Bütün çalıştığı boşa emektir/ Doğruya uyalım başkaya değil
Bizim için dünya büyük nimettir/ Emmâ yaşantımız bütün zahmettir
Varlığımız dahî Haktan hikmettir/ Sâdıka uyalım başkaya değil
Buyuruldu dünyada yoktur rahet/ Birde bakarsın ki gelmiş âfet
İnsana zor olur getirmek tâkat/ Âbide uyalım başkaya değil
Çıktı biri: Namaz üç vakit, diyor/ Bilerek öldüren zehiri yiyor
Akılsız adam canına kıyıyor/ Zâhide uyalım başkaya değil
Kur’ân’la sabittir beş vakit namaz/ Namazda vardır hem en büyük niyaz
Necât bulur devam eden kış-u yaz/ Bilene uyalım başkaya değil
‘Hâfizû ale’s-salavâti’ âyet/ Bellidir bunda da beş vâkit gâyet
Kılanlar cennete gider nihâyet/ Ehline uyalım başkaya değil
Kur’ân’ı tam bilen önderdir bize/ Büyük nasihattir söylerim size
Gidelim dinin gösterdiği ize/ İslâm’a uyalım başkaya değil
Peygamber izidir dediğim izler/ Salât-Selâm ana verelim bizler
Kimi tasdik eder kimisi gizler/ İzine uyalım başkaya değil
Peygambere uyan cennete gider/ Bütün sözlerini baş tâcı eder
Uymayanlar ise orada nider? Öndere uyalım başkaya değil
Önderimiz bizim aleyhi’s-selâm/ Burada oluyor sözümüz tamâm
Lüzum yok başka söylemeye kelâm/ Öndere uyalım başkaya değil
Bir âyet inkâr Kur’ân-ı Kerim’den/ Kurtaramaz hiç azâb-ı elîmden
Kurtaramadı insanı leîmden/ Âyete uyalım başkaya değil
Ayeti inkârda kâfir sıfatı/ En sağlam delildir dilin âleti
Gitti artık münkirden din devleti/ İslâm’a uyalım başkaya değil
İslâm nimetine razı olmayan/ Onlardır daim cenneti bulmayan
Dünyadayken anı satın almayan/ İslâm’a uyalım başkaya değil
Cumayı inkârda ancak böyledir/ İçerim yaralı beni söyletir
İşin hakikati ancak öyledir/ Doğruya uyalım başkaya değil
O gardaşlarım gelsinler konuşak/ Bizden büyük âlimlere danışak
Kitapları okumaya alışak/ Kitaba uyalım başkaya değil
Mehmed Molla’dır sorarsanız adım/ Allâh rızasıdır benim feryadım
Allâh yolundadır attığım adım/ Rızaya uyalım başkaya değil
Hak rızasıçün toplantı yapalım/ Allâh rızasıçün ana tapalım
Ucûbi kibiri kalpten atalım/ Rızaya uyalım başkaya değil
Desinler var mıdır bunu bilelim!/ Kesinlikle kalbimizden silelim!
Şüpheden berî sağlama gelelim/ Sağlama uyalım başkaya değil
Bizim dinimizde ayrılık yoktur/ Maalesef şimdi gayette çoktur
Ayrılık şeytandan gelen bir oktur/ Kur’ân’a uyalım başkaya değil
Şeytan kalbe girer ayırmak ister/ Doğru işi var mı bana bir göster
Günah işletmekle doldurur defter/ Doğruya uyalım başkaya değil
Sizinki doğruysa size uyalım/ Bizimki doğrudur bize uyalım
Peygamberden gelen ize uyalım/ İzine uyalım başkaya değil
Salâtla selâm üzerine olsun/ Müminlerin kalbi nûr ile dolsun
Allâh’ın izniyle cenneti bulsun/ İzine uyalım başkaya değil
İzine uyanlar cennete gider/ İnşallâh Hudâ bize lütfeder
İzine uymayan bilmem ki nîder?/ İzine uyalım başkaya değil
Ayet-Hadislerle ispat edelim/ Verdikleri hüküm ile gidelim
Daha bundan başka bilmem nidelim?/ Onlara uyalım başkaya değil
Daha bundan başka diyecek olmaz/ Müminin kalbine kibirlik dolmaz
İnatlık ederse saadet bulmaz/ İslâm’a uyalım başkaya değil
Şeytan inatlıktan sonu ne oldu?/ Kibirlik-hasetlik kalbine doldu
Din gardaşıyız hep yüzümüz soldu/ Bu yola uyalım başkaya değil
Bu yol götürecek bizi cennete/ Hakkın lütfuyla ereriz nimete
Hakkın lütfuyladır ermek devlete/ Sebebe uyalım başkaya değil
Sebebi de yaratan Hak celledir/ Elçiler diliyle bize belletir
İnanmayana da büyük zelledir/ Elçiye uyalım başkaya değil
Elçimiz adı Muhammed Mustâfâ/ Uyanlar elbette bulurlar sâfâ
Bu söze elbette verelim kâfâ/ Bu söze uyalım başkaya değil
Uzatmayalım sözü ey gardaşlar!/ Hepimizde gardaşız ey sırdaşlar!
Şeytanlarla olsun ancak savaşlar/ Elçiye uyalım başkaya değil
Molla Mehmed der ki: İsterim rızâ/ Çalışma bizden Haktan kader-kaza
İstemem kimseye ki bulsun cezâ/ Elçiye uyalım başkaya değil
İtiraz edenden isterim cevap/ Odur işte elbet bir âlicenap
Bunları yazdım olsun diye sevap/ Öndere uyalım başkaya değil.
(Bu şiiri, Şems Camii’nde görev yaptığım dönemde Hoca Efendi kaleme almış ve Latin harflerine birlikte aktarmıştık. Latin harfleri ile ifadede bazı sorunlar olduğunun farkında olmama rağmen Hoca Efendi bu şekilde yazılmasını istediği için değiştirmeden onun yönlendirmesi ile kaleme alınan şeklini takdim ettim.)