Bizi gerçek anlamda insan yapan, bizleri güzelleştirip değerli kılan ve öteki canlılardan ayıran özelliklerin başında söz söyleme yeteneğimiz gelir. “Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir sadakadan daha hayırlıdır…”(Bakara,2/263) diyen Yüce Rabbimiz, güzel söz söylemenin ve insanları bağışlamanın ne kadar önemli olduğunu belirtmektedir. Güzel bir söz, kalplerin yaralarını sarar, onları hoşnutluk ve güler yüzlülük duygularıyla doldurur. Bağışlama, ruhların kirlerini temizler, yerine kardeşlik ve doğruluğu yerleştirir. Dilden kalbe yol vardır: İnsan diliyle kendisini de başkalarını da yüceltir. İslam adabının gereği olarak tatlı konuşmak ve güler yüzlü olmak durumundayız. Güler bir yüz, tatlı bir dille tamamlandığı zaman insana bütün kapılar açılır. Gönüller güzel ve hoş sözlerle kazanılır. (Dr.Bahattin Akbaş, Güzel Söz ve Bağışlama Sadakadır, Kur’ân’dan Öğütler 1 , D.İ.B.Yayını, s.268-269)
İslâm itikadına göre Allah, korkulan bir varlık olmaktan çok, sevilen, sevildiği için de sayılan bir varlıktır. İnançlı insanlar, Allah’ı sevip saydıkları için O’nun yüce iradesine, emir ve yasaklarına riâyet ederler. Kainattaki her çeşit sevgi, Allah sevgisinin bir tecellisi ve aksidir. Allah’ı sevenler, O’nun en büyük eseri olan insanı, hayvanları, bitkileri, ağaçları, çiçekleri-böcekleri kısaca tüm tabiatı sever; ilâhî güzellikleri ve özellikleri tabiat aynasında temaşa ederek ona meftun olurlar. Yüreğinde sevgi olan kişi, başkalarına karşı, hatta hayvanlara karşı, tabiata karşı hoşgörülü olur; yumuşak olur, âlicenap olur, iyilik sever olur, yardımsever olur; hiç kimseyi incitmez, karıncaya dahi zarar vermekten korkar…Kalbinde Allah sevgisi olan mümin, daima güler yüzlüdür, tatlı dillidir; kimsenin hatırını yıkacak, kalbini kıracak söz sarf etmemeye çalışır; bitkilerle dahi sevgiyle, tatlı sözlerle, gülümseyerek sohbet eder.
Affetmek; kasıtlı veya kasıtsız olarak kötülük veya haksızlık eden, suç veya günah işleyen birini bağışlama, cezalandırmaktan vaz geçme anlamına gelen bir ahlâk terimi olup İslâmın müminlerde bulunmasını istediği önemli erdemlerden biridir. “…Şüphesiz ki Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.” (Hac,22/60).. “Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” ( A’râf, 7/ 199).
Hoşgörü ise; bir kimsenin kendisine kötülük edene aldırmaması, ondan yüz çevirmesi, onu hoş görüp bağışlaması anlamına gelir. Yüce Mevlâmız, “Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir” (A’râf, 7/ 199) ayetinde, insanî ilişkilerde kişinin kolaylaştırıcı olması, suç ve kusurları bağışlayarak onları affedip sıkıntıdan kurtarması ve onlara maddi- manevî yardımlarda bulunarak fedakârlık örneği sergilemesi, kısaca hoşgörülü olması öğütlenmektedir.
MÜ’MİN KİŞİ ALLAH’A GÜVENİP DAYANMALIDIR.
Mü’min insan, kendisini bir tek nefisten yaratan ve üzerinde daima gözetleyici olan (Nisâ,4/1) Cenab-ı Allah’tan , O’nun buyruklarına karşı gelmekten korkar, çekinir ve fakat salih ameller yapan , buyruklara uyan kulun da her zaman ve her yerde yardımcısı olduğuna inanır. Allah Teâlâ, kendisine güvenip dayananların güvençlerini boşa çıkarmaz , onun dar günlerinde , sıkıntılı günlerinde yardım çağırılarını , dualarını işitir, yardımına koşar.
İnsan, Yüce Mevlâmızın yaratmış olduğu; kendisini akıl ile, bilinç ile, muhakeme kabiliyeti ile; iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, güzeli çirkinden, sevabı günahtan v.b. ayırt etme yeteneğiyle donattığı halde ruhen zayıf bir varlıktır. İnsan ruhu, yardıma- desteğe –yüce bir varlığa sığınmaya muhtaçtır. İnsan, kendisini en güçlü hissettiği zamanlarda dahi, kendisiyle baş başa kaldığında belirli zaafları, zayıflıkları, korku ve tedirginlikleri olduğunu hisseder. Bunlar dünyevî hayatla ilgili kaygılar da olabilir, uhrevî hayatla ilgili korkular da olabilir. İnsan ruhunun içine düştüğü bu kaygıların, tedirginliklerin, endişelerin, korkuların, derinleşmeden, girdaba düşmeden giderilmeleri için bir çıkış yolu bulması, bir teselli kaynağı olması, yardımına koşacağından emin olduğu ,dayanıp-güvenebileceği bir gücün, kuvvetli ve üstün bir varlığın bulunduğunu bilmesi ve ona güvenip, sığınıp, dayanabileceğini hissetmesi-inanması zorunludur. İşte bu Yüce Varlık Cenab-ı Allah’tır. Yüce Allah’ın yerine, maddi veya manevî hiçbir güç, hiçbir varlık ikame edilemez.