Türkiye’de özellikle son yıllarda, cemaatler ve tarikatlar, toplumun yapısını etkileyen önemli bir rol üstlendi. Bu gruplar, yıllar içinde kurdukları güçlü sistemle kendilerine tabi olan insanları, dogmatik bilgilerle ve akıldan soyutlanmış bir eğitimle yetiştirdi. Bu şekilde şekillenen bir nesil, düşünme ve sorgulama yetisini kaybederek, sadece kendilerinin doğru bildiğini kabul eder hale geldi. Kendi inançları dışında kimseye yaşam hakkı tanımayan, farklı düşüncelere saygı duymayan bir zihniyetin ürünü haline geldiler.
Bu nesil, İslami değerleri, kendi çıkarları ve menfaatleri doğrultusunda yeniden şekillendirdi. Dini öğretileri, kişisel kazançlarını sağlamak amacıyla yorumlayıp, uygulamaya koydular. Ne yazık ki, bu düşünsel çarpıklık, toplumsal olaylara yaklaşımlarına da yansıdı. İslam’ı, başkalarını eleştirme ve kendi doğrularını dayatma aracı olarak kullanan bu oluşum, çıkarları ve menfaatleri söz konusu olduğunda, İslami değerlere ve ahlaki yargılara sırtını dönerek, kendi yoluna gitmekte bir sakınca görmüyor.
Özellikle toplumsal yaşamda kul hakkı yemek gibi son derece tehlikeli ve gayri ahlaki bir tutum sergileyen bu gruplar, tüyü bitmemiş yetimlerin haklarını bile göz ardı edebiliyor. Ama konu, başkalarının seçim ve tercihlerine geldiğinde, bu aynı insanlar bir anda 'İslam mücahidi' kesilebiliyor. Hem de insan haklarına, özgürlüklere ve farklılıklara olan saygılarından fersah fersah uzak bir şekilde.
Toplumda, İslami hassasiyetle örtüşmeyen yüzlerce sorun varken, bu gruplar, sessiz kalmayı tercih ediyor. Ancak kendi dünyalarında farklı yaşam biçimlerine sahip insanları hedef almayı, onlara saldırmayı bir hak olarak görüyorlar. Bu tutum, sadece bireysel bir yanlışlık değil, toplumsal bir yozlaşma, çürümüşlük ve bencillik örneğidir.
İslam, evrensel bir barış, adalet ve hoşgörü dinidir. Ancak, inançları kendi çıkarlarına alet eden bir anlayış, dinin özünden sapmakta, insanları birbirine düşman hale getirmektedir. Toplumun gelişmesi ve huzur içinde yaşaması, bireylerin ve grupların, düşüncelerine saygı göstermeyi öğrenmeleriyle mümkündür. Bu yapıyı kırmak ve sağlıklı bir toplumsal yapı kurmak, her birimize, sorgulama, öğrenme ve hoşgörü ile mümkün olacaktır.
Ziya Soybayraktar 3 gün önce
Halbuki ayetinde kendini Peygamberine sorgulattıran Yüce Allah, kullarının kalplerini mutmain edecek açıklamayı istemeden biat etmelerini istemez.
Farkındalık içinde olmalıyız. Bu anlamda güzel bir yazı olmuş. Teşekkürler Yunuscuğum.